Sensizliğin Vurgunlarında Yüreğim

Selahattin Yetgin
1613

ŞİİR


34

TAKİPÇİ

Sensizliğin Vurgunlarında Yüreğim

Her sabah göçebe gönlümün katarlarıyla, dilimde aynı türkülerle
Sol böğrümdeki sancıyla, hüznün göçlerine vuruyorum bedenimi
Fısıltı ormanlarını geçerek, yürüyorum gözlerinin saklı ülkelerine
Sonsuz bir denizdir sevdan, sensizliğin vurgunlarındayken yüreğim

Serin bir Nisan gecesinin koynunda, uzakta çoban köpeklerinin sesini dinliyorum. Bir baykuş tünemiş yaşlı kavağa, uykulara dalan bir köyü huzursuz ediyor. Senin kokunu soruyorum rüzgâra, alıp getireyim dilersen diyor, bir nefes daha çekiyorum tütünümden ve ‘haydi rüzgâr getir bana kokusunu yârimin’ diyorum. Gece susuyor, köpekler sessizliği dinliyor, baykuş dağlara kanat açıyor. Adam kollarını açarak yârine, ‘kokundan önce mi geldin gülüm’ diyor.

Mutluluk düşlerimizin sokağından geçince anıların pınarlarını arar gözlerimiz. Her kahkahanın sancısıyla aralanan dudaklarımıza ışık dolar, kavrulur yüreğimiz. Gecenin kadehinden damarımıza inen her damla tutkuya dönüşür sonra, el bedeni arar, yatakta alev parlar, dudak deli ormanlar gibi bir küçük yansımayla cayır cayır yanar. Rüzgâr koyuna çekilir sonra, duman uzaklara ağar, bulut olur yağmurla sohbete dalar. Yar, ah yar gözlerin olmasa, ateş bile boşuna ağlar.

Durmaksızın işleyen bu zaman çarkının dişlileri arasından kendi düşlerimize sıyrılınca anlarız kaybolan anlarımızın paha biçilemez değerini. Aşınan yolları yamarken insanlar, dökülen yaprakta hüznü, esen rüzgârda üşüten güzü ve ıslatan yağmurda sırılsıklam dünlerin sofrasında kaderi kaşıklarlar. Kahırlı bir şarkının unutulmuş sözlerine benzer oysa hayat, bugünün özünü saklayamayanlar, hep yiten dünlerin kırık türküsünü ezbere söylerler.

Yatağımızdaki ısıyı özleyince sıyrılırız bedenimizdeki terden. Gecenin kasığına yüklenir, arınırız birikmiş streslerimizden. Geniştir gecenin rahmi, solukla genleşir, dokunuldukça titrer arzunun her santimi. Alev göğse sıçrar, el bedeni kavrar ve her kavrayışla ruh kendi yatağını parçalar. Gece nefes nefeseyken odaya susku dolar, ardından uykulu bir düşün resmi geçidi başlar.

Sen, kırmızı renklerin ışıltılı prensesi. Gecemin çeperine düşen suların eşsiz alyansı. Sen, dargın düşlerimin sulh tanrıçası, avuçlarındaki billur ışıklarla ruhumun en eski asası. Biliriz ki, bilmeliyiz ki her uğrağımıza bir saray inşa ederek, her hüzün sapağına sevginin doğurgan tohumlarını ekerek ve mutluluk ovalarını seke seke geçerek varacağız buluşmaların menziline. Sana koşan bir deli tay olacağım ve günleri kilitleyeceğim adını taşıyan nil nehirlerine.

Sancımızın kabaran buluşmalarını göğsümüzden uzak tutunca yükleriz sarılış karelerini bedenimize. Bitmiş bir günün perdeleri karanlığı almaz içeri, bundan ağrır göğsümüz ve bundan ağuludur sözümüz. Sen aynada inleyişlerin buğularını ararken ben öfkenin tabletlerini yutuyordum uzak köylerde. Ağrımın koyusunda hüzündüm ve o anlarda seni değil, sensizliği düşündüm. Özlem kaygan bir düştü gülüm, eştikçe yokluğun göğsüme, çok ama çok üşüdüm.

Yüreğimdeki ömürsüz ihtilallerin kahırlarıyla zümrüt-ü ankanın asırlardır gizlediği gözlerinin derinliklerinde hüznün ilkyazlarına yürüyorum. Dağların en yükseğinde yalnızlığımın yedi başlı ejderhasını arıyorum günlerdir. Ateşe meydan okuyor dudaklarım, tenim geçmişin küllerini eşeliyor ve ben düşlerimin hudutlarında sevişmelere karantinalaşmış odalara kapatıyorum kendimi. Seni her düşündüğümde duman, seni her özlediğimde biraz daha kül olarak geçiriyorum ömrümü.

Her şafakta, her yeni günün esneyen kapısında çağıldayarak düşüyorum yollara. İpek dokunuşlarının en yalın adresinedir yolum. Yaşamın soluk haritalarında unutmadığım tek kenttir yaşadığın yerlerin. Sana gelen yollarda yeryüzü ateşler içinde yansa da, göğsümdeki ateşle dalarım, gözyaşlarımla meydan okurum tüm alevlere. Bir gün çığlığımı duyarsın yanı başında, göğsün pınarım olur, dizlerin dermanım, seninle bahar tomurcukları patlar tüm mevsimlerimin.

