Sen Kimsin? Kur’an’ın Yeterliliği ve Müm ...

Muhammed Rıdvan Kaya
174

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Mümin, Rabbine olan teslimiyetini yalnızca O’nun kitabıyla güçlendirir ve bu doğrultuda yolunu aydınlatır. Furkan Suresi 31. ayette geçen, “Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter” ifadesi, Kur’an’ın insana rehber olma noktasındaki mutlak yeterliliğini vurgular. Ancak, tarih boyunca insanlar, Allah’ın indirdiği kitaba tam anlamıyla teslim olmayı bırakıp, araya başka unsurlar koymuş ve bu unsurları doğru yolun bir parçası hâline getirmişlerdir. İşte bu durum, Kur’an’ın rehberliği ile insanoğlunun kendi ürettiği rehberlik anlayışı arasındaki temel farkı ortaya çıkarır. Kur’an, İslam’ın hükümlerini yaşama ve insan hayatına rehberlik etmede yeterli olan ilahi bir kitaptır. Ancak gelenekçi anlayışlar, çoğu zaman Kur’an’ın bu yeterliliğini gölgede bırakacak bir tutum sergilemiştir. Gelenekçiler, kimi zaman âlimlerin ve evliyaların sözlerini, keşiflerini ve kerametlerini Kur’an’ın önüne koyarak, ilahi rehberliğin safiyetine zarar vermişlerdir. Bu anlayış, Allah’ın kullarına doğru yolu göstermek için gönderdiği kitaba karşı bir güven eksikliği olarak değerlendirilebilir. Oysa Allah’ın doğru yolu, ancak vahyedilmiş olan kitaplarla belirginleşir ve bu kitapların yeterliliğine iman etmek, müminin hidayet anlayışının temelidir. Gelenekçi yaklaşımların aksine, bir mümin, hiçbir şahsın içtihadına, gelecekle ilgili öngörüsüne veya sözde kerametlerine dayalı bir inanç geliştirmez. Çünkü böyle bir yaklaşım, aslında Allah’ın rehberliğini eksik görmek ve insan aklını ilahi vahyin üstünde tutmak anlamına gelir. Mümin, bu yanlışa düşmeden, yalnızca Kur’an’a yönelir ve onun gösterdiği doğrultuda hareket eder. Kur’an’ın yeterliliğine iman eden bir müminin bu inancı, hayatındaki olaylara ve şahıslara bakışında belirgin olmalıdır. Eğer bir kişi, teorik olarak Kur’an’a inandığını söylüyor, fakat bu inancını günlük hayatına yansıtamıyorsa, bu durum aslında bir inanç eksikliğini gösterir. Teorik bilgiyi pratiğe dönüştürmek, iman eden bir kişinin temel sorumluluğudur. Aksi hâlde, sadece slogan atan, yüzeysel bir inanışla hareket eden bir kalabalığın parçası olmaktan öteye geçilemez. Bu noktada, hüsnüzan kavramı da önem taşır. Hüsnüzan, genellikle başkaları için olumlu düşünmek olarak algılanır, ancak çoğu zaman bu, kişinin kendi zanlarını başkalarına yansıtmasından öteye geçmez. Başkasına duyulan hüsnüzan, aslında kişinin kendisini görmesidir. Sevdiğiniz kişiye bakın; o kişi, aslında sizin ne olduğunuzu gösteren bir aynadır. Çünkü dostluk, insanın kendi karakterini, inançlarını ve tercihlerini yansıtan bir aynadır.
Sen Kimsin?
Bu soruya cevap verirken, kişinin kendisini dostlarıyla, inançlarıyla ve eylemleriyle değerlendirmesi gerekir. Dostlarımız kim olduğumuzu gösterir; çünkü insanlar, genellikle kendilerine benzeyen insanlarla vakit geçirir ve onlarla bağ kurar. Eğer kişi, dostlarının rehberliğinde bir yol alıyorsa, bu yolun Kur’an’a uygun olup olmadığını sorgulamalıdır. Aynı şekilde, insanın kendisiyle ilgili düşünceleri ve zanları da onun kim olduğunu belirleyen önemli unsurlardır. Mümin, Allah’ın rehberliğinin dışındaki hiçbir rehberliği kabul etmez. İnsanların sözleri, öngörüleri ve yorumları, ancak Kur’an’a uygun olduğu sürece değerlidir. Bu anlayış, kişinin Allah’a olan teslimiyetinin ve Kur’an’a olan imanının bir göstergesidir. Kur’an, müminin rehberidir ve hidayet için yeterlidir. İnsanlar, geleneklerin ve kişisel yorumların ağırlığı altında kalmadan, Allah’ın kitabına teslim olmalı ve onun ışığında yürümelidir. Hayatımıza rehberlik edecek en sağlam ip, Kur’an’dır. Diğer her türlü rehberlik iddiası, Kur’an’ın yeterliliğini anlamamış olmanın bir sonucudur. Sonuç olarak, “Sen kimsin?” sorusunun cevabı, kişinin Kur’an’a olan teslimiyeti ve bu teslimiyetin hayattaki yansımalarında gizlidir.

Tamamını Oku

Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta