İşte Gidiyorum Çeşm-i Siyahım
Yitik Gazelim
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
BirDeli/Muammer Çelik
Danimarka
Bay, 45
22.7.2004 01:55
Bir NUR-FILIZ'lenir siir bahcesinde /
dizeleri gül yapragidir /
gülün ortasinda bal barinagidir....
Siirlerini ilk gördügümde 'BU NE SICAK BIR YUREK LAVLAR GIBI' demistim ve o sicakligi hic kaybetmedi. Hep sicak kalsin diliyorum
Arif BALTACI
İstanbul
Bay, 24
2.11.2005 04:29
Filiz Abla bu sitenin yön gösterici şairlerinden... Desteğin için saol ve sakın biryerlere gitme abla...
sahika65
Kastamonu
Bayan, 40
7.10.2005 20:11
Canım Arkadaşım,Şiirdaşım,Yoldaşım,Gönüldaşım,çocuklarımın en sevgili Teyzesi,yüreğimdeki özel çiçek.
Ömrün uzun,şiirin bol olsun.
Allah seni çocuklarına ve bizlere bağışlasın.
krizalitt
Mardin
Bay, 45
7.10.2005 17:13
Bir koridordan geçerken rastladım.18 Yıllık Yol arkadaşım.hep var ol,Dualarınla ve yazdıklarınla.Şahitiz.Işık ve Sevgiyle.
Krizalit
İbn-ul Hattab
İstanbul
Bay, 23
23.8.2005 10:03
O tam bir aşk kadını! ..
Selâm ve Duâ ile
Necmi ÜNSAL
İstanbul
Bay, 40
29.3.2005 00:22
Sevgili Duygu yüklü Şaire kardeşim Filiznur!
Şuna inanınız ki Antolojide ilk tanıştığım dostların başında geliyorsunuz. Şiirlerini zevkle okudugum usta bir şair, yüreği sıcacık ve sevgi dolu bir Anadolu insanı olduğunu içimden gelerek ifade etmek istiyorum....
Şiirlerinin her bir dizesinde güller misali gönül gönül açan,
Yeri geldiğinde zülme ve zalime asla meyletmeyen bir şahsiyet olduğun apaçık aşikar.
Ayrıca, yazdığın muhteşem, nadide eserlerden de görülüyor ki tam bir usta olduğunu kanıtlamış olduğunu söylememin çok ta önemi olmasa gerek.
Cenab-ı Hakk ömrünü uzun etsin ki çok yaşa ben de göreyim.
Nice duygu ve mana yüklü şiirlerinle gönül dünyamı öreyim.
Sonsuz âlem adına mısra direnişçilerine selam olsun.
ADULERA
Mersin
Bay, 41
14.10.2004 16:20
yeni tanıdıgım bir şair
bayandan şair olmaz diyenler
utansın
kocaman yürekli hemide
alacaçakır~
İstanbul
Bay, 28
19.9.2004 21:40
kelimeleri,
bembeyaz A4 kağıdından hazırladığı pistte,
birbirine sevgi ile yapıştırıp;
her birini adı ile nurlandırıp,
birde üstüne hiç bitmesin diye zamanı durdurup,
dans ettiren şair..
Necmi ÜNSAL
İstanbul
Bay, 40
16.8.2004 19:12
NEREYE GIDIYORSUNUZ FILIZ HANIM?
BiZi BÖYLE YETiM BIRAKIP GURBET ELLERDE...
iNSALLAH CABUK DÖNERSINIZ.....
SELAMLAR
Necmi ÜNSAL
İstanbul
Bay, 40
3.8.2004 18:37
SiiRLERi
MANEVi iKLiMLERi SOLUKLAYAN,
ATiYi ÜMiD HALE GETiREN DiZELER DERYASI..
GÖNLÜ GENiS,
UFKU GENiS SiiR / SAiR DOSTU.....
SELAM OLSUN SANA EY SiiR CAGLAYANI...
BİR ŞAİR, BİR YORUM / A.Ş. ÖZDEMİR
- Filiz Nur’un Şiirleri Üzerine Bir Deneme
Hemen hemen herkesin “şair” olduğu bir ülkede, bilinen şiir ve şairlerin sayısı –maalesef - iki elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır. Bu konuda anlık, çok okunan şiirlere bakarak bir değerlendirme yapmak yanıltıcıdır. Çünkü, gerçek sanat eseri, zamana dayanabilen ve her dönem taze kalıp “eskimeyen” dir. Çağlar ötesinden çağlara seslenendir yani… Başka bir ifadeyle: günübirlik, “moda” “çağdaş”, “modern” anlayışının hükümran olmadığı eserlerdir kalıcı olanlar… Anlık ve çok okunan şiirlerin bir kısmı “18 yaş şiirleri” gibi, ufak bir rüzgârda savrulup kaybolurlar. Zamana dayanıklı değildir onlar…
Herkesin bir şiiri var elbet. Herkes kendi şiirini yazar. Bu yüzdendir ki, şiiri belirli bir kalıba sokmak, belirli biçimler ve kurallar içerisinde ele almak, doğru bir yaklaşım da sayılmaz. Kesin tanımı dahi yapılamayan bir tür için, katı kurallar koymak kimsenin haddi değildir. Şiir gül bahçesi gibidir. Her gülün rengi, rayihası, biçimi, yaprağı, dalı… farklı farklıdır. Bu fark, çirkinleştirmez bahçeyi; aksine çeşitlilik, çeşnilik katar ve güzelliği doruk noktalara ulaştırır. Burada sorgulanması gereken “gül” adına bahçede var olanların, gül olup olmadığıdır.
