belki birazdan ağlarım devletler de yanılır
götünü gök sananların oturduğu sandalyeden ibarettir hayat
bazen bilinir bazen bilinmez
kim insan kim değil her şey karışır.
çok utanmış bir kızın suya düşer bedeni
boyun eğsem
böyle gürültüyle öper miydim zeytin ağaçlarını
gecenin kırıntılarını ardımda bırakıp
şafağın sökerkenki usulluğunda.
altı yüz elli yedide durmuş bir saat
en çok devlet tarafından sokulmuş
bir akrebe benzer –içimize.
günde kaç vakit doğru
kaç vakit doğulu bir ölümle
kan tadında cümlelerden sıyırıp sıtkı
göğü gökdelenlerle kırbaçlayanların
akıl almaz yasaları ve yakışıklı yasları öpüyordu alnımızı
su içmek toprağı ekip biçmek paraydı
kitaplar paraydı
gitmek paraydı
gece gözünü içime diker
ben onda bir laleyi sularım
kıştır, soğuktur, üstelik yağmıştır yağmur
sularım çöl rengi
cizre'de bir çocuk dizini karnına çekmiştir
bu şiiri elimle yazmadım
elimde olsa ben de şiir yazmazdım
hepsi, öldükten sonra dirilmeye inanmaya benziyor
susmaksa insanı dinden çıkarmaya.
son yıllarda tek bir şey olmaya çalışıyorum
ve biliyorum çalışmaktan öteye gitmeyecek
zamanı karşılamaya dair bir umut
en çok elinin izine dair
kırık bir ayna olabilir yüzünü hiç göstermemiş
kokunun sinmediği yine de ihtimallerin sıkışıp kaldığı.
gözbebeklerinin değmesi birbirine
havadaki aynı moleküle denk gelmiyorsa gerçekliğe zevalmiş,
kentlerden ve onların kara deliklerinden ürkmüşüm
ve ışıltılı uzun caddelerinden
eskiyememiş bir gökyüzünün kahrı
göç eden kırlangıçlar ve kulağımdan içerime sızışın
kafamın içinde hareket eden bir pervane böceği
kanatları, frida'nın tavanı olan bir ejderhanın rüyasıydım
kıblesi ters bir aynada
kendi zihnimin sarsıntısına sırtımı dayamış
her yöne hareket eden toz bulutları aşkına
yüzüme dayanan japon balığı
aklım karşı kıyılardan geçiyor
çok kalabalıklar ve küflenmiş
kaç kere geçmeyi denemek kaç şarkı
elimi bırakmamış tırabzanların şarkısı
merdiven boşluklarında yükselen acı
yanıp sönen sensörler
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!