Yağan yağmur koşup gelen seldir
Ayamama deresi dar,dibi derindir
Yine sele direnemedi söktü,döktü
Ne yol kaldı ne yolak bu ne haldır?
Felakettir,tufandır,yağmur,sağnak
Yıkılan yollardır nice cadde,sokak
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Yağan yağmurdur doğalığı budur
Önlem almayanların çoğu kördür
Rantçıya söz,laf anlatmak pek zor
Mısra mısra tükenen Çobanoğl’dur
11.09.2009
Yıldırım
Mehmet Çobanoğlu
Yürekten gelen sesler dizelere yansımış tebrikler Mehmet bey.
Yağan yağmurdur doğalığı budur
Önlem almayanların çoğu kördür
Rantçıya söz,laf anlatmak pek zor
Mısra mısra tükenen Çobanoğl’dur
Duyarlı yüreğinizi kutluyorum.Ne olursa fukaraya olur zaten,zengin yükünü tepeye yığmış,dere yatağında işi ne.Saygı ile....nice paylaşımlarda bulunmak umuduyla...
Basta nami diger Büyükbaslarin sonrada bütün Türkiye Halkinin sahip olmasi gereken bir duyarlilikla yazdiginiz bu siir icin tebrik ederim.
EZ QERBAN`A DEWETEME
Saygilarimla Cigdem Kilic
Bu bölgede , 1563' de tufan diye yorumladıkları sel feleketinden sonra Kanuni Sultan Süleyman, bütün su yollarının gözden geçirilmesi ve yenilerinin behemehal yapılması için emir vermişti. Koca Sinan, kolları sıvamış, bugün bile hala ayakta kalan kemer ve köprüleri kısa sürede hayata geçirmişti.
Bunlardan birinin 2 kemeri, çok yakın bir geçmişte, daha fazla yerleşim alanı sağlamak amacıyla kaldırıldı...
O günden bugüne neler ekledik? Hangileri akakta? Hangilerini koruyabildik?
Sel felaketi, yüreklerimize acıyla çöreklendi.
Bu konuda yazmanız, bu duygları dizelere taşımanız, duyarlılık örneği.
mevcut siyasiler iktidar ve ana muhalefet selle beraber hacivat karagöz oyununa başladılar sen yaptın ben yapmadım kayıkçı kavgaları göz önünde
kimi gericilerde başladı ilahi kudretin cezası demeye
ilahi kudret ne diyor
sen tedbirini al takdiri ALLAHA BIRAK
Ortada alınmış bir tedbir yokken hurafeler başladı
ortalık talan ediliyor rant kavgaları para hırsı gözleri bürümüş kimsenin kimseye değer verdiği yok
layık olduğu gibi yönetilen ülkemiz sonuçta sıfır kalite
şans oyunlarında daima ülkeyi tanıtma vakfına para kesiliyor bence bu paralardan mutlaka bu utanmaz YAĞMACILARA verilmeli
ülkeyi ve insanını tüm dünyaya tanıttılar utanmazlıklarıyla bence bu hakları verilmeli verilmeliki devamı gelsin hatta teşvik edilsin bu guruplar ve ne olduğumuz ortaya konulsun
kuru kuru ne mutlu demeyle olmuyor birazda bu taraftan bakalım değilmi
duyarlı şairimi kutluyor ve kendimi onun gibi tükenmiş hissediyorum
İstanbul’un taşı toprağı altun dediler..
Anadolu’dan kopup kopup geldiler
Siyasilere, rantçılara avuçlarındaki verdiler
Bütün umutlarını sel ile süpürüp yas ettiler
Kendi miyarlarının kıymetini hiç bilmediler
Bir arabesk ağıt, bir türküyle yetindiler
Yaşadıkları yerleri talan edenler
Alıp geriye hiç bir şey vermeyenler
Umutlarla oradan oraya gezenler
Ağaçları kesip fidanlarını dikmeyenler
Kuru taşa toprağa ağıtlarını diktiler
Kara asfaltlara umutlarını kurban ettiler
Rantçı kim, aydan, uzaydan mı geldi
Sahtekâr, yalancı siyasetçi kim düşman mı gönderdi
İçimizdeler her gün yüzümüze gülenler değil mi?
Oy verip, alkış tutarak onur verdiklerimiz değil mi?
İyi zamanda yanlarında, koltuk altlarında yüz bulmadık mı?
Kötü zamanlarda, ağıtlar dökerek tekme tokat kovulmadık mı?
Buna rağmen yalakalar gibi arkalarından giderek yorulmadık mı?
Bu gerçek, bizim gerçeğimiz değil mi?
Çıkarcıları başköşeye oturtan düşüncesizliğimiz değil mi?
Büyük küçük her fırsatı değerlendirenler değil miyiz?
Çıkarcılıkta birbirimizle yarış edenler değil miyiz?
Baş çıkarcıları besleyenler, yüz verenler değil miyiz?
Bu şiir ile ilgili 6 tane yorum bulunmakta