Selma Liman Şiirleri - Şair Selma Liman

Selma Liman

yılar önce hiç deprem olmayan bir şehirde aniden bir deprem yaşanmıştı her yer toz dumana karışmıştı herkes sokaklara ve de caddelere koşmuşlardı kimisi de yıkılan evlerin altında kalmışlardı herkes kendi ailesini kurtarmaya çalışırken bazıları da enkazın altında çığlık çığlığa bağırken kimse onların sesini durmazdı düzenlerin sesleri ambulansların sesleri vardı ve de insanların çığlığı varken enkaz altındaki insanlar vardı onların sesleri kitmiyordu kimseye itfayelerin bir evin önüne gelmişti orada bir çocuk sesi geliyordu hemen harekete geçtiler çok geçmeden çocuğu enkazın altından kurtarmışlardı ama tüm ailesini kaybetmişti bir tek o yaşama tutulmuştu engelli olduğu halde ama artık yanlızdı bir başınaydı ne yapıcaktı kimsesizdi nereye gidicekti ki kime el açıcaktı kimsesi yoktu bu dünyada ailesinden başka kimi vardı 2 3 ay geçmişti çocuk illeşmişti çocuk artık tek başına yaşamayı öğrencekti bir ev bulmuştu bulduğu ev ise yıkık döküktü orada bir oda sağlam kalmıştı öteki tarafları hep yarı yıkık döküktü hep o oda da kalıyordu ne ışık var nede penceresi vardı penceresini kapatmışlardı kapıyı da kapatıyor hep orada kalıyordu dört duvar arasında hiç konuşmadan yemeden içmeden kalıyordu herkes biliyordu o evde kaldığını herkes gelip görüyor yiyecek ve su gediyordu insanlar olmasa oydan kalkıyordu yiyecek olursa yiyor olmazsa yemiyordu hep karanlıkta otuyor hep düşünüyordu bu çocuk bir genç kızdı kadınlar gelip onu gidiyor yıkıyor temizliyor öyle gidiyorlardı kızın bir ismi bile yoktu belgim de vardır ama kimse bilmiyordu kendiside bir şey anlatmıyor bayanlar bu genç kızı çok seviyorlardı çok güzeldi çok iyi biriydi konuşmuyor ama herkese iyi davranıyordu bir sure geçmişti mahallede karışlık olmuştu bir süre kızın yanına gelemiyorlardı genç kız bir süre yanlış kalmıştı ve aç susuz kalmıştı onun için de hiç fark etmezdi zaten deprem de tüm ailesini kaybetmişti oda ailesi yanına gitmek istiyordu ama bir türlü gidemiyordu mahalleye birileri gelmişti sesleri geliyordu genç kıza imam gelmişti bu imam mahalleye atanmıştı birde cami yapmışlardı bu mahalle çok değişmişti ama genç kız hep aynıydı deprem olduğu günden beri öyleydi hiç değişmemişti suskun bir edayla bekliyordu sanki ölümü bekler gibi hali vardı mahalle çok karışmıştı genç kızı unutmuşlardı aç susuz dört duvar arasında yaşıyordu imam ev ararken birden bire o eve geldi içine girdi etrafı gezerken genç kızın olduğu odaya yaklaştı ve kapıyı açtı bir de ne gösun karşısında bir genç kız çok güzel bir kız duruyordu imam seslendi kimsiniz burada ne arıyorsunuz genç kız hiç bir tepki vermemişti komşular imamın o eve girdiğini gördüler ve onlarda girdi birden aklarına genç kız gelmişti çok korkmuşlardı bir şey oldu diye hemen kızın yanına geldiler imam sordu bu kız kim kimin neysi hiç konuşmuyor komşular dediler o yılardır böyle hiç konuşmaz dediler depremden beri böyle suskundu ailesini depremde kaybettiğinden enkazın altında kaldığından beri konuşmaz buydan hiç ayılmaz bireye gitmez biz bakardık bu aralar unuttuk onu dediler imam adı ne peki adı da yok bilmiyoruz dediler evi nerdeydi peki deprem olmadan dedi komşular buydan biraz uzak dediler imam ben araştırım dedi genç kıza yaklaştı benim adım Yahya dedi gene gelicem tamam mı imam komşulara dedi ki burayı yelleştirin yatak koltuk halı filan getiricem Kıyafette alırız bu kıza yazık dedi çok geçmeden Yahya geldi genç kızı Çıkarttılar çok zor olmuştu onlar için ama Çıkartmışlar Yelleştirdikten sonra bazı yerlerini yeniden yapmışlardı ev eve benzemişti genç kız etrafa öyle bir baktı ki birden bire fenalaşmıştı etrafa saldırıyor adeta delirmiş gibiydi anne diye çığlık atmaktaydı imam onu görünce çok üzülmüştü hemen yanına koştu ve alıp bir hastaneye koştu doktorlara her şeyi anlattıktan sonra tedavi görmeye başladı aylarca yılarca geçti artık İlleşiyordu yavaş yavaş hem de konuşmaya da başlamıştı ama ismini kimse bilmiyordu öğrenememişlerdi herkes ona duvar diye çağıyorlardı zaten duvar gibi olmuştu çok mutsuzdu ve hiç kimseyle fazla konuşmazdı imam bu genç kıza alışmıştı sevmişti genç kız da imama alışmıştı yılar geçiyordu imam ve genç kız evlendiler uzun zaman geçti bu şehirden gittiler başka yerde çok daha da mutlu olmuşlardı ama onları öyle bir tehlike bekliyordu ki hiç haberleri yoktu bile birden bire başlarına gelebilirdi felaketlerin en büyüğüydü ama kim bilirdi ki onları bulacağını yılar geçmişti ve duvar ın bir çocuğu olmuştu duvar sa çok hastalanmıştı Yahya onu kaybedeceğini anlamıştı ve bir kaç gün geçti duvarı kaybetti çok acı çekiyordu ve çocuğunu kucağına alıp sımsıkı sarılmıştı öyle sarılmıştı ki duvarın kokusunu alıyordu sanki imam Yahya çocuğunu alıp kaybolmuştu etrafta kimse görmemişti onu yılar geçiyor hala haber alamamışlardı imam kızıyla birlikte yaşamaya devam etmeye başlamıştı kızı büyümüş aynı annesine benzemişti adını da duvar koymuştu

