Birkaç gün önce bir şiir kitabı geçti elime. Daha doğrusu İstanbul’ da oturan kardeşim getirdi. Arada bir yapar bunu. Getirir yeni çıkan kitapları, gözüme gözüme sokar. Yine öyle yaptı densiz! .... ” Abla; sen şiiri seversin, sana bir şiir kitabı daha getirdim, yeni çıktı,” dedi. Çok bozuldum.
Yeni çıkan şiir kitaplarından haberdar oldukça hep böyle bozulurum. Çünkü ben şiirlerimi kitap haline getirmek için uzun zamandır uğraş veriyorum, olmuyor. Yeni şiir kitapları çıkıyor, benim şiirlerim ise satılmayan ürünler gibi tezgâhta bekliyor; hatta tezgâh altında. Bozulmamın nedeni işte bu. ' Kelin yanında kabak anılmaz,' demişler. Kardeşimin yaptığı neye benziyor, biliyor musunuz? Evde kalmış, yaşlanmış bir kıza, zırt- pırt düğün davetiyesi vermeye benziyor. “ Sen evde kaldın, bir türlü koca bulamadın ama, bak kızlar evleniyor, ” dermiş gibi.
Bozulduğumu belli etmemeye çalıştım tabi. Yarım ağız teşekkür ettim..... Kitap, tv’deki ünlülerden birine ait. Allah bir kez “ Yürü ya kulum! ” demeye görsün; hem şarkıcı, hem sunucu, hem film yıldızı, hem şair olabilirsin. Yalnız, bana “ Yürü! ” diyen yok.
Yepyeni, pırıl pırıl bir kitap; mis gibi de kokuyor. Şairin fotoğrafı var kitap kapağında. Kıskandım açıkçası. Gözlerimi kapattım, şairin isminin yerine Kâmuran Esen yazdım; fotoğraf karesine de kendi fotoğrafımı yerleştirdim; çok güzel oldu. ” Denizi yakamazsam, cızlatırım ya! ” dedim kendi kendime...... İçimde bir kıpırdanma, yüreğimde bir sıcaklık hissettim, hayalim sanki gerçekmiş gibi. Derken silkindim, kendime geldim. Allahtan, kurduğum hayallerden kimsenin haberi yok.Yoksa sakız olacağım ağızlarda.
Akşamdan sonra başladım şiir kitabını okumaya. Bir - iki saatte bitiriverdim, çekirdek yer gibi. Ne olduğunu anlamadım bile. Kitap mı okudum, boş gözlerle camdan mı baktım, bilmiyorum..... Kitap bittiğinde, kitaptaki şiirlerden bir dize bile kalmamıştı aklımda.
Okurken de hiçbir şiirin hiçbir dizesinde tüylerim ürpermedi, içim sızlamadı, yüreğim coşmadı. Sanki şiir okumamıştım da, işte öylesine sıradan bir şey yapmıştım. Hayret! Aklımda hiç ama hiçbir şey yok kitaba ait. Yürümek gibi, esnemek gibi; öylesine sıradan bir iş yapmış gibiydim. Nasıl anlatsam bilmem ki! Hani tabak tabak patlamış mısır yersiniz; bittiğinde bir şey anlamazsınız ya, aynen öyle. Mısır bitmiştir ama, ağzınızda ne mısır tadı kalmıştır ne karnınızda tokluk hissi vardır. O tabak tabak mısırı yiyen sanki siz değilsiniz gibi.
Kitabı evirdim, çevirdim, derken yayınevinin e-posta adresini gördüm. Sonra yazdığım şiirleri hatırladım. Birden ayranım kabardı. Benim şiirlerim, okuduğum şiirlerden kötü değil. “ Herkes kendini beğenmezse çatlarmış,” demeyin sakın; gerçekten şiirlerim okuduklarımdan daha kötü değil. Hatta daha da iyi. Bu yayınevi belki benim şiirlerimi de yayımlar diye bir hayale kapıldım. Sık sık kapılırım zaten bu hayale. “ Karganın gönlünden şahinlik geçermiş,” ya, o hesap. Kaç kez reddedildim ama, hâlâ akıllanmadım. Yazdıklarım değerlensin istiyorum çünkü. Yaz yaz koy kenara. Okuyucuya ulaşamadıktan sonra yazmanın ne anlamı var! ...... “ Mekke’ye gitmişsin, misk sürünmedikten sonra neye yarar! ” demişler.
Hemen bir e-mail çektim yayınevine. Bu yayınevi, “ Hadi yollayın bakalım, inceleriz,” falan der belki, belli mi olur! Deneme, anı ve öykülerimden zaten umudu kestim de, belki şiirlerimi okuma zahmetine katlanırlar diye düşündüm.Bir umutla, şiir dosyamla ilgilenip ilgilenmeyeceklerini sordum.
