Şehrin Yalnızlığı Tipi İle Omuzlarıma Dü ...

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Şehrin Yalnızlığı Tipi İle Omuzlarıma Düşmüş

Bazen insan kendini bir başka yerde, bir başka birinin yanında, içinde ince ince sevinçlerle hisseder…

Yağmurların zamanı şimdi. Biraz sonra soğuk basar, buz keser ortalık. Az sonra damlacıklar donmaya başlar, kar yığılır tepelere.
Üşüme zamanı şimdiler, donar gibi olur kan damarlarda. Avuçların içi yuvarlaklaştırılıp, ağzından fışkırır avuç içlerine ısınmış nefeslerin donma ile kuruma zamanı galiba şimdi..
Biraz sonra yine aklına bir şeyler düşer, radyoda kavruk bir şarkı, ayrılık özlem yırtar gırtlağı… Ardından yüreğe oturur özlemin acısı, soğuk basar düşüncelerine, kar karışır nefesine, Can Yücel lafları uçuşur
beyninde, “öyle parçalandım ki ömrümde sevgiyle öfke arasında,” başlayan soğuklarla, sıcaklar buzlar arasında yankılanır…

Karlanma zamanı şimdi, örtmek gerek yüreğinin üstünü, duyguları, acıları, buz tutacak tüm düşünceleri örtmek gerek, çünkü yarın var, belki de yarınlar var, güneşlenme zamanı, sevme sevilme zamanı, yani yaşama zamanları var…
Bazen insan kendini, bir başka yerde, bir başka birinin yanında, içinde ince ince sevinçlerle hisseder…

Bu güne kadar yaşanamamış tüm duyguların yaşanma istekleri ile örtünme zamanı. Çünkü yaşam var tüm isteklerin içinde barınacağı yaşam zamanı…
Sevme sevilme ile nefes alma zamanı…

Şehrin yalnızlığı düşmüş tipi ile omuzlarıma, sen yokluğu bu eksikli yaşam zamanları, kaçıncı ıslanış bu kar soğukluğunda, kaçıncı vaz geçiş bu yaşamın hasretinden, nedense birinin yokluğunda sen hasreti doğuyor omuzlarıma doğru ıslanarak, belki de bu yarınsızlık korkusuydu, kaç cümlelik hasret bu kısa nefeslerden, kaç sevda zamanı heba oldu korkulu düşlerle, artık don oldu omuzlarımdaki kar üşümek değildi aslında, bu soğumaktı kırsalda, ben her an be an, sana soğuyorum livme livme donarak…

Şehrin şarkısı duyuluyor tipinin fon müziğinden, ayrılığa dair, özleme ve de hasrete dair, uzakların yakın edilmesi ile düşler donuyor artık sevgili…

Hoşça kal deme zamanları şimdi. Sevgiliye, sevmeye, sevmeler için üşümeye, beyinlerden acılarla kan fışkırma zamanlarına hoş kal deme zamanı…

Belki de korkuların benliğe basma zamanlarına da hoşça kal deme zamanı, korkmadan, ağlamadan, ayakların tir tir titremeden, giden sevgili arkasından göz yaşı dökmeye ondan başkası kanıma giremez demeye de hoş kal deme zamanı…

Her gidenin arkasından herkes gibi donup kalıp, dilin lâl olurcasına gelmişine, gitmişine hayıflanıp, tekliğine kızmalara da hoş kal deme zamanı…
Belki de can yakan sevgiye, geleceğe havale edilen cümlelere sığınarak boş ver be yaşam senin de bu aşk gibi tekrarın yok deme zamanı. Deyip de kendine de şaşma zamanı. Hani gidersen yaşayamam falan dediğimiz zamanları da bu kar İle örtüp, gömme zamanı…
Galiba buz kesecek tek şeye yanacak canım, seni ben de, senden çok seni sevdim cümlesindeki üstünlük zamanına hayıflanma haline donup kalma zamanı…
Garip şey bu sevdim demek, kıyıp kıyamazsın, kızıp yakamazsın, basıp dönüp arkanı, gidemezsin…

Yaşanmış bunca anıların üstünde tepinerek, vaz geçtim her şeyden, dünlerden, bu günlerden, yarınlardan, diyemezsin, lâl olmuş dil bakışlarınla donup kalan hareketlerin bu soğuklarla har basar yüreğine…Yangın yerindesindir gibi, haykırmak istersin, yangınlardayım bu an sonrası yaşamda diyemezsin…

Kara bir kış yazdan kalmış herşeyin karlarla gömüleceği, damarlarda bu acıların topaklarla dolaşaşacağı bir türlü durmayan yüreğin mecalsız vuruşları ile sevdim seni ben herşeye rağmen, herkeslere rağmen tüm olmazlara rağmen sevdim tüm bu batası bu hislerle demekten asla vaz geçemezsin kendi hayatından dışlanmamak gibi vazgeçilmezimsin der gibi haykırmaktan zor tutarsın kendini ve ayak ökçelerini hızla vurduğun yerdeki karların ezilme zamanıdır artık bu ve belki de nefes almaktan vazgeçemediğin bir hesaplaşma zamanıdır bu, soğuk karlı, terli zamanlar…

Belki de ben seni gerçekten sevdim, sevgili, cümlesini, çenelerin soğuktan titrerken gözlerinden akanlara bakmadan haykırarak tekrar etme zamanı…

Şimdi bir başka yerde, bir başka benle tek başınalıkla nefeslere dalmışım düşlerle, yaşantımda ha sen varsın veya sen yoksun… Değişen ne var ki hüzünler hep aynı, nefes alışlarımın ritmi bile değişmedi. Sadece düşüncemde zıplayan binlerce sen varsın. Kimisine gülümsediğim, kimisine de alındığım düşünceler art arda aklımın ücrasında dolaşıyor durmayasıya…
Belki de kendime acımasızlığımla, bu kadar zihinsel düşünce ile uğraş vermenin anlamı neydi ki, hem de uzaklara gitmişken, uzaktaki nefesleri almış olurken…

Uzaklarda hırçın bir deniz kıyılığı rüzgârı, kulak uçlarımı paralıyor, çok farlı bir acı bu, neye benziyor ki diye sorduğumda ciğerlerim sökülüyor sanki bu iki yanışla, hüzün ve acı rüzgâr yanığı, az daha durmalıyım ve bu acıların bileşkesini de tanımalıyım… Ve sıcak bir şeyler de eklenmeli bu yanışın içine…

Her hâlde alıştık biz acıları tuza banarak içmeye. Belki de hüzünler yapıştı bizim nefeslerimize. Ayrılık mı, artık onu hiç sormuyorum kendime ki özlemekse, yaşamak, Zaten belki de yaşamıyoruz ki biz, onun için hiç bir şey sorma bana, sevgili…
Zaten kendime iki çay söyledim ki biri benim, diğeri zaten benim...
Düşlediğim bir şehir ve içinde senle ben…
Zaman zaman öfke ve hüzün, çoğu zaman da hüzün… Hüzünlerin içinde bir sen, bir ara ben ve çok az zaman da ikimiz aynı anda hüzünde…

Şehir uzak ama hüzün hep içimde sanki aldığım nefesi verirken, şiddetlenen bir sarsıntı bir türbülans…
Sonra sen, hep içimde düşüncelerimin peşinde bir ara kopup kayboluşunun ardından hemen gözlerimde gülüşün ve sen yine beynimin en huzursuz yerinde salınımda…

Sonra yine ben, kendine acıyan pişmanlıkları def etmiş düşümdeki şehirde mahsur kalmış tüm arzularım, tüm yaşam isteklerim ve tüm pişmanlıklarla vaz geçtiğim mutluluk gülüşlerim acımsı ve de umarsız…

Oysa yaşama, geçmişe, geleceğe ve tüm yaşanmışlıklara cevap olarak borcumuz gittikçe ödenemez büyüklüğe ulaşıyor…
Her düşünce ayrı bir yük oldukça yaşam ayrı ayrı yerlerinden vuruyor beni. Ve artık sahipsiz düşler peşinde koştukça kendimden vaz geçmekle kalmak arasında bir bulantı içindeyim…
Kendimi sorgularken, en önemli sorum “kimin bunalmaları senden az” derken aslında acım misiline çıkıyor, kendi yüküme diğerlerininkiler eklenince taşıyamaz hale geliyorum artık…

Art arda geçiyor yıllar günler ve de geceler…
Hepsi bir diğerinin aynı ışıkla, aynı karanlıkla ve de aynı karartılarla izliyorum hayatımın en güzel günlerinin olmasını istediğim zaman kesikliklerini…

Hepsinin sonunda bir gölge, bir karartı, bir sesin uğultulu tınısı, bir düşüncenin umutsuzca sana ulaşması ve bir kahve içimi zamanda tüm geçmişin hesabının arka arkaya sıralanmasıyla içimde uyanan öfke ve kaybediliş korkusu ile tüm kaybettiğim her şey geçiyor tek tek gözümün önünden ki çoğunda pişmanlıksız bir duruş peydahlanıyor aklımın uçlarında…

Oysa tek bir zaman sorunu vardı her günün gecesinde aynı zaman aralığında unutamadığım o belli saatin dakikalarında kopuşmayasıya sen düşünceleri ile görüntüleri peydahlanıyor beyin diplerinde…
Ne vaz geçilemez zaman dilimi imiş o saatler ki sanki tam da karşıma oturmuş o gülüşünle bakışların altına alıyorsun tüm benliğimi…

Artık vazgeçilmez saatlerde tüm benliğimle tutsaklığım senle başlayan o zaman dilimi boyunca sen tutuklusu oluyorum…

Ne zamandan kaldı bu acılar, daha ne kadar zaman yaşanacak bilinmez ama, sadece öfke dışı bir sızlanış bu, neresinde sen varsın, ben nereye kadar var kalacağım bilinmez ama, senin çektiğin acılarla artık acılanmıyorum ben, sevinçlerini de hiç benimsemiyorum ama, sadece varlığın benim acım oluyor, bunun anlamı, isterim ki düşüncelerimden de çıkasın ki artık ruhum huzur bulsun, varlığın ruhumun azabı ki iç huzurum da buna bağlı ki artık "ben seni sevmekte geç kaldım diyemiyorum..."

Yüreğimin ayazısın sen, yüzüne bakmaya hasretim, doyumsuz düşlerimimin sahibisin sen derken, hasretimsin...
Yaşanmışlıkların gölgesinde kalmak belki de uyuşturur beni..

Bir yara kapanamayasıya bir düş ertesi vazgeçilemez istekleri içinde barındıran sen varlığı.
Ve unutulmaz anların vazgeçilemez korkusuzluklarının ardında hep sen dayanağı… Sevgi senle bağdaşmış hayat boyu elde edilemeyen isteklerin bedeni sarması ki ardında hep sen varlığının unutulmaz arzuları…
Nefes nefese geçecek bir düşleme zamanı bu.
İsteklerin var olduğu gecelerin uykusuz zamanlarında ben hep seni gizlice içimden sevdim… Ve seni hep düşünerek gece yarılarına altı çeyrek zaman kala hep aklımda, ladeslemek için düşüncelerimde tutuyordum..

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 14.1.2015 10:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Bazen insan kendini bir başka yerde, bir başka birinin yanında, içinde ince ince sevinçlerle hisseder… Yağmurların zamanı şimdi. Biraz sonra soğuk basar, buz keser ortalık. Az sonra damlacıklar donmaya başlar, kar yığılır tepelere. Üşüme zamanı şimdiler, donar gibi olur kan damarlarda. Avuçların içi yuvarlaklaştırılıp, ağzından fışkırır avuç içlerine ısınmış nefeslerin donma ile kuruma zamanı galiba şimdi.. Biraz sonra yine aklına bir şeyler düşer, radyoda kavruk bir şarkı, ayrılık özlem yırtar gırtlağı… Ardından yüreğe oturur özlemin acısı, soğuk basar düşüncelerine, kar karışır nefesine, Can Yücel lafları uçuşur beyninde, “öyle parçalandım ki ömrümde sevgiyle öfke arasında,” başlayan soğuklarla, sıcaklar buzlar arasında yankılanır…

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mustafa Yılmaz 4