Devamını Oku
Selma Liman

başa çıkma becerileri insanın zeki olmasıdır vede zekiliğini kolanmasıdır o zaman başa çıkar bir insanın becerisi yoksa zaman zaman düşünür başa çıkma becerilerini keşfetmeye başlar vede bulur onun üstünlüğü düşünmek ne gibi düşünmek dersek başa çıkmak gibi düşüncelere kapılır sizce bu iyimidir hayır değildir başa çıkma becerileri ne demektir insanın her ne olursa olsun bir becerisi varsa onu kolanıp başa çıkması onun tek düşüncesi o becerisidir ona göre kendisini ona hazılar zaten bir insan kendi kendine yaratıcı olur kendi kendine yayatır kendi becerilerini mesela ben başa çkma becerilerimi kendim yayatım başa çıkmak için değil becerelerim bir yeye gelsin diye başa çıkma beceriler bana çok acarip gelir nedenmi bir insan düşünelim oturupta bir şeyi beklerse o olurmu başa çekilir öylece hakırır ben böylerim ben şöylerim der demi bir beceriside yoktur ama bir insan daha düşünelim başa çıkma becerileri çoktur çok zekidir çok çalışkandır çok yerlere koşar vede ağızını bile açmazdı yorulmaz usanmaz diz çokmez başa çıkma becerilerini eline almıştı bikere hayatta çok başarılıdı başa çıkmak elimden birşey gelmez birde bir engelliyi düşünelim başa çıkma becerilerini çıkarmak vede yayatmaktı isteği başa çıkma becerileri vardı ama kendisinden haberi yoktu bile nedenmi kendisini unutmuştu o yüzdendi bir an düşündü benim becerilerim olmalıdı ayadı taşındı bulmak için elinden geleni yaptı başa çıkma becerilerini buldu onun becerisi hayatta kalmaktı vede önüne gelen her engeli aşmakta olduğunu düşündü hayata kalmak savaşmak istemişti evet başa çıkma becerileri göz gözle görünmez ançak bir insan becerilerini beli etse olur
başa çıkma becerileri kısa kısa anlatmak istedim her insanın düşüncelerile yazdım ben engelliyim kendi düşüncem bu sevgili halkımız

Devamını Oku
Selma Liman

Düşünce engelinden bahsetmek istemiyorum. Ama, nedense anlatacaklarım hep düşünce engeliyle bağlantı kuruyor. Toplumumuz da ve dünyada birçok engelli var. Bunların içerisinde bazıları yaşama katılmış, ya da katılmaları için yardım sağlanıyor. Bazıları da, yaşamdan ve yaşama hakkından tamamıyla soyutlanmış bir durumda, evlerinde her türlü teknolojiden ve yaşam hakkından yoksun bir şekilde, yaşamlarını idare ettirmeye çalışıyorlar.

Engellilerin yaşadıkları hayatı ve dünyayı anlamak için, şöyle bir gözlerinizi kapayın ve düşünün. Muhakkak bunun sonucunda yüreğinizde bir cevap olacaktır. Gerçi anlatmakla görerek yaşamak arasındaki farkı, yaşayarak anlamak gerekir. Engellilerin bu hayatta yaşadıkları sıkıntıları anlamak için, bir engelli yakını ya da engelli olmak gerekmemeli aslında. Şöyle; bir günü kendinize ayırın. Örneğin; tekerlekli sandalyeye bağımlı olan bir engellinin karşılaşabileceği, birçok sorun sayabilirim sizlere. Engellilerin hayata, yaşama katılmaları açısından, dış çevreden başlamam gerekirse;
Eğer bir apartman dairesinde yüksek katlardan birinde oturuyorsa merdivenlerden aşağıya inebilmesi için başkalarına muhtaçtır. Zar zor bin bir güçlükle inilir merdivenlerden. Ya da, bayır aşağı inip çıkmak gereken bir sokak ya da cadde de oturuyorsa düşünün halini. Sonra eğer tekerlekli sandalyesi akülü değilse başlar ilk kırgınlıkları ve yorgunlukları. Kendi kendine tekerlekli sandalyesini itebiliyorsa, bir zaman sonra gücü tükenecek ve yoluna dinlenerek tekrar devam edecek. Bir yardımcısı varsa, bir nebze olsun kolları yorulmaz. Yol boyunca kaldırımlardaki çıkıntılar ve çöküntüler canını acıtır her seferinde. Hele birde yağmur sularının akması için konulan mazgallara, sandalyenin tekerlekleri girerse değmeyin çilesine. Herhangi bir kaldırıma istediği yerden veya başka bir yerden çıkamaz. Yani, yaya kaldırımları onların dostları değildir. Birçok sokak, cadde, hastane, arkadaşının evi, cafe, otobüsler, üst ve alt geçitler, tren istasyonları ve daha birçok şey onların dostları değildir. Tıpkı merdivenler gibi. Tuvalet ihtiyaçları gelse, ne yapacaklar? Sosyal faaliyet çoğunun yaşantısında yoktur. Olsa bile ne kadar yeterlidir ki.

Bir doktora gitse bile, asansörü olmayan hastanede üst katlara çıkamaz. Asansörü olan hastanelerde ise, sağlıklı kişiler gördükleri halde, öncelikle kendileri binmek isterler. Üstelik hastayı itekleyerek bir vaziyette. Aslında bu anlattıklarım devede kulak kalır misali. Belki sizlerde çoğuna şahit olmuşsunuzdur. Doktorların muayenehanelerine gidilse bile, nedendir ki, bir türlü anlamış değilim. Muayenehaneleri hep üst katlardadır ve üstelik çoğunda asansörde yoktur. Olsa bile tekerlekli sandalye ve yakının girebileceği kadar geniş değildir. Üstelik bu engelli başka hastalıklara da sahipse, merdivenlerden inip binerken, yollarda gidip gelirken, kaba bir tabir olacak ama gerçek bu, canı çıkmıştır zaten.

Devamını Oku
Selma Liman

bugün benim düşünçelerim bambaşkaydı öyle derindi ki kendimi kocaman bir kuyudaymışım gibi hissetiyordum. o kadar derindi ki, düşünçelerim ve hayellerim ben çok büyük düşünçelerin altına giriyordum. taki düşünçelerim ve hayellerim gerçekleşene kadar, biliyordum gerçekleşmiçek fakındaydım benim güneşim sanki yoktu. ve varsa bile sarı değildi, rengine karanlık düşmüştü içime vede düşlerimde karanlık vardı. ben ise onu aydınlığa çevirmeye çalışıyordum, ben düşlerimde aradım güneşimi ve rengini.

Devamını Oku
Selma Liman

bugün bedenim çok soğuktu ve titreme vardı bedenimde kalbim buz kesilmişti atmaz olmuştu artık sanki ölü gibiydim adeta toprak beni yanına çağıyordu bedenimi hissetmiyordum artık dizlerimin bağı çüzülmüştü çok soğuktu üşüyordu bedenim acı çekiyordu ruhum bedenimden çıkmak bilmiyordu ruhumun çıkmasını istiyor soğuk bedenimin ısınmasını istiyordum bedenim kara gibi taş kesilmişti ben karatoprak altına girmek istiyordum bana sesleniyor beni çağıyor hissetiyordum onu sesini duruyordum kanım çekiliyordu gözlerim kararıyor ölümü hissetdim adeta gözbebeklerim ağlıyordu artık ölümü düşünüyordum azrail meleği çağıyordu gel gel diye sesleniyordu bana gel benim canımıda al diyordum bakışlarımla sesim çıkmıyordu dudaklarım çok susamıştı ölüm kelimesine can atıyordum gitmek için canım çekiliyordu artık azrail meleğine teslim oluyordum artık ruhum azap çekmiyordu

Devamını Oku
Selma Liman

bulut olsam yağmur yağdırsam rüzgar olsam deli deli essem yağmur damlası olsam topraktaki tohuma can versem topraktaki tohum olsam çiçek açsam çiçek olsam etrafı güzeleştirsem güneş olsam hertarafı ışıl ışıl etsem sevgi olupta insanların kalblerine girsem onlara sevgiyi öğretsem öğrenebilirlermi...

