Sesin işler gibi bir şûh kanat gamlarıma
Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş
Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş
Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma.
Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken
Sokakta karşılaştım.
Satarken güllerini,
Alırken alın terini.
Yırtıktı elbisesi,
Ayağında terliği.
Devamını Oku
Satarken güllerini,
Alırken alın terini.
Yırtıktı elbisesi,
Ayağında terliği.
Sözlüğünde yüz beş bin kelime bulunan millet maalesef üç yüz kelimeyle konuşur oldu.Onun da yarısı uydurukça ve İngilizce.Bir milletin yok oluşu önce dille başlar.İster kabul edelim ister etmeyelim,dilimiz gün geçtikçe bozulmaktadır.Çarşı-pazar dolaşın bakalım kaç tane Türkçe isimli bir işyerini göreceksiniz.Bu durum batı hayranlığından başka bir şey değil.Konu dilden açıldığı için şiiri dil yönüyle değerlendirecek olursak, gayet hoş kelimelerle örülü sade,akıcı bir şiir.Şaire Allah'tan rahmet diliyorum.
Başlık seçimi bile çok hoş...
Bizleri şiirlere boğan sayın Seçici Kurul..
Lütfen su gibi aziz olunuz hepiniz...
İlk öğretim çağlarımda öğretmenlerimiz 16 y.y şairlerinin şiirlerini konu olarak incelediğinde, daha önce duymadığımız bir kelimeye rastladığımız zaman üşenmez hemen elimizin altında duran sözlüğü açardık ve kelime haznemize yeni bir sözcük katardık.
O zamanın cihana hükmeden bir medeniyete sahip ve daha emperyalizmin sinsi planlarının kıskacına kültürel olarak teslim olmamış insanlarının günlük konuşma lisanında binlerce kelime vardı. Şimdiki üşengeç, mirasyedi, kimlik inkarcısı, test çocukları malesef 200 civarında kelime ile ömür tüketmeye çalışıyorlar.
Bu şiirin dili de çok acayip diyen ve Cenap Şahabettin'i çağ geçmeden eskiten, eski dedikleri ve aslında asırlardır kullanıla kullanıla türkçeleşmiş kelimeleri unutturmaya çalışanlara diyorum ki;
Buyurun siz bir sözlük yazın ama hiçbir yerden yardım almadan, kendinizle başbaşa kalarak sadece zihninizde olanları dökün kaleme. Bakın bakalım nasıl bir hilkat garibesi çıkacak ortaya. Yarı fransız, yarıdan fazla ingiliz, biraz japonca, biraz almanca, dörtte üç uydurukça, belki yüzde on türkçe. Ama 200-300 kelimeyi geçmeyen ve meallerini ifade edemediğiniz iğfal edilmiş, uyuşturulmuş, daraltılmış ve miniminnacık yapılmış zavallı beyinlerin ürünü cep sözlüğü.
Kendinize acımıyorsanız, kimliğini, kültürünü, dinini, ahlakını ve özellikle de dilini erozyona uğratmış her millet gibi kaybolmaya mahkum toplumların akıbetine uğrayacak olan gelecek nesillerimize acıyın. Kısırlığınızı savunmayın.
Bu kadar sert yazdığım için özür dilerim ama ben de bu milletin bir efradıyım ve türkçemiz üzerinde ben de söz sahibiyim. Bu arapça, bu farsça, bu osmanlıca denilerek kırpıla kırpıla mahvedilen dilimizi koruma adına içimi döktüm sadece. Saygılarımla.
Şiir güzel de hocam, kullanılan dil çok acayip.... Edebiyatta eski dil kullanıpta, sokakta mini mini yani ekstra mini şort giyen kızıyla övünen ne çok edebiyatçı ve sanatçı var... Bunların bir kısmını bizzat ve şahsen tanıyorum hatta. Bu derece gelenekçiyken, bu kadar yenilikçilik ne büyük çelişki! Mini mini şort çağdaşlık, yeni dil ya da herkesin anlayacağı dili kullanmak yozlaşı! Uyarsa, isteyen herkes üstüne alınabilir! Saygıyla Mehmet Yücedağ
Dil konusunda 'Yeni Lisan' hareketi çıkış noktasıdır..
Yaşayan Türkçe taraftarıyız... ne çok eski dil ne de karga dili.. suni dil olmaz.. dili Arapça ve Farsça'dan temizleyeceğiz diye ne idüğü belirsiz suni bir dil oluşturdular.. ifrat-tefrit...
Hangi dilden alındıysa alınsın halk tarafından anlaşılıyorsa o kelime Türkçedir...
'Kelimeler de ülkeler gibi fethedilir...' C.Meriç
sanırım altı,yedi yıl önceydi...Gazi kütüphanesinin basık havasını solurken bir kitap ilişti gözüme ansızın...yanılmıyorsam 'ethnogenesis' adında bir kitaptı...ismi tuhaf geldi....'ethno' ve 'gen' kelimelerinden türetilmiş bir isim işte...milletlerin genetiği gibi...insanların genetiğini çok duymuştum ama bu da neydi şimdi...merak bu ya bırakmadı yakamı; okudum...Yazarı 'Gumilev' adında bir Rus...Sonradan öğrendim ki anası yahut babası Kırım Türkleri'ndenmiş kıymetli yazarın...Şu Stalin'in kökünü kazıdığı,sürdüğü ailelerden işte...
Bu faslı uzatmadan kitaba dönelim yine...
Yazar bir görüş savunuyor kitapta...milletlerin yükselişini ve zayıflama peryotlarını, tabiat olaylarının ve coğrafyanın gen yapılarında meydana getirdiği kod değişmeleriyle ilşkilendiriyor...Orta Asya'da şu oldu diyor mesela; ve bundan dolayı Türk'lerin genetiği şöyle değişti diyor ve dolayısıyla da bu kod değişimi şöyle zayıf düşmelerine sebep oluyor gibisinden iddialar işte...ilk başta Popper'ın naif yanlışlamacılığına da pozitivizmin tümevarım ve doğrulama prensiplerine de tezat düşmüş ispatlanamayan iddialar gibi geldi; kıymet vermedim kitaba...Sonuçta konunun özü bir millet(yahut kavim) ne yapıyorsa bunu gen yapısıyla ilşkilendirme çabasıydı ve çok hafif bir kısmı ispatlanabiliyordu iddiaların...
Ancak şu geçen altı yedi yılda bu bilim çok yol katetti..En büyük pay ise gen mühendisliğinin hızlı gelişiminde yatıyor olsa gerek.
Düşünüyorum da; bizim en mühim kültür unsurlarımızdan olan Türkçe'yi ve bu dilin yüzyıllar içindeki değişimini bu konuyla ilişkilendirmek mantıklı olabilir mi? Yani dilimizin bu kadar başkalaşım geçirmiş olması bizim gen yapımızdaki değişmelerle ilgili olabilir mi?
Muhtemel ki 'evet'...
Zaten bizim edebiyatçıların klasik analizleri konuyu tam açıklamakta acze düşüyor.Bizdeki bazı yazarlara göre; bu dil değişimi, coğarafya değiştirmemizden ötürü, bazılarına göre ise dini değişikliklerle paraleldir. Hatta kimisi İmparatorluk içindeki kozmopolit yapıyla ilişkilendirmek peşinde...Ama hiçbirisi hususu tam olarak kucaklamıyor..
yukarıda değindiğim gibi; başka dillerin taaruzuna maruz kalmamızda ( Arapça, Farsça, şimdi de İngilizce) 'gen' yapımızın da etkisi fazladır.
Eski cumhurbaşkanı Sezer'in de aralarında bulunduğu bir kesim, Arap-Fars kökenli kelimeler yerine onlardan daha zor anlaşılan (sözde) Öztürkçe kelimeleri ikame ederken, değerli yorumcu Hak Şahini beyefendinin de aralarında bulunduğu bir kesim de tam tersi bir durum, yani eskiye dönüş peşinde.(dikkat edildiyse dönüş diyorum; rücu demiyorum) Ben anlayış olarak bu ikisine de karşıyım... 'fasl-ı bahar' yerine 'ilkbahar' diyecek kadar çağdaş, 'duyumsamak' yerine 'hissetmek' diyecek kadar gerici olmaktan yanayım...
Konunun özünde , kelimelerin kökeni değil, ortalama bir kelime dağarcığına sahip bir insanın bu şiirleri anlayabilmesi yatıyor..
Bu sayfada özTürkçe kelime türeteceğim diye ''susku'' diyen insanları da gördük.. Olmaz olsun böyle Öztürkçe..Sıradan vatandaş ''susku'' yu ne kadar anlar ki..
