“Daha sensiz bir sesleniş, karanlığa Sen kala.”
Yine ufuktayım, sen her zamanki gibi yerindesin../uzaklarda. Bugün nedense çok aradım sesini../Yine sus-pussun bu gece.. Düşler neden hep siyah-beyazdı ki? Ve neden sessiz? Yoksa yıldızları mı söktüler yerinden? Geceler daha da koyu, gözlerini yanına aldığından beri. Daha çok tutuyor beni, bu sensizlik.
Gündüzlerimi sakladığın o bakışlarda, geceye sarılan perdelerdeydin. Perdelerde kokuyordu yokluğun. Ve önümde içimdeki boşluğun, birde ellerimde düşmeyi bekleyen kelimeler.. Yakamoz tutuyor ellerimden, üşüyorum../Evet üşüyorum. Boşluğunu yamalamak çok zor. Suskunluğun../O daha da zor, sağır gecenin en içinde.
Şarkı dinliyor sanki içimden biri, notalar yüklüyor varsızlığına. Sesine giden o suskun şarkılarda, güfteler mi yapılıyor? Banttan suskunluk mu yoksa? Oysa tüm bedenimi yokluğuna sunmuşum canlı yayında olduğumun farkına varamadan. Üstelik şarkıyı siliyor, gölgenin siyahında kaybolan bu yağmurluk ada(m) . Piyanonun dağıttığı akustik repertuarım da üşüyor, az önce döktüğüm içkinin üzerinde. Dağılıyor notalar mürekkebini yitiren ürkeklikle.
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.