Şunu hemen belirlemekte fayda var ki, maalesef bu bahçede “bitki”(!) çok; ama “gül” olanına ender rastlıyoruz… Şiir olma iddiasında olan bir çok yazılı metin, şiirin sözlük anlamı olan “Zengin sembollerle, ritimli sözlerle, seslerin uyumlu kullanımıyla ortaya çıkan edebî anlatım biçimi.” tanımlamasına bile yaklaşamamışken, bu yazılı metinleri yazanların şairliği de elbette söz konusu olamaz. Şiir duyguların, düşüncelerin “gül gibi” anlatımıdır.
Şairin ruhsal dünyası sıradan insanınkinden çok farklıdır. O, serseri ruhlu olduğu gibi; atak ve çevresinde yaşanan olay ve olgulara karşı duyarlı biridir. O, herkesin yaptığını yapan, söyleyen değil; kimsenin yapmaya cesaret edemediğini yapandır. O, kelimenin tam anlamıyla bir savaşçıdır. Cesaretini de korkularını da uçlarda yaşar. Ne korktuğunu saklar, ne de cesareti ile övünür. Çok karmaşık ve anlaşılmaz sandığımızda bile, şairin kendi içinde son derece dengeli ve uyumlu oluşu bir başka özelliğidir. Ancak, bu dengeli oluş, çılgınlıklar yapmasının önünde asla engel değildir. Yanmaktan korkmaz şair. Elini ateşe sokmak, onun için son derece olağan bir davranıştır. Bir kıvılcımla parlayacak kadar heyecanlı, bir tek göz yaşıyla sonsuz duygu yoğunluğu yaşayabilecek kadar da hassastır.
Şiirle ilgili böyle –uzun- bir girizgâhtan sonra, gelelim Filiz Hanım’ın şiir dünyasına, şairliğine… Şiir hakkında ahkâm kesip, “üstad”(!) havalarına bürünmek gibi bir ukâlalığa düşmemeye çalışarak, şairin şiir dünyasına kendi perspektifim açısından, notlar düşmek isterim:
• Şairimiz, bildik sözlerle, güzel söz dizimi oluşturmanın şiir olmadığının farkında ve şiirlerinden gördüğüm kadarıyla da O, bundan özenle kaçınmakta. Yine, şiirlerinden sezdiğimiz kadarıyla, (şiirlerinin çoğunluğunda) imgelerle anlatmayı seviyor ve bu tarzı kullanıyor şairimiz. (Bunun yanı sıra yalın, açık, sade anlatımlı şiirleri de azımsanamayacak kadar var.) Zaten hangi tarz olursa olsun, mühim olan gerçek mânâda şiir olması değil mi? Siz gerçek şiiri bulamadıktan sonra, tarzın ne önemi var? ...
• O, şiirlerinde bir de bakıyorsunuz ki, yeni söz dizimleri ve deyimler üretmiş. Bu yönüyle, dile yeni anlamlar kazandırıp onu geliştirebiliyor. Kısa ve özlü söylemler var onun şiirlerinde; yani az söz dizimiyle çok şey anlatıyor. Bu, bir şair için çok önemli bir meziyet: Kısa ve öz bir söylem; gereksiz sözlerden kaçınma…
• Şairimiz, kimsenin akıl edemediği, etse de dillendirmeye cesaret edemediği, biçimde dili kullanmaktan çekinmiyor. Olmayacak sözcükleri yan yana getirip onlarla bir melodi, bir ritim içinde anlama varmasını biliyor.
• Filiz Hanım’ın şiirlerinde görülen önemli bir özellik de kimsenin göremediğini görüp söylemesidir. Şiirlerinin bazılarını okurken “Ben bunu fark edememiştim! ” diye iç geçirdiğiniz oluyor. Bazen de O, herkesin söylemek isteyip de bir türlü ifade edemediğini, özgün kalıpları içerisinde dile getirebiliyor. Bunlar için de çoğu kez: “İşte, ben de bunu demek istiyor; ama bir türlü kurgulayamıyordum! İçimdekileri ne güzel anlatmış! ” diyorsunuz sessizce.