Az sonra düşeceksin gözlerimin bentlerine. Bir çıkış yolu arayarak işleyeceksin ruhumun en gizli geçitlerine. Az sonra, yüreğimin öfkelere bağlı halatlarını çözecek, karşımda yıkılmaz surlar gibi dikileceksin, ateşler yanarken çevremde. Az sonra, dünden kalan bütün yaşanmışlıkları önüme yığacaksın, suskun gözlerle. Nemli dudaklarınla sarılacaksın bu aşk adamına, sevdayla.

Birazdan, sesinin billur çeşmelerinden sular dolduracaksın gönül matarama. Birazdan sevda bakışlım, susacağız belki öylece. Bir filmin iki kişilik sahnesinde var oluşu ve yok oluşu konuşacak, kırk bir yerinden yamalı gönlümüzü birbirimize sunacağız sabırla. Az sonra aşk bakışlım, sen geleceksin karşıma, arınmış bir bedenle. Aşk soframızı kuracak, en doyumsuz şölenlerle sarılacaksın bu huysuz sevda adamına.

Yanan, yakılan ve parçalanan tüm yerlerimin acılı geçmişinde sen varsın bundan böyle. Ben ruhumun yağmalanmış kentlerinden taşınarak, sensizliğin fırtına mevsimlerini atlatarak, sevdanın bütün denizlerini aşarak sana geldim. Sevdanın sivri mızraklarını saplasan da göğsüme, eksik yaşanmış bir dünün bütün takvimlerini parça parça yırtarak at önüme. Bundan böyle bana biçilmiş bu sevda gömleğiyle dolaşsam da pejmürde, senin olduğun bir kâinatta, senin nefes aldığın bir evrende varlığından başka bir düşü görmemeye yeminliyim, ‘bu böyle biline’.

Selahattin Yetgin
Kayıt Tarihi : 5.5.2008 09:39:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Müge Fındık
    Müge Fındık

    Yanan, yakılan ve parçalanan tüm yerlerimin acılı geçmişinde sen varsın bundan böyle. Ben ruhumun yağmalanmış kentlerinden taşınarak, sensizliğin fırtına mevsimlerini atlatarak, sevdanın bütün denizlerini aşarak sana geldim. Sevdanın sivri mızraklarını saplasan da göğsüme, eksik yaşanmış bir dünün bütün takvimlerini parça parça yırtarak at önüme. Bundan böyle bana biçilmiş bu sevda gömleğiyle dolaşsam da pejmürde, senin olduğun bir kâinatta, senin nefes aldığın bir evrende varlığından başka bir düşü görmemeye yeminliyim, ‘bu böyle biline’...................SİZİN GİBİ BİR ÜSTADA PUAN VERMEK BİZE BİLE DÜŞMEZ ASLINDA......ŞAHESERLERİNİZİ SÜREKLİ OKUYORUM YORUM YAZAMASAM DA.....'DEVAM ÜSTADIM DEVAM .'DİYORUM SADECE.....SÜREKLEYİN BİZİ GENE AŞKIN O EŞSİZ NAĞMELERİNE SİZİN USLUBUNUZLA...TEBRİKLER EFENDİM TEBRİKLER.....

    Cevap Yaz
  • Türkiye Cumhuriyeti Yukselakcum
    Türkiye Cumhuriyeti Yukselakcum

    Az sonra düşeceksin gözlerimin bentlerine. Bir çıkış yolu arayarak işleyeceksin ruhumun en gizli geçitlerine. Az sonra, yüreğimin öfkelere bağlı halatlarını çözecek, karşımda yıkılmaz surlar gibi dikileceksin, ateşler yanarken çevremde. Az sonra, dünden kalan bütün yaşanmışlıkları önüme yığacaksın, suskun gözlerle. Nemli dudaklarınla sarılacaksın bu aşk adamına, sevdayla.

    SEVDAYLA VE AŞKLA güne merhaba demek yaşamın o hıncahınç kulvarından giderken aşkın bahar kokusunda yaşanması bir soluk ve Aşkı bilmek ,aşkı yaşamak adına yazan gönlünüz daim olsun o kadar duru ve akıcı bir yaım diliniz varki ne desem az olur bu kalem daim olsun ve yazsın aşk ile sevda ile yazsın SAYGILAR.TAM PUAN YÜREĞİNİZE...

    Cevap Yaz
  • Muzeyyen Baskir
    Muzeyyen Baskir

    Yanan, yakılan ve parçalanan tüm yerlerimin acılı geçmişinde sen varsın bundan böyle. Ben ruhumun yağmalanmış kentlerinden taşınarak, sensizliğin fırtına mevsimlerini atlatarak, sevdanın bütün denizlerini aşarak sana geldim. Sevdanın sivri mızraklarını saplasan da göğsüme, eksik yaşanmış bir dünün bütün takvimlerini parça parça yırtarak at önüme. Bundan böyle bana biçilmiş bu sevda gömleğiyle dolaşsam da pejmürde, senin olduğun bir kâinatta, senin nefes aldığın bir evrende varlığından başka bir düşü görmemeye yeminliyim, ‘bu böyle biline’.


    yine kalem koşmuş koşmuş....tebriklerimle...
    müzeyyen başkır

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (3)

Selahattin Yetgin