Devamını Oku
Selma Liman

israil bombaları devam ediyordu heryer kana bulanmıştı heryeri barut kokusu kan kokusu sarmıştı toz dumana karışmıştı herkes çığlık çığlığaydı ellerine aldıkları herşeyi fırlatıp atıyorlar çaresizce savaşın ortasında can çekişiyorlardı o halde iken bile ağızlarından düşmeyen sadece iki kelime vardı allah peygamber diyorlardı susmaksızım bir an durakladı herkes gözlerine ilişen bir genç filistin askeri vardı bu genç şiir okuyordu ama öyle mısraları vardı ki herkezin kulaklarının pası siliniyordu adeta can çekişiyordu kanıyordu yarası durmaksızım ama onu hissetmiyordu bile ama az bir zamanı kalmıştı bunu o dahi herkes biliyordu sonra duraksadı gözüne bir çocuk ilişti ürkek adımlarla ona yaklaştı başını okşadı ağlama dedi bu da bitecek birgün güleceksin yalvarıcasına ağlama ne olur ağlama diyordu çocuk ona sordu peki sen neden ağlıyorsun gidiyorum çok az bir zamanım kaldı rabbime gidiyorum belki sizlerde geleceksiniz işte o zaman güleceksiniz şimdi sil gözyaşlarını üzme beni ne olur o küçük kızla sohbet ederken herkes savaşın o acımasız haline geri dönmüşlerdi işte genç filistine en derin hişlerile yazdığı şiiri okuyor filistin ağlıyor filistin ağlama sen sil gözyaşlarını birgün savaş bitecek kanlar dinecek bomba sesleri susacak umudunu kaybetme güneş senin içinde doğacak senin de umutların yeşerecek ağlama sen gözyaşlarını akıtma kan kokusu artık koklamayacaksın acılar sona erecek birgün seninde yüzün gülecek artık kanlar akmayacak yürek acıları dinecek gözyaşları sona erecek artık feryatlar da sona erecek ey filistin sen yeterki umutlarını yitirme...
SALİHA ADIGÜZEL şahadet getirerek can verdi oracıkta küçük kız ağlamıyor çünkü söz verdiği için alnından öpüyor abisinin ben de gelicem yanına bekle beni diyerek o da savaş alanına karıştı savaş şiddetle devam ediyor filistin kanlara bürünmüştü o kanlar bizim şehitlerimizin kanıydı onlar filistin için kanıyla canıyla savaşıyorlardı bir yandan filistin bayrağı sanki gururlanıyormuş edası ile dalgalanıyordu filistinliler şehitlerimize ağıt yakıyorlardı onlar hiç güneşi görmediler ezan sesleri duyulmuyordu bu şehirde bu şehrin insanların kulaklarını pas tutmuştu oranın çocukları oyun oynamıyor gerçek oyunlarını sergiliyorlardı o çocukların kulaklarına eğlenceli şarkı sesleri değil onlar silahlarla oynuyordular hayatın gerçeklerini görüyorlardı hayat onlara çok acımasız geliyordu gözleri kan bürümüştü düşünceleri kinle dolmuştu karanlık çökmüştü düşlerine sevgileri nefretle dolmuştu bu çocukların filistin işkencelere devam ediyordu israil askeleri onları esir almış işkence ediyorlardı esirlerin içinde bir genç vardı ki onlara yenilmiyor baş eğmiyordu ama birşey vardı ki o acıyı hissetmiyordu bedeni buz gibiydi çok üşüyor ve dudakları titriyordu ruhunun bedeninden çabuçak çıkmasını diliyordu esirlerin gözleri ona çevrilmişti ibret olsun diye ama o bedenini hissetmiyordu ki kalbi buz kesilmişti yinede direniyordu dudakları ölüme susamıştı canı bedeninden çıkmak bilmiyordu ölmek bu acılardan kurtulmak istiyor biliyordu ki ölüm tek kurtuluştu onun için hissediyordu son nefesini vermenin zamanı gelmişti israil askerlerinin yaptıkları karşılığında tek kelime etmiyor ağlamıyor yalvarmıyordu bile herkes bu gençe hayranlıkla bakıyordu ve işte azrail gelmişti genç israil askerlerinin yüzüne ve orada bulunanlara son kez baktı ve kelimeyi şehadet getirerek vefat etti filistin durmadan can veriyordu durmadan kan akıyor geceleri gündüzleri gündüzleri ise geceleri olmuştu rüyalarında bile savaşı görür olmuşlardı taki uyurlarsa uyumuyorlardı ki onlar hep savaştılar yılmadan bıkmadan yorulmadan savaştılar çocuk çoluk yaşlı genç kadın hepsi savaşıyorlardı ellerin de hiç bir şey olmadan filistinliler diri diri yanmaktaydı kucakları sevgiye hasret kaldı onlar savaşın içinde büyüdüler sevgiyi hiç tanımadılar bile gözlerinde sevgi yerine acı ve keder vardı heryer cesetlerle dolmuştu cesetler bütün değildi bedenler bir tarafta başlar ve kollar bir taraftaydı bu nasıl kindi nasıl nefretti bu filistinliler adeta israil askerlerine saldırıyorlardı ne çareki hiç bir şey yapamıyorlardı onlara karşı ama onların imanları vardı onlar yanlız değildi israil askerlerin cephaneleri vardı kılon komutan yanındakilere emir veriken filistinin bir kısmını kendi tarafına çekmişti kılon komutan çok zalimdi filistinlilere işkence ediyor kimisinin kollarını kopartırıyor başlarını vurduruyordu filistin yine yenilmiyor teslim olmuyor israil askerlerine teslim olmaktansa ölümü tercih ediyorlardı bir gün acıları bitecekti buna bütün kalpleri ile inanıyorlardı yürekleri sızlıyordu onların yaşadıklarına yılar geçiyor filistin yok olmaktaydı ölümler artıyor kılon komutan işkençelerine devam ediyor filistini kan gölüne çeviyor esir aldıklarını da öldürüyordu zalimce hiç gözlerini kıpmadan arkalarından da kahkaha atıyor cesetlere tekme atıyor gülmeye devam ediyor