Bakıyorum da zamana, vakit nasıl geçmiş.
Şunun şurasında yaşımız kaç...
Ama
En son ne zaman bakmışız ki takvime
Ve biraz düşünmüşüz, “Ne olacağız? ” diye,
Kim bilir ne zaman...
GEÇ KALMA
Ve yoksun,
Senden yoksun delicanlılığımla durgunum,
Küskünüm beşiklere, yeni yetme bebelere,
Öylece sapasarmış hülyalarımla,
Bir gün başımı alıp gideceğim buralardan.
Herkes kadar eski, herkes kadar yeni bir yerlerlere.
Hiç kimsenin konuşmadığı, sadece gönülleriyle muhabbet ettikleri bir yerlere,
Güneşin sadece bir kez doğduğu ve sadece bir kez batacağı,
Hiç kimsenin olmadığı ama aslında
Çevrende herkesin olduğu bir yerlere.
Dile sus geldi
Ki sessizliğin boynu büküldü,
Garip mahsun kaldı,
Dile gelenler birbir kaçtı,
Aşk kelimelerine yetim denildiyse,
Suskunluğa kahır denildiyse,
Sırrına ermişçe.. Uzak diye bir şey yoktu. Korkmak vardı yanlız, gecenin dağdağsına
binaen... Korkularım artmıştı... gülümsemelerime ters izdüşümler sağladığından mıdır nedir?
Anladığım tek şey neden yaşadığımdır. Bir figanla bütün sığınmışlıklarım ayan beyan ortaya
çıkmış ki, ne gam ne gaflet bu anlatamam... bütün içime atmışlıklarım çıkmıştı, mahrem olan
mabedimi çıkartmıştım ki ortaya, hata bununla eşdeğer bi konuma sahip olabilir miydi? Al işte
bir soru daha... ki dokunulmayan ellerime dokunulmuştu, dokunulmayan yıldızıma
Uzağın tanımını yapması için gönderilmişti belliki... yada yakındaki uzak kavramlarını hiçe sayması için bir fırsat verilmişti de, onu mu kullanıyordu?
İsmi, üç vakte kadar dilde hazır bulunması gereken bir giz sitemiyle parlıyordu. Yani ismini söylemekten hep çekinmiş bir hali vardı. Bilinen sadece görünen kadardı. Peki ya kimdi bu? Bildik bir şeyler için mi buradaydı? Yoksa vasatın üstüne çıkamayacak bir meşgale ile mi yola çıkmıştı? ! ... başına ne haller geleceğini tahmin bile etmeden.
Bilinen sadece görünen kadardı, görmek istediğimiz kadar olamadı hiç bir şey, ona dair olan, her zaman bir açmazın eşiğindeyken duygularım. Aslında bu sorgulamaları yanlızca ben yapıyordum ve suallerimin cevabını, hiç bir zaman bakamadığım gözleri taa kulaklarıma fısıldıyordu.
Rüyalarımdan artakalan bir mavi ve güneşin pencereme değdiği an.
Perdeden sızan birkaç ışık hüzmesi tadında, aşkın kollarındayım.
Toz duman olmuş attığım adımların izleri.
Nereye gidiyorum? Cebimde iki satırlık bir şiir,
Aklımda, güneşin merhaba dediği an.
Parçalarımın uçuştuğu bu tatlı yalnızlık mı? ...
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!