Rab…
Hayal…
Sevgi…
Yol…
Din…
Vicdan…
İnsanlık ve ümit…
Şeb-i Ârûs…
Doğum günü…
Bilmem, firkatimin kaçıncı yılı,
Söylemem anlamsız;
Gerçek aşkı bilen bir yürek,
Ancak anlamak imkânsız.
“Dili yok şu kalbimin ondan ne kadar bî-zarım”,
Kendine değil,
Sureti insan olana intizarım!
Gerçek sevgiliye kavuşma yanında,
Anlamını yitirdiğini bildiğim (ben)
Ve varlığıma dair her detay;
Mızrak değilim, belki bir ok,
Hani, nerde beni fırlatacak yay?
Menzilde bir kapı…
Neden sonra, düşe kalka varıyorum önüne.
Dilenmek için vuruyorum tokmağına inatla,
Savaşırdık İlâ-yı Kelimetullah için bin atla!
Aynı tokmağa defalarca dokunup geri çekiliyorum
Bir nüve olarak.
Acizim…
Güçsüzüm…
Belki çaresiz,
Sahi, hicran ile yanıp tutuşurken ben,
Nerelerdeydiniz siz?
En ufak bir rüzgarda savrulup gidiyorum,
Gözümü açtığımda kendimi bilmediğim diyarlarda buluyorum.
Tekrar arayışlar,
Tükenişler,
Yakarışlar;
Bir inayet(iy) le istikameti buluyor,
Yalpalayarak ilerliyorum.
Yine bir inayet(iy) le o kapıya varıyorum.
Aynı şevk ve iştiyakla tokmağa uzanıyorum.
Kim bilir, bu sefer belki açılır bana,
Bildiğim tüm ölçülere tanımsız derya;
Kınamaya gelmez hani,
Serde günahkârlık var ya.
Hücrelerim adedince heyecan sarıyor,
Öncesinde bitkin düşmüş ruh ve bedenimi.
Aşmaya çalışırım yine de,
Enaniyetle kuşatılmış bendimi.
Kapının kapanmak üzere olduğunu görünce ağlıyor,
O an olduğum yere yığılıyorum.
Söylene söylene,
Bir sonraki Berat vaktini beklemeye niyetleniyorum.
Sonra yine acziyet,
Yine gençlik rüzgârları,
Yine savrulmalar…
Hep bu döngü içinde deviniyorum.
Bitmek bilmeyen geceler …
Hele en uzunu Yirmi Bir Aralık…
Bir hemşire sesi; titrek,
Nasılsın babalık!
Soruyorum sessizce,
“Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilür,
Mübtela-yı gama sor kim giceler kaç saat? ”
Heyhat!
Vakit gelmiş düşmüşüm derde,
Başka kapı varsa dostlar, söyleyin nerde?
Kayıt Tarihi : 20.1.2009 12:17:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!