filistinliler ona kinle bakıyordu melisa kılon komutanın yüzüne öyle masumca bakışı vardı ki kılon komutan küçük kıza kinle bakıyordu melisa yanında şehit olan askeri düşündü filistin için şiir okumuştu kendisine söylenenleri aklına getirdi ve onu çok özlüyordu çok sevmişti filistin çok yanlız kalmıştı istanbul da bir genç vardı askerliğini filistinde yapacaktı yusuf çok seviniyor o insanların yanına gidiyordu 3 gün sonra uçağı kalkıyordu hazırlıklar da yapılmış gün çabucak gelmişti.yusuf gideceği gün çok heyecanlanıyordu ama tek başına yolculuk yapmak ona zor gelicekti öyle değildi ama onun yanında yaşlı bir adam yer ayırtmış.Yusuf ailesiyle vedalaştı gözyaşları aktı artık zaman gelmişti yusuf yerini almıştı.bir yandan ailesiyle ayrılııyor diye çok üzülüyor bir yandanda filistin için savaşıcak diye huzurluydu.yusufun uçağı kalkmıştı yusuf için yolculuk başlamıştı artık... yanındaki yaşlı dedeyle tanıştı dedeye gazi diyorlarmış yusuf ise ona gazi dede demeye başlamıştı gazi dede askerliğini çanakkalede yapmıştı yaşı ise doksan altı idi.çok hasttaydı belkide bu yolculuk ona iyi gelmiyecekti.yusuf gazi dedenin haline çok üzülüyor ve ağlıyordu gazi dedenin hayatı yusufa dokunmuştu yusuf daha yirmi yaşındaydı gazi dede iyi değildi tek başına yolculuk yapıyordu bu hayattanda çok yorulmuştu.yusuf onu yanlız bırakmıyordu hep sohbet ediyor hayatını dinliyor gazi dedenin çocukları ona hiç bakmıyorlarmış gazi dedenin yolculuğu çok zor geçiyordu.yolun sonuna geldim diyordu yusufa, yusufun gözleri dolmuştu gözlerinden iki damla yaş süzülmüştü yusufun çok yufka bir yüreği vardı gazi dede sanki son nefesini vermeye hazırdı yusuf farkına varmıştı ama elinden bir şey gelmiyordu gazi dede yusufa baktığı zaman kendi oğlunu görüyormuş gibiydi ama yusuf onun için daha yufka yürekliydi artık iyice yolculuğu zorlaşıyordu gazi dedenin, böylece zaman geçiyordu yusuf uçağın camından dışarıya dalmıştı cam buharlaşmıştı yusuf eli ile camı silmeye başladı hava karlıydı çok kötü bir hava vardı. yusuf dışarıyı seyrediyordu gazi dede ise dinlenmekteydi.hep uyuyordu.yusuf merak etmişti onun düşünüdüğü başkaydı endişeye kapılmıştı yusufun yolculuğuna az bir zaman kalmıştı.filistini hiç aklından çıkartamıyordu hep onları düşünüyordu.saat ilerlemişti. yusuf gazi dedeye bakmak için ilkilerek yerinden kalktı.gazi dedeye bir dokundu bedeni buz gibiydi.yusuf hemen elini çekti inanamıyordu donup kalmıştı dili tutulmuştu.öylece yerinde kıpırdamadan neler olduğunu anlamaya çalışıyordu ve anlamak çok zordu.çünkü uyuyor gibiydi ama vefat etmişti.yusuf çok şaşkındı gazi dedeyi burda böyle bırakamazdı bir şeyler yapmalıydı çünkü o yanlızdı hiç kimsesi yoktu ama nasıl.? ? onun bir görevi vardı.yolculuğunu tamamlamalıydı.kendi için ve filistin için filistine çok üzülüyordu yusufun yolculuğu az bir zaman kalmıştı gazi dedeyi birisine teslim etmesi gerekiyordu ve cenazesinin kaldırılması lazımdı yusuf gazi dedenin başından ayrılmıyordu.yusuf hala kendine gelememişti çünkü ilkez bir cenazenin başında bekliyordu yusuf etrafına bakıyor ama o bakış insanlaradı kinle bakıyordu onlara hiç gelip demezlerdi bu insanın neyi var hastamı hiç dönüp bakmıyorlardı bile yusuf gazi dedenin yüzüne bakıyordu gazi dedenin yüzünde nur vardı yusuf hayran hayran seyrediyordu onu ve gözyaşlarını döküyordu o an bir yolcu sorar evladım niçin ağlarsın yusuf bir cevap vermez bu sesin sahibine ahmet bey tekrar sorar evladım sen neden hıçkıra hıçkıra ağlıyorsun yusuf başını çeviryerek sesin geldiği yere bakar karşısında orta yaşlı eli veya kırk yaşlarında adam belirmişti ahmet bey yusufa biraz daha yaklaşır ve dizlerinin üstüne çüker bir daha sorar bu yaşlı amca senin neyin olur yusuf hiç diyebilmiş o an orası sesizliğe bürünmüştü hiç kimseden ses çıkmıyordu herkes nefes nefeseydi herkes yusufun bir kelime etmesini bekliyorken yusuf ona gazi derlermiş çanakkalelimiş askerliğinide orada yapmış bana anlatırken öyle güler yüzle anlatırdı ki ben ise onu can kulağı ile dinlerdim.ahmet bey yusufun söylediklerinin can kulağıla dinler yusuf gazi dedenin hayatını ahmet beye gözyaşları için de anlatırdı öyle içli anlatırdı ki sanki gazi dedeyi uzun süredir tanıyor gibiydi yusuf ahmet beye herşeyi anlatır yusuf bir türlü kendine gelemez hıçkırıklara boğulmuştu ahmet bey gözyaşlarna yenilmışti saatler geçiyor ahmet beyin yolculuğu bitmişti yusufa söz vermişti gazi dedeyi o alıcaktı cenaze namazını kıldırıcaktı duasını edicekti yusufun içi çok rahatlamıştı öyle bir içini çekti ki ciğerlerinden nefes alıyordu sanki yusufun yolu ahmet beyin yolu aynı tarafa düşüyordü zaman gelip çatmıştı yusuf kendi yoluna ahmet beyde kendi yoluna devam etmekteydiler ahmet bey yoluna gitmişti yusufta ucaktan inmişti yürümeye başladı yollar yıkık tüküktü insanlar bir kuşuşturma halindediler kimisi de feryat ediyor kimişi ailesini kotamara çalışıyor yusuf ise durmuş insanlara baka kalmıştı