• Çok özgün bir şairdir O… Sıradan olmadığı için, kullandığı dili de, biçimi de kendine özgü ve özgündür. Şiirlerinde çoğu zaman gündelik dili kullanmaz; kullanırsa da ona olduğundan farklı bir anlam ve içerik kazandırarak kullanır. Bu yüzden söylemi ahenkli ve ezgi yüklüdür O’nun.
• Taze kalmasını başaran, ufuklu bir şairdir Filiz Hanım… Bunu, birçok şairin düştüğü yanlışlıklara düşmeden yapmıştır. Taze kalmak adına şiiri anlamsızlaştırmaz; ne idüğü belli olmayan, sırf farklı olsun diye katletmez şiiri. İşte bu yüzden, onun şiirleri hep bir “civan” dır. O, şiirlerindeki bu dinginliği, sürekli ruhunu onarmasına borçludur belki de… Kendiyle durmaksızın hesaplaşmayı, sorgulamayı ve “yusufî kuyulardan ayaz gülüşleri çıkarmayı” başararak, kendini yenmiş ve hep “civan” kalmıştır.
• Şiirleriyle erdemlice süslediği “münzevi bir vazo”su vardır O’nun… Bu vazoda; güzellik adına, herkesin aradığını bulacağı bir renkler cümbüşü, her neviden kır çiçeği, rayihaları tüm mekânı kaplamış güller vardır. Sevdalı sularının şakırtılarını, sessizliğin sesini, fısıltılarla söylenen çığlıkları işitirsiniz bu münzevi vazoda… Durmaksızın; ıpılık, yumuşacık, “münzevi” dünyasından yüreğinize şiirler üfler... Canlanırsınız, sizin de yürekleriniz “bir hoş” olur da kopamazsınız, yaslanırsınız O’nun şiirlerine… Bu, sadece bir başlangıçtır oysa “sadece nefes ısınması değil / bu tebessüm / bu göz ısınması.” dır…
• “Edeplice üreten, helâl ölçeklerle bölüşen, karşılık beklemeden seven, yeni sözlerle bugünü yarınlara taşıyan” bütüncü bir şairdir O… Bildik, tanıdık sözcükler O’nun dilinde daha bir güzelleşerek çıkar karşınıza. Sarar sizi… Soğuk şekiller, harfler can bulur şiirlerinde ve içten içe konuşur sizinle…
• Herkesin yüreğine dostça gülümseyen, her kesimi hoşgörüyle ve derin bir muhabbetle kucaklayan bir gönül vardır bu şiirlerde... İçten içe kanayan, sızlayan, inleyen; ama bu hâli çileye soyunan bir derviş edasıyla karşılayan, mistik bir hava –yoğunluğuna- hissedilir şiirlerinde.
• O, şiirlerinde almak için boyun büküp, el – etek öpmez; ama vermek için yüreğini ortaya koyar. Aldığını da -“Dilenci” şiirindeki sema yapan semazen gibi- Hak’tan alır ve halka dağıtır. Şairle okuyucunun bütünleşmesi, paylaşmasıdır bu…Bu yüzden onun şiirlerini okuyunca, yüreğiniz kocaman kocaman olur da gönlünüz zenginleşir.
• Şiirlerinde; sevdası uğrunda çöllerde kaybolmayı da, dağları pençeleriyle delmeyi de, ebedî bir özlem içinde çatır çatır yanmayı da seve seve kabullenen bir yüreği görür ve ona dokunursunuz… Onunla hüzünlenir, onunla ağlar, onunla yıldızları koparırsınız gökyüzünden…
• Yazdıklarından çok okuduğu da anlaşılıyor şairin. Eğer öyle olmasaydı, bahse konu bile olmazdı şiirleri. Çünkü, “İlimsiz şiir”, “fos” cevizler gibi kuruyup düşmek zorunda kalırlar.
Filiz Hanım’ın şiirlerini geç tanıdım. Bu, büyük bir eksiklikti benim için… Kendisini tanımadığım şairin, şiirleri için: “Ya hiç okumasaydım, haberim olmasaydı! ...” diye düşününce, geç de olsa, bu güzel şiirleri okumaktan teselli buluyorum.
Yolun açık olsun sevgili şair, susmasın hiç yüreğin. İçindeki bu yağmur dinmesin; güller solmasın. Çocuklar öksüz, gelinler kınasız, “süyük” uçlarına tüneyen serçeler kanadı kırık kalmasın! ... Donmasın soğuk, üşümesin kar, yanmasın güneş…Gecelerimiz karanlık kalmasın, gündüzler ışıksız. Yakamozu özlemesin sular. Öyleyse: ”Kaldırıp gel uykusundan / Yıldızı, güneşi, ay’ı” … Ve “Kabuğunu kıracak kadar sürgünün” bitsin gayri…
Ali Şeyh ÖZDEMİR (ANADOLUM Aylık Kültür ve Sanat Dergisi -Sayı 7 – Mart 2005)
Bu şiir ile ilgili 10 tane yorum bulunmakta