martılar gülümsüyor bana uzaklardan
uzaklardan kanatlarını çırparken nazlı nazlı
eğreti bir donukluğa yaslanmış bakışlarım dalgın
yaslanır gibi karlı dağların doruğuna
sonsuz umutlara yaslanır gibi heybetli
yılların tutkusunu büyütürüm içimde, yılların sevgisini
taptaze bir fidan gibi büyütürüm, narin bir çiçek gibi
ıhlamur kokulu imgeler yansır ay ışığından gönüllere
ve kadehini kaldırmış bir aymazlık kırmızı tuvalde
işte ben en güzel zamanında yazların, yaz yağmurlarının
tekmil bakışlarımı gözlerine bırakırım
bütün gemiler sessizce ayrılır limandan
biz seninle baş başa kalırız kuytu bir sessizlikte
gizlenmiş iki gizem gibi baş başa kalırız
senin aşkın nedir diye sorsam kendime
sana olan aşkımı tanımlasam yani, tasvir etsem
duygunun bilimsel formülü olur mu hiç
bir faktör analizi çeksem örneğin,
bir korelasyon katsayısı derinden
gayri safi milli hasılasını hesaplasam sana olan aşkımın
deli dolu tutkuların karesi kaç eder içimde bilmem
senin aşkın bir sonsuz yolculuktur aşkın yolunda
gece gündüz ve soluksuz sevmenin sarhoşluğudur
zamansız, mekansız sevmenin tadı işte
gözlerimi gözlerinden ayırmamanın anlamı saatlerce
öylece kalabilmenin derinliği kollarında
senin kollarında öylece kalabilmenin
bir denizin derinliği gibi, bir okyanusun
öylesine ve alabildiğine
senin aşkın öyle bir şey işte
bir yıldız gibi parlar gökyüzünde
hani o çok sevdiğim, beğendiğim gökyüzünde
işin kolayına kaçmadan dalgalarla boğuşmak
engelleri aşabilmek bir bir
bariyer diye ne varsa ortada yerle yeksan
koşmak aşkın menziline seninle
kavuşmak diyorum yani seninle birbirimize
sonra gözlerimi gözlerinden ayırmamak saatlerce
gözlerinin ta derininden ayırmamak, gözbebeğinden
aylarca, yıllarca hep öyle kalabilmek
öylesine kalabilmek alabildiğine
bir bahar sabahında çiçek açmak yarınlara
mavi boncuk dağıtmak yollarda var ya
gülümsemek insanlara, herkese bir bir
elinden tutmak mutluluğun dolu dolu tutmak
durdurabilmek zamanı hayatın kollarında
ve yelken açabilmek evrenin sonsuzuna birlikte
bir gül ağacı yaprağını döker sere serpe
gökyüzünün üstüne yaprağını döker
bir yağmur yağar,
sırılsıklam ve bardaktan boşanırcasına
bir yağmur işte, öylesine sırılsıklam
ben dur durak bilmem yağız atlar gibi koşarım
sana koşarım işte, dört nala koşarım
cevheri içinde yaşatan yürek çarpıntıları hayatın
geçmişte başlayıp hep süre giden, süre giden
ve bir umudun çığlığı kadar yalın
uzakları aşarsam işte, sen o kadar yakınsın bana
sana nasılsın diyebilirsem sana
göğe erebilirsem yani diyorum
bir göz erimi kadar, o kadar yakınsın bana
bir güz tenhalığı içimde şimdi ulu orta
kimi zaman umarsız yalnızlıklara hapsolmuş
kimi zaman içime düşen kurşunlar gibi bir bir
serin mavi bir güz ikindisinde
ve arka sokaklarında şehrin
sesini kendi sesime çakarım senin
bir çivi gibi çakarım ayrılmaz birbirinden
yüzünü kendi yüzüme yapıştırırım sessizce
sesin ve yüzün sapasağlam olur benimle
biz sapasağlam oluruz, ikimiz
bir ince uçakla bilmediğimiz yerlere uçarız tiril tiril
cümbür cemaat uçarız seninle
çiçeklerle ağaçlarla uçarız
ağaçların köklerini de unutmayız seninle
ben senin gözlerini de unutmam geceden kalan
gün olur ışıl ışıl bir bahar,
adı kimseye lazım değil
yüreğimize dolar sımsıcak bir güneş gibi
hani bulutlardan süzülen duyguların uğultusu hani
hani gözlerinin ışıltısı yansıyan gözlerime
hani yüreğimi yakan bakışların
hani senin aşkın hani
istanbul; 30.10.2015
Zeki TüyenKayıt Tarihi : 27.3.2016 16:25:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Zeki Tüyen](https://www.antoloji.com/i/siir/2016/03/27/senin-askin-29.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!