Devamını Oku
Selma Liman

bizim ülkemizde pek çok engelli yaşar 1.milyona yakın,engelli vatandaşımız bulunmaktadır. engelleri çeşitlidir kimisi zihinsel, kimisi bedensel, kimiside görme engellildir bizim ülkemiz engelli vatandaşımıza iş imkanı sağlamazdı. bazı engelilerimizde aileleriyle sorun yaşarlardı kimisinin gözyaşlarını görmezlerdi bazılarıda onları dışlıyorlardı bazı aileler engelli çocuklarının eğitimini üslenmezler onları eve tıkıyorlardı okula göndermezlerdi ama bazı engelliler vardı ki kendilerini geliştirmek için çalışıyorlardı önlerindeki tüm engellere rağmen bu lara içinde geçerliydi lara 1.miliyon engellerden biriydi lara çok zor günler geçiriyordu ailesi lara yı hiç anlamaz dinlemezdiler lara da geceleri yatağına yattığı zaman hüngür hüngür ağlardı gözyaşları hiç dinmiyordu lara nın gözleri kan torbasına dönmüştü onun için sabah zor olurdu zaman geçmek bilmiyordu lara bedensel engelliydi daha çok küçüktü kendi yaşıtları sokaklarda oynarken lara da onları sadece seyretmekle yetiniyordu ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu gözyaşları yanaklarına kadar sözülüyordu hep düşünüyordu neden ben böyleyim durmadan ağlardı yılar geçiyor lara genç kız olmuş ama dertleride onunla beraber büyümüştü lara içine kapanık yaşıyordu artık annesi geliyor bakıyor geçiyordu lara buna artık dayanamıyor deli oluyor gözleri hep yaşlıydı hiç durmaksızın bu hayatta yok olmaktaydı hiç arkadaşı bile yoktu hep düşünüyordu çok zekiydi kendi kendine söyleniyordu bu hayattan kurtulmalıyım diye çok televiziyon izlerdi sonra resim yapmayı çok severdi okumayı bile öğrenmiş tek isteği vardı yürümek koşmak delicesine koşmak güneşin altında yanmak soğuk bedenini ısınmasını dilerdi ama olmuyordu birgün daha bitmişti lara için yine azaplı geceler başlamıştı lara için birtek bebeği vardı ona sarılıyor ona sığınıyordu yattığı zaman ona sarılıyor öyle yatıyordu ama hep ağlıyordu öyle yatıyordu ailesi hiç ilgilenmiyordu hiç sormazdılar kızım neyin var neyin yok demezlerdi çok ama çok yanlızdı lara ailesiyle tartışıyor kavga ediyordu artık kendi kendine bir karar vermişti susucaktı artık bir ay iki ay geçti lara konuşmuyor 1 yıl geçmişti lara 27 yaşına girmişti lara nın sesi bir daha çıkmıyordu hep susuyordu lara nın ailesi o zaman biraz olsun lara yı anlamışlardı lara çok derinden ağlıyordu annesi gelmişti lara ya şöyle baktı lara da annesinin yüzüne öyle masum baktı ki sanki annesine bir daha sesimi duymucaksına bakışlarıyla anlatıyordu lara annesine dışarıya çık işareti yaptı lara hala ağlamaktaydı gözlerine kan dolmuştu selma hanım yerinden kalkıp çıktı lara yine yanlız kalmıştı odada pencereden yine dışarıya dalmıştı öylece dışarıya bakıyordu insanlar karınca gibi gidip geliyorlar biryerlere lara nın babası işten geliyordu lara babasını görünce sevindi ama ahmet bey lara yı görünce çok kızmıştı başıyla içeriye gir işareti yaptı lara da gözyaşlarıyla pencere önünden ayrıldı ve bebeği ile dertleşiyordu vede sımsıkı sarılıyordu ne yiyor nede içiyordu lara hep susgundu bebeğini kucağına almış öylece düşünüyordu odaya ablası girdi lale lara yı ağlarken görünce çok üzülmüştü lara ya şöyle dedi birtanem neden ağlıyorsun bana derdini söyle lara ablasına dertli dertli baktı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti lale lara ya sımsıkı sarıldı ve gözyaşlarını sildi lara ablasının yüzüne bakarak birşey anlatmak istiyor ama anlatamıyordu yine ablasına masum masum baktı ablası lara ya der ben gidim misafirler gelicek annem kızar lara misafir kelimesini durunca çok mutlu oldu gözleri ışıl ışıl parlıyordu ablası lara ya şöyle cevap verdi senide gelir alırım misafirin yanına gideriz lara başını saladı konuşmadı ablası gitti lara yine yanlız başına kaldı hiç bir zaman misafirlerin yanına çıkmamıştı hiç kimseyi tanımıyordu lara çok umutluydu hayelleri birgün gerçekleşicekti ama ne zaman gerçekleşiceğini bilmiyordu lara ablasının gelmesini dört gözle bekliyordu laranın gözleri kapıda kalmıştı hep kapıya bakıyordu biraz zaman geçti kapı açıldı lale lara nın gözlerinde mutluluğu görebiliyordu ama bir sorun vardı lale lara ya nasıl söyliceğini bilemedi annesi kızmıştı lale ye lara nın ne işi var misafirlerin içinde diye azarlamış lale lara nın yanına oturdu gözlerinin içine derin derin baktı lale lara anlamıştı annesinin izin vermediğini lara ablasının gözlerinin içine baktı ve başını önüne eğdi lale ye odadan çık işareti yaptı lale kalkıp özgünüm lara cığım diyip odadan çıktı lara nın mutluluğu çok kısa süydü lara yine ağladı lara nın engelli olması sucmuydu annesi ondan utanıyormuydu acaba lara en çok onu düşünüyordu lara nın gözlerinden gözyaşı eksik olmuyordu lara bakıma muhtaçtı lara bide ona çok üzülüyordu lara çocuk gibiydi kendinden nefret ediyordu ölmek istiyordu nasıl olsa kimse anlamak istemiyor lara bebeğile konuşuyor tek sırdaşı olmuştu dertlerini ona anlatıyordu çok yanlızdı hep düşünüyordu benim gibi engellerin hepsimi böyledi diye garip garip düşünüyor ama bazı engellerde var aileleri onlar için herşey yapıyorlardı lara nın ailesi lara için bazı şeyleri yapmazlardı mesela okula göndermediler lara okusaydı belkimde böyle olmazdı içine kapanmazdı televiziyonda engelleri görünce vede birşeyleri başardığını görünce lara çok seviniyordu lara kendisininde başarabilir diye düşünüyordu bir karar vermişti kendisininde birşeyleri başarması lazımdı ama nasıl olurdu ki bu evden bile çıkmıyordu çok zordu birgün lara çok sıkılmıştı pencereden dışarıya baktı birde ne görsün lara nın penceresinin karşısında ki eve taşınanlar vardı lara onları seyrediyordu onlarda dört kişilerdi bir kişiyi görmüştü lara abisi yaşlarında vardı lara biraz daha bekledi bir engelli genç geldi sandalliyesiyle oda laranın yaşındaydı oda lara gibi bedensel engelliydi genç pencereden lara yı gördü lara ağlıyordu genç abisinden bilgisayarını istemişti lara da onları seyretmekle meşkul oluyordu zaman çok çabuk geçmişti herkes evlerine girmişti gençte içeriye girmişti lara yine pencereden bakardı genç penceresini açtı lara yı gördü lara da onu gördü genç pencereye adını yazmıştı lara okumuştu gençin adı yusufmuş lara ya yazdı ki sizinki ne lara yazmadı pencerenin önünden arıldı genç anlamadı neden böyle yaptığını biraz zaman geçti lara nın babası geldi lara ya bağdı çağdı engelli demem ayağımın altına alırım seni gözlerini lara nın üstünden arırmadı lale geldi babasına çıkıştı lara ya kızmasını engelledi pencere açıktı herkes durmuştu yusufta durmuştu ahmet bey odadan çıkmıştı lale lara ya sarılıyor saçlarını okşuyor lara doyasıyla ağlıyordu karşıda ki ailede acımıştı lara nın haline yusuf anlamıştı lara nın da engelli olduğunu bir yandan çok üzülmüş bir yandanda kendisi gibi engelli birini tanışmakta çok isterdi ama çok zordu yusufun aklına birşey gelmişti lara nın bilgisayarı varmı acaba diye düşündü böylece bir yıl geçer lara hep pencere önündeydi yıldızları seyrediyordu yusufta seyrediyordu lara yı gördü hemen bilgisayarına büyük haflerle yazdı ki lara adın demi lara fark etti başını saladı diye yusuf tekrar yazdı bilgisayarın varmı lara başını yine saladı yok diye yusufla lara pencere aralarında sesizce konuşuyorlardı ama lara çok yüz vermiyordu bakmıyordu bile yusuf elinden ne geliyorsa yapıyordu lara baksın diye ama lara bir türlü bakmıyordu hep ağlıyordu yusufta aslında lara gibiydi oda çok yanlızdı annesi öveydi gerçek annesi ölmüştü babası yusufa baksın diye evlenmiş yusyfu dövüyor babasıda hiç sesini bile çıkarmazdı o yüzden yusuf odasından hiç çıkmazdı bazen çıkıp yine odasına girerdi hep bilgisayar başında zamanını geçirirdi bilgisayarıda abisi almıştı yusyfun internete arkadaşları olmuş onlarıla konuşuyor dertleşiyor ama aklı lara da kalmıştı yusuf pencere önüne geçmiş lara yı bekliyor lara yoktu ysuf sıkıldı kitap okumaya başladı yusuf çok kitap okurdu hep kitap okuyordu balkonda pencere önünde yani heryerde kitap okumayı çok seviyordu birde bilgisayarıda çok seviyordu lara çok sıkılmıştı pencere önüne geçmişti yine ağlıyordu yusuf onu fark etsin diye ışık tutuyordu lara yusufu fark etti lara yusufa baktı yusuf lara ya gülümsemeye başladı ama lara hiç gülmedi lara için gülüncek birşey yoktu ki yusuf yine yazdı lara da okuyordu yusuf şöyle yazmıştı bilgisayar alsana konuşuruz onunla hiç sıkılmazsında lara hiç aldırmadı bile ama iyi fikirdi bir yandan ama almazlar ki ama ablası alırdı lara ablasına dedi ki abla bana bilgisayar alırmısın ne olur lale bilmiyorum lara cığı lara başını eğdi çok üzüldü lale lara nın üzüldüğünü görünce oda üzüldü zaman çok çabuk geçmişti bir hafta geçti lale lara ya süpriz yaptı lara ya bilgisayar almıştı lara çok mutlu olmuştu gözyaşlarına yenilmişti birkere daha lara bacaklarına çok sertce vurdu şöyle dedi kendine sizden nefret ediyorum bıktım sizden ülkemizde pek çok engelliye eziyet ediliyor vede gelecekleri yok oluyordu lara nın hayatı da yok oluyordu

