-
Tırmanıp da gönlünün tahtına,
Çıktım doruğa
Kalmak isterdim öylece...
Başım göğe ermeli,
Ellerim yıldızlara dokunmalı,
Ta aşağılara baktığımda
Yüreğime erişeyenlerle,
Ben olamayanlarla
Gözgöze gelmeli,
Bir garip gülüşle
Selam vermeliyim
Yüreğinin gölgesinden.
Senden mi aldım bu düşü,
Bana mı kaldı bu huzur,
Bilir miyim ki...
Doruklarda titrerken
Savururken saçlarımı rüzgar,
Mutluluktan akan gözyaşım,
Donar mı,
Hisseder miyim ki...
Ölümsüzlüğün öbür adıyken sevda,
Gönlüne tünemişken ben,
Kim indirebilir beni ordan
Senden başka,
Bilir miyim ki..
Kapatsam gözümü: sen,
Açsam gözümü: bulutlar...
Melekler mi seyreder bizi,
Göğe mi kanat açmışım ben;
Bırakmazsın ellerimi
Dans ederiz semada...
Şems olup doğdum,
Ahınla yaktım...
Evrende sevda ışıkları,
Biz diye şavkını vurur mu
Tüm gönüllere,
Bilir miyim ki...
Serap Hoca
-
Kayıt Tarihi : 3.2.2008 12:54:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hazret-i Mevlana ile Şems Hakkında Mevlana, Şems ile Konya’da buluştuğu zaman tamamiyle kemale ermiş bir şahsiyetti. Şems, Mevlana’ya ayna oldu. Mevlana, Şems’in aynasında gördüğü kendi eşsiz güzelliğine aşık oldu. Diğer bir ifadeyle Mevlana, gönlündeki Allah aşkını Şems’te yaşattı. Mevlana’nın Şems’e karşı olan sevgisi, Allah’a olan aşkının miyarıdır (ölçüsüdür) . Çünkü Mevlana, Şems’te Allah cemalinin parlak tecellilerini görüyordu. Mevlana açılmak üzere bir güldü. Şems ona bir nesim oldu. Mevlana bir aşk şarabı idi, Şems ona bir kadeh oldu. Mevlana zaten büyüktü, Şems onda bir gidiş, bir neşve değişikliği yaptı. Şems ile Mevlana üzerine söz tükenmez. Son söz olarak şöyle söyleyelim, Şems, Mevlana’yı ateşledi, ama karşısında öyle bir volkan tutuştu ki, alevleri içinde kendi de yandı. Yukarı Şems-i Tebrizi Hazretleri’nin Konya’dan Ayrılışı Şems ile buluşan Mevlana, artık vartini Şems’in sohbetine hasretmiş, Şems’in nurlarına gömülüp gitmiş, bambaşka bir aleme girmişi. Şems’in cazibesinde yana yana dönüyor, ilahi aşkla kendinden geçercesine Sema ediyordu. Bu iki ilahi dostun sohbetlerindeki mukaddes sırrı idrakten aciz olanlar, ileri geri konuşmaya başladılar. Neticede Şems, incindi ve Mevlana’nın yalvarmalarına rağmen, Konya’dan Şam’a gitti (14 Mart, 1246 Perşembe) . Yukarı Hazret-i Şems’in Konya’ya Dönüşü Şems’in ayrıldığında derin bir ızdıraba düşen Mevlana, manzum olarak yazdığı güzel bir mektubu, Sultan Veled’in başkanlığındaki kafileyle Şam’a, Şems’e gönderdi. Sultan Veled, kafilesiyle Şam’a vardı, Şems’i buldu ve babasının davet mektubunu, hediyelerle birlikte, saygıyla Şems’e sundu. Şems, “Muhammedi tavırlı ve ahlaklı Mevlana’nın arzusu kafidir. Onun sözünden ve işaretinden nasıl çıkabilir.”diyerek, Mevlana’nın davetine icabet etti ve 1247 ‘de, Sultan Veled’in kafilesiyle, Konya’ya döndü. Yukarı Hazret-i Şems’in Kayboluşu Şems’in Konya’ya geri gelmesine herkes sevindi. Mevlana da hasretin sıkıntılarından kurtuldu. Artık Şems’in şerefine ziyafetler verildi, Sema meclisleri tertip edildi. Fakat huzurla, muhabbetle, dostluk içinde geçen günler pek çok sürmedi, dedikodular ve can sıkısı durumlar yeniden başladı. Şems, o bahtsız dedikoducu topluluğun yine kinle dolduğunu, gönüllerinden sevginin uçup gittiğini, akıllarının nefislerine esir olduğunu anladı ve kendisini ortadan kaldırmaya uğraştıklarını bildi, Sultan Veled’e dedi ki: Gördün ya azgınlıkta yine birleştiler. Doğru yolu göstermekte, bilginlikte eşi olmayan Mevlana’nın huzurundan beni ayırmak, uzaklaştırma, sonra da sevinmek istiyorlar. Bu sefer öylesine bir gideceğim ki, hiç kimse benim nerede olduğumu bilmeyecek. Aramaktan herkes acze düşecek, kimse benden bir nişan bile bulamayacak. Böylece bir çok yıllar geçecek de yine kimse izimin tozunu bile göremeyecek.” İşte Sultan Veled’e böyle yakınan Şems, 1247-1248 tarihinde Konya’dan ansızın gidip kayboldu. Şems’in kayboluşundan sonra Mevlana, herkesten onun haberini soruyordu. Kim onun hakkında aslı esası olmayan bir haber bile verse ve Şems’i falan yerde gördüm dese, bu müjde için sarığını ve hırkasını vererek şükranelerde bulunuyordu. Bir gün bir adam, Şems’i Şam’da gördüm diye haber verdi. Mevlana buna, tarif edilemeyecek şekilde sevindi ve o adama, üstünde nesi varsa bağışladı. Dostlarından birisi, bu adamın verdiği haber yalandır, o Şems’i görmemiştir, dediğinde Mevlana şu cevabı vermiştir. “Evet, onun verdiği bu yalan haber içinde üstümde neyim varsa verdim. Eğer, doğru haber verseydi, canımı verirdim.” Yukarı Hazret-i Mevlana’nın, Şems-i Tebrizi Hazretleri’ni Aramak İçin Şam’a Gidişi Mevlana, Şems’i çok aradı. Onun ayrılığıyla, gönülleri yakan, sızlatan, nice şiirler söyledi. Onu aramak için iki kere Şam’a gitti. Yine Şems’i bulamadı. Bu son iki seyahatin tarihleri kesin olarak bilinmemekle beraber, büyük bir ihtimalle 1248-1250 yılları arasında olduğu söylenebilir. Sultan Veled’in ifadesiyle Mevlana, Şam’da suret bakımından Tebrizli Şems’i bulamadı ama, mana yönünden onu, kendisinde buldu. Ay gibi kendi varlığında beliren Şems’i, kendinde gördü ve dedi ki: “Beden bakımından ondan ayrıyım ama, bedensiz ve cansız ikimiz de bir nuruz. Ey arayan kişi! İster onu gör, ister beni. Ben O'yum O da ben.” http://www.konya.pol.tr/konya/mevlana/mevlana.htm
![Serap Demirtürk](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/02/03/semadaki-durus.jpg)
saygılarımla kutlarım...
Semalarda bulur muyum seni
Bürünebilsem yeni dogmus ay'a
Yerlere koyar miyim seni....Miyase
Yüregine saglik.
Sevgiyle kal...
TÜM YORUMLAR (3)