Sen de Gel - Garib Çoban

Engin Demirci
946

ŞİİR


61

TAKİPÇİ

Sen de Gel - Garib Çoban


Sen de Gel - Garib Çoban

Sanmak insanı ziyan eder.
Aydınlanma güneşi ne vakit doğar?..
Güneşe batmaktan ne zarar var?..
Gerçekte, aydınlanma diye bir şey yok ki...
Çünkü aydınlanmayı uman öyle bir ben gerçekte yok durur.
Hem şafak, güneşin doğması mı yoksa dünyanın yüzünü ışığa dönmesi mi?..

Aydınlanma, zihnin kendi gerçek ışıltısını tanımak için, dışarı çevirdiği yönü aksi istikamete dönmesinden başka nedir ki?..
Gerçek asla doğmaz, sadece sahte olan batar!..
Yanlış insanlar size her zaman en iyi dersleri verir.
Ve insan dua alamayınca ölür, karşılıksız sevmeyi bilmiyorsa gömülür.
Şüphesiz bâtıl, sahte, hayal, her an batıp durucudur.

Dünyalık putlarıyla mutlu biri ile beraber olursanız günden güne öfkeli.
Ve hiçbir şeyden keyif almayan birisine dönüşürsünüz.
Çünkü hep aynı döngüde bişeyler anlatırsınız sonuç ise hiç değişmez.
Suçlanırsınız, eksik hissettirilip yok sayılırsınız!..
Gerçek bütündür.
Ve bütünden daha az olan hiçbir şey gerçek değildir, geçecektir.

Peki bir diğerine bir şeyler vermek neden iyi hissettirir?..
Bizim gerçek doğamız yaratımdır.
Yaratmak, saf vermektir.
Sonbahar şafağı.
Karşılıksız beklentisiz, kendine ayırmadan, kendini ayırmadan.

Sen hiç su dolabı gördün mü?..
Dolap değirmenler gibi dönen, üzerinden su geçiyor al gülüm ver gülüm.
Mutlak yaratıcılık, işte böyle tutup bırakarak alıp vererek.
Her an gerçekleşir durur, her an bir akışta olur.

Verdiğimizde, aslında bu akışı tutmadığımızda bu mutlak doğa ile uyum içinde hareket etmek.
Kendine gelmek iyi hissettirir.
Çünkü vermek, kendi gerçeğimizden sevgiden bir doz almaktır.
Ama bir elin verdiğinden diğeri haberdar olmadan.
Tutarsan yük olur, veren kurtulur vesselam.

Bu zevkte kendine acıma, alemlere rahmet, şefaat nasıl okunabilir?..
Kendime baktığımda, biyoloji var, psikoloji var ve aşkın olan.
Bir beden ya da başka bir şey var.
Kendime şefkat var.
Ama kişiye değil zira gerçek değil.
Tuzak mü-kem-mel olduğu için öz-benliğin, sahte bir kimlikle özdeşleşmekten kendini alamadığını görüyorum.
Ama şimdi kendimle konuşuyorum ve diyorum ki.
Hadi ama, hiçbir şey olmadı.
Sen hâlâ olduğun şeysin, neysen osun işte.

Sana hiçbir şey olmadı işte.
Bedenle özdeşleşerek bile daha az olmazsın.
Ve özdeşleşmeyerek daha fazla olmazsın!..
Beden orada olduğu sürece, hayal perdesine kurulu sahnede bedenin keyfini çıkar.
Ama sen ona bağımlı değilsin.
Eğer bedensen, bedenin tadını çıkar.

Eğer ruhsan, ruhun tadını çıkar.
Farkındalık varsa, farkındalığın tadını çıkar.
Ama onun varlığına bağlı kalmayasın.
Sen deneyimlediğin şeye rağmen varsın.
Ondan dolayı değil!..
Bu ikisinin ayırdına varabiliyorsun değil mi?..
Yalan dünya derler bu aldanış yurdundan kurtulma şansınız olduğunu filan söylemiyorum.
Bilakis bundan kurtulmak için hiçbir şansın olmadığını söylüyorum, gerek de yok.

Tastamam çaresizsin, kendinizi bir bedende, bir kişi olarak deneyimlemek zorundasınız.
Gerçek, illüzyonun ikili kanatlarında taşınabilir, doğru ancak yalanla anlaşılabilir.
Tav'an ev kerhen
Hoşuna gitsin ya gitmesin.
Ama buna bağlı kalmayasın.
Yoksa yanmayı deneyimler-sin.
Sadece olduğun şey olarak, geçenden geçen olarak olduğun gibi olursan bağımlılık yoktur.
Özgürlüğün sınırsızdır, bedenle sınırlı değildir.

Deneyimler seni sınırlamaz.
En küçük tünel manzarası bile seni sınırlamaz.
Evrenin en parlak görünümü bile sınırsız yapmaz seni.
Sen, an be an sınırsız ve sınırlısın, ne isen osun.
Sınırlı olan sizi sınırlı yapmaz ve sınırsız olan da sizi daha sınırsız yapmaz.
Sen her an mutlaksın yine de zamanda göreceli görünebilirsin.
İyi ama bu paradoks çok tehlikeli değil mi?..
Ben de buna işaret ediyorum.
Hiçbir şeyin zâtın için tehlikesi yoktur.
Hiçbir şeyden korkmana filan gerek yok.
Mutlak doğan hiçbir şeyin içinde sıkışıp kalamaz.

Kapana kısıldığını deneyimlesen bile, kapana kısılmış değilsin!..
Yani, evet öylesin ama değilsin.
Her zaman bu paradoks vardır.
Akış çokluk-çeşitlilikten yana.
Yani kendini mümkün olan her şekilde deneyimlemek zorundasın.
Canının istediğini yapabiliyorsan bile canının niye onu değil bunu istediğini bilemezsin.
Hangi yolu seveceğine karar veremezsin.
Neyi sevip sevmediğine, hangi yemeği sevdiğine bile karar veremezsin.
Bu her zaman olduğu gibidir.
Her sahnesinde tam lazım olduğu gibi yerli yerincedir.

Aşıkta keder ne gezer, gam halk-ı cihanındır kimin için geçerlidir?..
Aşık için!..
Aşkı bir nesneye yönelmemiş, kendini arayıp kendinde bulamayan için.
Aklı başta gezmeyen, bir nesneye bir kimseye, gelip geçene ben-im demeyen.
Aşk ile sırılsıklam olanlar için!..
Gam ve keder, sınırlı bir benlik fikrine tutunmada gizlidir hep.
Aşk idelim bir kere!..
Taşıdığınız bir kimlik yok.
Yanınızda benliğinizin bir imgesi yok.
Kim olduğunuzun sâbit bir tanımı yok.

E peki geriye kalan ne?..
Her an bir renkte görünen bir ışık.
Özgürlüğün kendisi çok şık.
Bak neder öyle bir güzel âgâh ol!..
Vechini görsem dağılır aklım.
Zülfün ona çün muktedâ düşdü.
Yüzünü görsem akıl düğümüm çözülür.
Yüzüne işaret eden o saçın var ya işte +o-dur.
Bana rehber, gözümü ondan ayırmayam meğer.

Kim seni buldu kendi yok oldu.
Vaslına ey dost cân bahâ düşdü.
Aşka uşşâkın da'vet etmişsin.
Cân kulağına ol sadâ düşdü.
Bu Niyâzî’nin hiç vücudunda.
Zerre komadı hep bekâ düşdü.

Ama şunu net bir şekilde görün!..
Bu, seni olduğundan daha fazla veya daha az yapamaz!..
Bir insan derin bir anlam duygusu bulamadığında, kendini zevkle oyalar.
İnsanları bir arada yaşamaktan alıkoyan farklılıkları değil, aptallıklarıdır.
Ama öyle sanmaların sonu bulunmaz.

Mukayese etmeyin, kıyaslamayın.
Başka hiçbir yol sizinki değildir.
Diğer bütün yollar sizi kandırır ve ayartır.
Ruhunuzdaki yolu takip etmelisiniz.
Dolayısıyla, hiçbir şeyin dezavantajı ya avantajı, kârı ya zarârı yoktur.
Sessiz farkındalık içre seyre devre devâm vesselâm.
(Y.ed - Dilsiz Harfler Albümü)

Engin Demirci
Kayıt Tarihi : 2.10.2024 15:59:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bir çiçeğe fazla su verirsen çürür. İnsana gereğinden fazla değer verirsen kudurur. Sadi Şirazi

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Mustafa Bay
    Mustafa Bay

    "Kudurmak..."

    Galiba günümüzde "aşısı olmayan"
    Mecazi bir durum bu!

    Fazla gelen nedir?
    Neden durduk yere "kudurur" insan!
    Neden saldırganlaşır,
    Çatacak yer arar,

    Sorun yaratır...

    İlginç,
    Kesin "fazla gelen" bir şeyler var,
    O fazlalık akacak mecra arar!

    Allah ıslah etsin mi diyelim
    Yoksa "başımızın çaresine mi" bakalım,

    Üzüm üzüme durumu, zira...

    Tebrikler Engin Bey..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)