Devamını Oku
Selma Liman

lara bilgisayarını aldı baya zaman geçti pek çok şey becerebiliyordu artık yusuf pencerede lara yı gördü yine yazdı bilgisayar aldınmı lara başını salladı aldım yusuf çok mutlu oldu lara ya şöyle yazdı artık üzülme ben seninle arkadaş olmak istiyorum lara hiç oralı bile olmadı babası kızardı zaten lara bilgisayarı açtı öylece baktı sonra ablası geldi lara ya yaklaştı lale anlamıştı lara ya şöyle cevap verdi hadi gel sana bilgisayarı öğretim lara başını salladı lale ilk önce lara ya mesengeri öğretti açtı bazı şeyleri öğrenmişti lara artık resim yapıyor kitap yazıyor artık çok sıkılmaz lale lara nın mutlu olduğunu görünce oda çok mutlu oluyordu lara kendisi herşeyi yapabiliyordu artık lara nın aklında öyle şeyler vardı ki kimse bilmezdi lara yine ağlıyor öylece ağlardı kendi kendine ve de çok düşünüyor gözyaşları yanaklarına kadar süzülüyordu tek lara nın değildi yusuf ta acı çekiyor övey annesi onu dövüyor vede aç bırakıyor akşam olunca öyle iyi davranırdı ki yusuf bile şaşırmıştı babası zaten farkında değildi bile oğlu neler çektiğinden sabah gider akşam gelirdi yusuf ta hiç babasına anlatmaz yani lara dan farkı yoktu lara da çok acı çekiyordu selma hanım ilgilenmezdi hep lale bakardı lara ablasını çok seviyor lara kendi kendine düşünmeye başladı hemde söyleniyordu bu ülkede engellere yer yokmuş diye haykırdı lale lara nın sesini duyunca çok merak etti ve koşmaya başladı kapıyı açtığında lara yine ağlıyordu bu sefer daha derinden ağlamaya başladı lale lara ya sımsıkı sarıldı hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ediyor lara ablasının sarılışını sevmişti öyle hoşuna gitmişti ki lara da ablasına sarılıyordu ve çok rahatlamıştı kendi kendine söyleniyordu ablam olmasa ne yaparım ben hep geleceği düşünüyordu annesi ve babası lara yı hiç anlamıyordu lara tamamen yanlız kalırdı lara nın bedeni titriyor ve çok soğuktu çok acı çekiyordu acısı hiç dinmiyordu bile yusuf hep pencere önünde kitap okurdu arada bilgisayara bakıyor lara yı düşünüyordu ama lara yusuf la konuşmuyordu arada sandalyesile pencere önüne geçiyor etrafı seyrediyordu öylece susgun yüreğinin sesini dinlerdi yüreği çok acı çekiyor ve de bedeni ateş gibiydi lara baya kalmıştı pencere önünde yusufu görmüştü yusuf da lara yı gördü ama konuşamıyordu onunla lara pencere önünden çekilmişti yusuf çok üzülüyordu bu şehir insanları yutuyordu yusuf çok yanlızdı hayata çok hakaret ediyor engeller küsmüş kendilerini unutmuşlardı bile lara bilgisayarda yusf la konuşmuş haberi olmadan yusuf da anlamamıştı daha yusuf o kadar mutlu olmuştu ki duygularını anlatamıyordu lara hiç konuşmuyor vede yazmıyordu yusuf yazmasını çok istiyor lara lütfen yaz arkadaş olalım diye yazıyor ama lara dan hiç ses yoktu yusuf yazmaktan bıkmıyordu vede bıkmıcaktı lara sonunda yazdı efendim ne var diye cevap verdi yusuf lütfen konuş benimle arkadaş olalım lara neden diye yazdı yusuf sen çok iyisin seni tanımak istiyorum lara ben istemiyorum ama beni kendi halime bırakın yusuf neden ama lara benden hiç birşey olmaz biz engeller kendi hayatımızı da yaşamamış lazımış bu ülkede engellere yer yokmuş yusuf evet ama dirensek hayatta başarabiliriz lara başarmakmı sen başarıdan bas ediyorsun demi yusuf evet başarı mesela sen ne yaparsın lara resim vede kitap yazarım yusuf ha bak işte şimdi bilgisayarında var lara yusufun dediklerinden hiç birşey anlamamıştı ama yine yazdıklarını okuyordu yusuf şöyle yazdı engeller sitesine kayıt ol ve yazdıklarını ekle lara hayır diye yazdı ve meseneyi kapatmıştı çünkü annesi gelmişti selma hanım kızına yemek getirmişti lara ne verilerse onu yerdi tepside biraz ekmek ve de bir tabak çorba vardı ama kendileri pek çok şey yiyiyorlardı lara hiç şikayet etmiyordu annesi çıkınca yine neti açmıştı yusuf çok sevindi hemen yazdı neden kapattın lara annem geldi o yüzden vede işim var yazmasan sevinirim yusuf neden ya lütfen böyle yapma bak ben seninle tanışmak istiyorum bak lara bizim gibi engellerin birbirlerine destek olmalılar biz birbiriizi anlamasak kim anlar ki bizi başka sen söyle lara haklısın ama ben istemiyorum çünkü birgün sende beni yanlız bırakırsın yusuf asla ben nerde olursam olim sen aklımda olucaksın seni bırakmam lara bundan birşey anlamadı onlar konuşurken zaman çok geç olmuştu selma hanım lara ya bakmaya gelmişti lara meseneyi kapattı bilgisayarıda kapattı ve annesi onu yatağına yatırdı vede çıktı lara bebeğini kucağına aldı sımsıkı sarılırdı ve ağlardı gözyaşları yanaklarına kadar süzülüyordu bir yandanda kara kara düşünüyordu gece çok rahattı onun için bir yandan da yusufun söylediklerini düşünüyor ne demek istiyor diye derin derin düşündü ama bulamadı düşündüğü halde bulamamıştı yusufun onu nasıl sevdiğini zaten hiç umrunda değildi ailesi sevmiyorken yedi yabancı nasıl sever ki saatlerce yatağında