İki gün sonra yanıt geldi. Gelen yanıt, daha önce yazdıklarımı reddeden yayınevlerinin ifadelerine çok benziyordu: ” İlginize teşekkür ederiz. Anlaşma yaptığımız şair ve yazarların dışında başka yazar kabul etmiyoruz.”......Aldım mı ağzımın payını! ....... “ Bıldırcının beyliği, harmanlar kalkana kadarmış, ” derler ya; benim umudum da ancak iki gün sürdü.
O anda bir sürü soru geldi aklıma:
Acaba yayınevleri ile nasıl anlaşma yapılır?
Onların anlaşma yaptıkları şair ve yazarların özellikleri nelerdir?
Yenilere neden hiç şans tanınmaz?
İllâ ki ünlülerin mi kitapları yayımlanır?
Yeni yazarlara hiç şans verilmezse, bir ülkede nasıl olur da yeni yazar çıkar?
Bir kitap dosyası, okunmadan neden reddedilir? ... Düşün bakalım düşün......'Düşün deli gönlüm düşün; beygir mi alınır kışın; onun da parası peşin,' hesabı.
Ancak, aldığım yanıta hiç üzülmedim. Gerçekten! Çünkü reddedilmeye alıştım. Bu ilk değil ki! OKUNMADAN reddedilmek artık bana çok olağan geliyor. Ama dakikalarca kendime kızdım, söylendim. “ Eşeğini dövemeyen, semerini dövermiş” ya, aynen öyle. Hırsımı kendimden çıkardım. Homurdandım durdum uzun süre.
“ Her - hıyarım var - diyene, ne diye tuz alıp seğirtirsin! ” dedim.
“ Sen kim, tv’deki ünlü kim! ” dedim.
“ Hani bir daha hiçbir yayınevini rahatsız etmeyecektin! Hani yazdıklarını yırtıp atacaktın! Yalancı! ......' dedim.
Hatta kendime, “ Salak! ” bile dedim. Yanımda eşim olduğu için, o duymasın diye yavaşça söyledim. Neyse ki tv izliyordu da homurdandığımı farketmedi.
“ Seni kim takar! ” dedim.
“ Kitap satmaz, isim satar. Senin ismini tv’ de hiç duyan oldu mu? ” dedim. Daha başka şeyler de dedim. Hatta kendime hakaretler savurdum. Hırsımı alamadım, devam ettim:
“ tv’de ünlenmiş birinin şiirleri yayımlandı diye, niye kendine pay çıkarıyorsun ki! ” dedim.........
” Bacağında donun yok, başına ne diye fesleğen takmaya kalkışıyorsun! ” bile dedim..... Derken eşim, başını tv’den bana çevirip; “ Bir şey mi dedin? ” dedi. “ Yooo! Sana öyle gelmiş,” dedim. Sesli mi söylendim kendime ne yaptım, bilmiyorum.
Sevgili okurlar! Benim, bazı yazar ve şairlere özenip ikide bir yayınevlerine başvurmam neye benziyor, biliyor musunuz? Size sorduğuma bakmayın, ben biliyorum yanıtını. Hani bir atasözü var; ” At’a nal çakıldığını görmüş, kurbağa da ayağını uzatmış,” diye, işte o densiz kurbağanın yaptığına benziyor.........Cık cık cık cık! Akılsız kadın! Hem demezler mi insana; “ Sen bir garip çingenesin, nene gerek gümüş zurna! ” diye? ...... Derler derler. Ben de öyle dedim zaten.
Yayınevleri, yeni yazarları bir türlü sevemediler. “ Sevilmeyenin sesi dangıldak, yürüyüşü zömbüldek gelir,” hesabı; o nedenle, yeni yazarların yazdıklarını da bir türlü sevemiyorlar...“ Türkiye’de yeni yazar yetişmiyor, ” diyenler çok haklılar. Çünkü yeni yazarlara fırsat verilmiyor.
Bana müsaade........Artık yazımı bitireyim de bir yayınevinin daha kapısını çalayım. Ayrıca, yazar veya şairlerle anlaşma yapmanın yolunu da sorayım. “ Yine mi? ” demeyin sakın. Evet, yine. “ Pilâvdan dönenin kaşığı kırılsın.” Asla pes etmeyeceğim......Çünkü, yazdıklarım kitap haline gelmeden ölürsem (Allah gecinden versin.) , gözlerim açık gidecek, ona yanarım.
Kâmuran EsenKayıt Tarihi : 29.4.2004 15:51:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Tam bir kurtlar sofrası...İyi yazmak,güzel yazmak yeterli değil...Kendi gücünle ancak yapabiliyorsun.Sorun ortaya kondu,çözüm önerileri de gelir arkadan...Zor ama yapılamaz değil...Çare birlik sanırım...
'Keller yağırlar, birbirini ağırlar'. Gerisini boşver sen. Ama muhtemelen veriyorsundur da zaten. Konuyu bir mizah yazısı ile irdelemen çok hoştu doğrusu. Sevgi ve tebriklerimle:)))
*** Yazarlığını da hafife alma ha!...
sevgi ve saygıyla
hasan basri kale
TÜM YORUMLAR (10)