Ay bile zıt değilken göğümüzde,
Görüyorsun işte, tezat çıkardı bize.
Yine yutkundukça boğuluyorum.
Acun, ışığında ne büyüksün...
Dengeleri korumak adına kayboluyorum.
Acun, karanlığında güya hüyüksün...
Nerede başlıyor?
Nerede bitiyor?
Bizim olan alanlar işgale uğruyor.
Tuvalden yavaşça siliniyoruz.
Yemekten, içmekten,
nefes almaktan vazgeçmek gibi...
Sarp yokuşları sen olmadan aşamıyorum.
Bir yavrunun annesi,
çöl düşkününün serabı...
Belki meyve ermesi
belki ayyaş şarabı...
Bu yollarda koşamıyorum.
Koşamıyorum!
Sensiz yapamıyorum!
Yapamıyorum!
Susmaktan dili kurumuş cümlelerin.
Bir geçit ki devenin dilinde diken...
Yalıncak sevdamı unutturmuyor yağmur.
Bir geçit ki yağmurdan sonra toprak kokusu iken,
mor bulutlar ardında saklanmış güneş.
Bir geçit ki gecenin hiç bir ucunda yoksun.
Camlara vurmaktan incinmiş yağmur damlaları.
Bir geçit ki kırk ikindi bereketinde
yalancı bir düş uykusu...
Karanlığın bile parçalayamadığı kalın duvarlarımız
ve yaz yağmurunda bir berduş kuytusu...
Daha nasıl anlatabilirim?
Gecenin güne dönmesi,
Mevlana'nın "Gel!" sesi...
Belki hayal ertesi
belki muhtaçlıklar dermesi...
Yerine bir şey koyamıyorum.
Koyamıyorum!
Sensiz yapamıyorum!
Yapamıyorum!
Kayıt Tarihi : 28.8.2019 12:38:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)