Mini minnacıktı O; derisi pembemsi gri renkte, daha tüyleri bile çıkmamış, gagası şeffaf kıkırdak, kanatları ve ayakları kırmızı kürdan gibiydi.. Sesi bile yoktu cik cikleyecek, ne güzel ne çirkin, bir damlacıktı, öyle bir garipçikti işte..
Benim küçücük avucumda, onun kalbinin son atışlarını hissettiğimde; annesi, babası, kardeşleri ve sülalesi şeklinde ki kuşlar ordusu, çığlık çığlığa bağrışıp dönüp duruyorlardı çaresizce tepemizde. Ne tuhaf; benim kalbim onunkinden daha hızlı atıyordu heyecan, korku, üzüntü hepsi bir arada…
Ben; annee anneee ölmesin bu yavru, biz bakıp büyütelim n’ooluuurr feryatlarıyla bağırıyordum. Nafile tabii ki, çünkü annem geldi baktı “yaşamaz o” dedi. Üzgünüm çookk üzgünüm, ağlıyorum zırıl zırıl… Yapabileceğimiz hiçbir şey yoktu kuşların da, benim de. Buruk, kırık kalakaldık.... O düşmüştü yuvasından, damdan aşağıya düşmüştü. Daha küçümencikti oysa, önünde ki koca deliğin onu nereye götüreceğinden ise bihaberdi. Kayarak mı düştü, o kadarcık aklıyla merak mı etti de, soktu gagasını o deliğe bilinmez.
Çatımızın yağmur oluğundan düşmüştü bahçeye. Kabuğundan çıktığının birkaç gün sonrasıydı sanırım, aşağı yukarı o kadarlıktı anca…. Ne vardı sanki oluğa o kadar yakın yapacak yuvayı, biraz öteye yapsaydı ya anası. Ama anası da istemezdi ki yavrusunun düşmesini, ölmesini. İstemez analar… İstemezler.
Pusuda bekleyen kedilere yem olmasın diye, bahçede bir çukur kazıp gömdüm o mini minnacık serçe yavrusunu. Onun gibi daha birçok damdan düşenleri, yaşamaya devam edemeyenleri, çaresizleri, güçsüzleri… Üzülerek ve zamanla alışarak, ilk seferki üzüntülerimin azaldığını fark ederek gömdüm onları. Bazılarını da kediler yedi biliyorum, ama benim hiç suçum yoktu inanın. Göremediklerimdi, yetişemediklerimdi onlar….
Damdan düşmek deyince aklıma geldi; hani derler ya “damdan düşenin halini, ancak damdan düşen bilir” Ben hiç damdan düşmedim, diyenlerimiz varsa aramızda, bence unutmuşlardır düştüklerini eminim. Ya da unutmak istemişlerdir ve "ne diye hatırlatıyorsun şimdi bunu Nesrin, hayret bir şeysin sen yahuuu" diyorlardır bana…. Duyuyorum hiç saklanmayın, ben saklanmıyorum bakın.
Düştük tabii ki damdan, ben de siz de, bir veya çok kere. Kimisinde kendimiz tökezledik, kimisinde arkamızdan ittiler de düştük. Şimdi artık sağlam basıyorsak olduğumuz yere, bu halimize binlerce şükür. Düştük ve hala ayaktaysak, kalkmayı da bilmişiz demektir. Sorunları halletmeyi, kandırılmamayı, yanılmamayı, önümüze arkamıza iyi bakmayı ve görmeyi öğrenmişizdir. İnsanımsıları tanımış, hayata karşı gardımızı almışız demektir. Kişi sıfatından çıkıp, birey olmuşuzdur mutlaka.
Büyüdük işte bizler de, yanılma yontulmalarıyla büyüdük hepimiz. Damdan düşen serçe yavrularından hayatta kalabilen güçlüler gibi, yaşama tutunanlar gibi…. Hayat bizi yoğurmuş, bir şekle sokmuş, dimdik yapmıştır. Tekrar düşmelerden korumaya almışızdır kendimizi, eh artık o bilinçte ve o tecrübeli yaşlardayız çoğumuz da.
Ne kadar erken farkında olursak hayatın ve kendimizin, o kadar düşmeyiz damdan… Ve düşsek bile yaralarımızı çarçabuk sarmalı, en kısa sürede kabuklandırmalıyız.
Berelerimizin üstünü de örtmeliyiz, gömmeliyiz ki bir daha hiç yüzeye çıkmamacasına, etrafımızda ki insanımsılar bundan zevk almasınlar. Kendi yara berelerine bakmadan bizi kınamasınlar ve tekrar vurmasınlar oradan…
NESRİN PEKİNSEL
1 Mayıs 2012
Kayıt Tarihi : 6.11.2015 01:09:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Çocukluğumun gerçek yaşanmışlıklarından...

TÜM YORUMLAR (1)