Sonbahar artık kendini göstermeye başlamıştı. Altın sarısı yapraklar bir bir yerlere düşüyordu.
Güneş bulutların arkasında bir gizleniyor bir ortaya çıkıyordu. Ama yaz gibi ısıtamıyordu insanları. Akşam ezanı okunuyordu. Hava da soğumaya başlamıştı. Ezan sesini duyanlar bir bir camiye, namazlarını kılmak için gidiyorlardı. Namaz bittikten sonra yüzlerinde bir rahatlık huzurla camiden uzaklaşmaya başladılar.
Ahmet bey de camiden çıkmış evin yolunu tutmuştu. Hava soğuktu ama üşümüyordu. Parka uğrayıp bir sigara içip öyle eve gitmeyi düşündü. Parkın kapısından içeri girdi. Bir banka oturdu sigara pakedini çıkardı. O sırada kulağına bir ses geldi.
-Allah Allah kedi sesine benziyor nerden geliyor demesine kalmadan bir bebek ağlaması duydu. Sigara pakedini aceleyle cebine koydu. Sesin geldiği yere doğru gitti. Ses bir bankın üzerinde bulunan sepetten geliyordu.
-Hayret bu da ne böyle diyerek sepetin örtüsünü kaldırdı. Bir de ne görsün içinde yeni doğmuş bir bebek hiç durmadan ağlıyor.
-Ne yapacağım bunu şimdi? neyse bir eve gideyim Sevim ne derse onu yaparım diye düşündü.
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.