Son olarak şunu belirtmem gerekir;
bu konuya yazarların , bilim adamlarının ve sanatçıların daha ciddi yaklaşması gerekir..
zira bu konu bıçak sırtı bir konudur..
bir yanında geçmişimizle bağlarımızı tamamen koparmak tehlikesi..
diğer yanda bizi biz yapan dilimizi kaybetme tehlikesi..
Sayın 05 Hasan Buldu; Bu ifadeler özbe öz osmanlı türkçesidir ki bunları yaşınız itibariyle sizin de anlamanız lazımdır. Bu edebiyattan biraz anlayanlara hiç te yabancı bir uslup değildirl. Ama edebiyatı ve lügat bilgisi zayıf, kültürü nakıs insaların anlamakta zorlanmaları normaldir. Ben de, Arı(!)türkçe dedikleri Agop DİLAÇAR uydurukçasını anlayamıyorum. Çok zaman çocukların kullandıkları uydurukça mastarsız kelimeleri yine çocuklara tercüme ettirmek zorunda kalıyorum! Hem sen benim yazdığımla uğraşma! Onları anlayan anlıyor! sen şiirden ne anladığını anlat. başkalarının yorumlarında yorulup, ırılma efendim!
Herkese hayırlı akşamlar.
Şair çok güzel bir şiirle karşımızda.Gözlerinin baktığı ufukta hayatın derinliklerine dalıyor.Güzellikle mutluluğa doğru uçmak istiyor.O mutluluğu bulup bulamadığı bence meçhul. Bu şiirini yirmi sekiz yaşlarında yazmış.Şiirr hoş. Yöneteticilerden isteğim: ÖLEN KİŞİLERİN
PUAN SAYFALARINI KAPATMALARI.Onlar hak ettikleri yerde rahat yatsınlar Saygılarımla. Nazır Çiftçi / Ankara 31.07.2010
Aruz şiirlerini severim, aruz ritimdir, musikidir,
riyaziyatdır, simmetriyadır, bestesi içinde olan şiirdir.
Yorumları okudum, şiiri de döne döne okudum, vezin yerinde.
Mısralar arasında bağlantı mükemmel, bu konuda şairin ustalığına söz yok.
Her hangi bir bentte bir mısrayı götürsek kendinden önceki ve sonrakı
mısraların hepsini anlamca bağlıyor.
Tek bir yerde imale var 'saçlarımı' ı uzayan sesli harf değil
Sn Adım Soyadım 'Bir kuş okşar gibi sen saçlarım okşarken' şeklindedir belki aslı' demiş,
Bu olamaz, burda hece artırılmamış, şimdi tefileye ayıralım yazmış olduğunuz dizeyi:
/Bir kuş ok şar/ /gi bi sen saç/ /la rım ok şar/ /ken
fAilAtün..............feilAtün.............feilAtün...........fe -burada tefile yarım kaldı
'ellerimi' kelimesinde 'i' uzayan sesli harf olduğu için imale yok
Aruzda uzayabilen sesli harfler a, u. ve i dir
Arapçada 'üstün' diye bir hareke var, kalın harflerde a, ince harflerde ə sesi veriyor
Türkiye türkçesinde bu harfin karşılığı yok diye e yazıyoruz.
Benim aruz şiirlerimde bu harfi uzayan görürseniz şaşırmayın, çünkü bu ə harfidir
ve imale sayılmaz.
Gelelim şiirin ahengine, çok akıcı ve revandır.
Üç yerde üç sessiz harfin yanaşı gelmesi akıcılığı bozmuş: 'gençliğini', 'genç kokusu' ve 'gençliğin', bu da hepimizin şiirinde olabilir.
Çok güzel bir şiir, günün sayfasına yakışmış,
Seçici kurula teşekkür ediyorum,
Şaire de Allahtan rahmet diliyorum.
Sayın Onur Bilge nin yorumuna bir yorum yazmıştım.Onur Bilge nin o yorumuyla benim yorumum da silinmiş.Gerçekleri yazanlar tarih boyunca silinmek istenmiştir.Ne kadar silinse de gerçeklerin ortaya çıkması kaçınılmazdır.Varsın silinsin.Silenler de kendi pencerelerinden haklıdırlar.
Bu şiir ile ilgili 52 tane yorum bulunmakta