öylece yatmadan düşünür vede ağlar sabahı zor eder sabah olur lale lara nın yanına gelir yanaklarından öper kaldırır giydirir kahvaltısını getirir lara ablasını çok seviyor lale kardeşile konuştu ona bir sır verdi lale nin bir erkek arkadaşı vardı lara ya sordu biz evlenceğiz ama ailem bırakmaz ilaki onların buldğu kişiyle evlenmemiz lazımmı lara ablasını çok iyi anlıyordu kağıda ona yazdıki ablacığım eğer seviyorsan oda seni seviyorsa hiç ayrılmayın birde şöyle yazmıştı abla bir insan severse nasıl bir duygu besler lale lara ya anlatır birini seviyorsan onu görünce kalbin atar heyecanlanırsın ve konuşurken sesin titrer hep onu düşünürsün lara ablasını çok iyi dinlemişti ve ablasına sımsıkı sarılmıştı lale de lara ya sarılmıştı iki kardeş birbirlerine sarılıp ağladılar lale kendi kendine düşünürdü ben gidersem kardeşim ne olcak onlar öylece otururken selma hanım bağmaya başlar lale nerelerdesin lale hemen çıktı annesinin yanına koştu ve efendim anneciğim burdayım selma hanım çağdığım an yanımda olucaksın lale ben lara ya bakıyordum o yüzden duymadım sesini peki işleri yapta nere gidersen git hem o kızdan sanane lale olurmu anne o kız dediğin senin kızın benimde kardeşim selma hanım bırak hiç birşey yapamıyor zaten lale annesinin bu sözleri karşısında ne söyliceğini bilemedi o kadar kızmıştı ki annesine kendi kendine söylendi birgün kurtulucam diyordu lara da odasında yanlız kalmıştı bilgisayarını açmıştı bir yarışmaya katıldı ve kazanmıştı ama ailesine nasıl söylicekti çok düşündü söylimi söylemimi diye ama çok korkuyordu lara öylece dalmıştı lale lara nın yanına geldi biraz konuştu lara ablasına söyledi dedi ki ablacığım ben yarışmaya katılmıştım ve kazandım lale çok sevindi bu habere ne güzel bu bak ee ne kazanmısın lara para ödülü ama almıcam çünkü annem ve babam bana kızıyor hep bunuda söylesem daha da çok kızarlar bana abla neden annem bana öyle çok kızıyor ben ne yaptım anneme benim engelli olmamdanmı kaynaklanıyordu yoksa lale olurmu öyle laracığım annem seni çok sever lara he sever ama nasıl sever hiç sevmiyor beni abla içim çok daralıyor birşey yapsam hemen bağırır çağırır neden böyle yapıyorsun der hep kızar lara nın mesenesi açıktı yusuf yazdı lara da yazdı işim var lütfen yazma lale sordu kim bu nerden tanıyorsun lara bir süre konuşmadı sonra karşiki komşu engelli bir genç benim gibi bedensel engelli annesi övey ben pencereye ne zaman çıksam bana birşeyler yazar beni tanımak istiyordu adımı bile öğrenmişti ben bilgisayar aldığımda beni nasıl buldusa eklemiş ben daha önce anladım o olduğunu adı yusuf ben tanışmak istemiyorum dedim yusuf ilahi arkadaş olalım işte böyle abla lale ne güzel demek ki seni çok sevmiş lara çok şaşırdı nasıl yani sevmiş derken mesela sen çok güzelsen karşında ki kişi senden hoşlanır lara benmi güzelim yooo ben güzel değilim ki lale olurmu öyle sen çok güzelsin yusuf ta seni seviyormuş belli lara yok abla olmaz ailem karşı gelir boşver unut zaten ben istemiyorum olurmu abla lale peki canım neyse ben gidim annem benim yemek yapmadığımı görürse çok kızar bana lara peki abla diye bildi yani yine tek başına kalıyordu çok üzgündü lale çıktı yanlız kalan lara çok duygulandı ağlamaya başladı hem ağlıyordu hem yusuf yazdı lütfen konuş lara diye lara hiç yazmıyordu ve de hıçkıra hıçkıra ağlıyordu yusuf şöyle yazdı sakın lara ağlama ne olur yusuf hissetmişti lara nın ağladığını lara lütfen rahat bırak beni benim canım yanarken seninle uğraşamam yusuf neden ama ba lara bizim ülkemizin insanları cahil bizi anlamazlar ama biz iyi insanlara ras gelsek çapa göstersek biz çok iyi yerlere geliriz biliyormusun ben dışarıdan okuyorum avukat olucam sende resim yapıyorsun ve de çok güzel yazıyorsun hadi lara lütfen hayata sarıl sımsıkı lara hayır olmaz benim yüreğim çığ gibi olmuş yusuf biliyorum canım fsrkındayım benide öyle lara neden yusuf ben bir kıza deliler gibi aşık oldu ama o bilmiyor hiç haberi yok ben konuşurken heryecan başıyor kalbim çapıyor lara kim yusuf boşver tanımazsın sen lara iyi sen bilirsin benim işim var yusuf yinemi offfff lara yaa sen neden konuşmuyorsun sana birşey söylicem ben seni bir yere davet etmek istiyorum gelirmisin pek çok kişi olucak hepsi engelli arkadaşlarım lara neden gelemem yusuf ablan getirir yakın zaten biraz değişiklik olur senin için bak lara yazdıklarımı iyi oku biz bir gurup kurduk sen çok azimlisin ben senide istiyorum bu gurupta lara ben ne yapabilirim ki yusuf yapma be lara senmi birşey yapamıyorsun atma lütfen lara katıl bize lara bakarım lütfen zorlama beni olurmu

Devamını Oku
Selma Liman

ağlama yüreğim yakma beni bedenime ateşini düşürme ağlama gözyaşlarımı dükme derin derine dağdırma beni ağlama yüreğim yürek ateşini yakma bedenimde bedenimi yakma kül eyleme beni kendi ateşinde dağlama beni gözyaşlarımla söndur ateşini

Devamını Oku