Bırakıp gittin, hiç ardına bakmadın ve ardında gözü yaşlı bir beden vardı sadece, yüreği ve ruhu uçurumlara bırakılmış bir beden.
Hiç acımadın, hiç düşünmedin bundan sonrasını, karanlık dünyamla beni baş başa bıraktın. Uzun yolculuklara çıktım sonra; bilinmeyen diyarlarda, dünyalarda yüreğimi aradım, kimsecikler söylemedi, fısıldamadı kulağıma mutluluğun sırrını.
Tükenmiş bir insanın küllerini görmek isteyen ve buna kahkaha atan ne çok insan varmış ben bunu anladım güzelim. Rüzgarda savrulmayı paramparça olmayı en iyi ben bildim, uzun yolculuklarda otobüs çamlarının soğuk buğusunda senin sıcaklığını hissederek birazcık daha yaşabilirim diye düşünürdüm. Yollar beni sana getirecekti ama gel gör ki hiçbir yol sana çıkmadı ve nefesini bana getirmedi, bedenini geri vermedi.
Susuyorum şimdi de, acı bir suskunluk insanların yaşantılarına bir kurşun gibi saplanıyor. Dünyam ayrı diyorum, benim yüreğim yok diyorum ve hep aynı kahkahalar acınası bakışlar.
Geceleri sokaklara atıyorum kendimi, gece lambaları aydınlatırken benim gibi yalnız asfaltları, ben sensiz ve hüzünlü esen rüzgara kırılganlığımı anlatıyorum ve biliyorum ki; beni en iyi anlayacak olan, şu cam ağaçlarını bıkmadan usanmadan aylarca, yıllarca okşayan rüzgar olacaktı.
Uzun uzun adımlarımı sayıyorum, yürüyorum bir bilinmez yöne doğru bir daha aynı yere gelmeyi hiç istemeden, odamın lambasını yakmayacağımı ve dört duvar arasına hiç girmeyeceğimi hayal ederek ve bunun içinde içimde derin bir istek duyarak yürüyorum..Saatlerce günlerce... telefonumu kapattım ve kabuğuma çekildim, bir midye gibi hissediyorum kendimi; parmaklarım midyenin ağzını aralamaya çalışırken, aradaki hayal kırıcı soğuk demir parmakları görüyorum, öylesine acı saplanıyor yine içime. Ben, ben olamadım ve hiç olamayacağım.
Bir çocuğun.. kendimin, gülümsemesi beliriyor soğuk, buz tutmuş bir göle bakarken, uzun uzun gülüyor, ona bakıyorum. Bana mı gülüyor yoksa; dünyanın bu acılarına,hayal kırıklıklarına bir sitemmiydi bu.. anlayamadım! Hiç ardıma bakmadan uzaklaştım onun yanından, bol ağaçlı, dikenli, karanlık ormandan geçerek yine bilindik yerlere çıkmak istedim. Beni oraya götüren kahrolası korkunun etkisini her an üzerimde hissederek oturup ağladım. Uzun uzun ağladım, saatler geçti ve ben hep ağladım.. günler, aylar geçti ve ben hep ağlıyordum.Hiç kurumayan bu gözyaşlarının analarına acıyordum bir yandan. Onları yaratana tapıyor ve acıyordum. Güzellikleri görmek için yaratılmış, değerli iki boncuk gibi duran bu gözler sadece ve sadece gözyaşlarımı besliyor ve bu dünyanın acı denizine bir ırmak gibi boşaltıyordu. Susun artık susun! diye bağırıyorum. Dostlarım bu acı sizin değil, benim.. hakkım yok bunu size vermeye kaçıp gidin mutlu olabileceğiniz bir yere ve bir daha yaklaşmayın bu cüzzamlı bedene. Desemde faydası olmuyordu.
Saati mi şaşırdı bu hıyar?
Gerçi hiç saati olmadı ama
En azından birine sorar.
Cebimde bir lira desen yok,
tebrikler kutlarim
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta