Şehadet Yolcuları Şiiri - Mehmet Cemil A ...

Mehmet Cemil Akıncı
7

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Şehadet Yolcuları

Yüksekova 2017 – 02:15
Sert hava koşulları altında hızla ilerliyordu Panter timi. Özel kuvvetlere bağlı bu tim; terörist avındaydı. Peşmelgelerini giymiş, kalaşnikoflarını omuzlarına atmış, karda iz bırakmadan yürüyorlardı. ‘’Hey gidi dağlaaarr.’’diye bir nara attı Üsteğmen Fatih.
Çocukken hayaliğini kurduğu günlere kavuşmuştu. Çok zor şartlar altında, ölüm burun buruna geldiği halde savaşmıştı. Şimdide Yüksekovanın yüksek ovalarında görevini yapıyordu.
2012 yılında başlayan çözüm süreci, geçen yıl İstanbul’da yapılan bombalı saldırılar ve Hakkari’de Jandarma karakoluna yapılan saldırı sonucu sona ermişti. Hergün, ülkenin muhalif yerlerinde yapılan eylemler ve karakol baskınları işleri iyice bozmuşdu. Günde ortalama 32 şehit veriliyordu toprağa.Bir hilal uğruna nice güneşler batıyordu; şairin dediği gibi.
Sert kayalıklar, aşırı soğuk, poyraz ve isyan eden adele kaslarına rağmen verilen görevine gidiyordu Panter timi. 7 kişilik bu timde 3 uzman çavuş, 2 astsubay, 1 teğmen ve üsteğmen bulunuyordu.
Askerlerin çoğu sessizdi. Eğitimleri onlara çok şey katmıştı. Her biri tek başına bir ordu gibiydi adeta.Üsteğmen ortamı neşelendirmek için temelden fıkralar anlatıyordu. ‘’Ula hamsi kafalular siz kime bağıriyusunuz? ’’ dedi ve ateş sesleri gelmeye başladı.
Timin her mensubu kendilerini hemen yere attılar. Fatih komutan gece görüş dürbünü ileateşin nereden geldiğini tarıyordu. Kurşun sesine bakılacak olursa Rus yapımı bir Dragunov’dan ateşlenmişdi. 4 tane nişancı tesbit etti komutan. 500 metre ilerlerinden ateş ediyorlardı.
Üzerlerine doğru gelmekte olan kalabalık bir terörist grubu gördü. Aynı manzarayı diğer askerlerde gördü. Osman astsubay elindeki makinalıyı namluladı. Çetin teğmen M21 tipi nişancı tüfeğinin ayarlarını yaptı. Diğer askerlerde mevzi almış, emir bekliyorlardı.
Fatih timinin göreve çıkacağını teröristlere haber veren köstebeğe sövüp saydı. Hemen planını yaptı. Yaşadığı deneyimler ve aldığı çok sıkı muhabere eğitimi onu adeta bir panter yapıyordu, panter timinin komutanıydı. ‘’Ateşimle beraber.‘’ diye bağırdı. Yoğun ateş altındaydılar. M4 Carbine tüfeğini doğrultu. Vakit kaybetmeden direk ateşledi.
Teröristler birer birer yere yığılmaya başladı. Osman ‘’Gelin ulan gelin! ’’ diye haykırıyordu. Askerlerin herbirinde son teknoloji, donanımlı silahlar vardı. Bacaklarında asılı Baretta tabancaları vardı. Kamaları ise bellerindeydi. Genelde saldırı olacaksa düşmana gölge gibi yakın olur, kamayı çıkarır boğazlarına vururlardı. Ama kurulan hain pusuda yapabilecekleri buydu.
Çetin nişancıların üçünü indirmiş, diğerlerini gözden kaybetmişti. Fatih’in ‘’ATeşkess! ’’ bağırışını duyunca silahları susturdular. Hemen hepsi dürbünlerini alıp gözetlemeye başladılar. Ortalıkda kimse görünmüyordu.
Komutan iki uzmana gidip bakmalarını emretti. Çevik bir hareketle mevzi aldıkları kayanın üzerinden atladılar, koşmaya başladılar. Uzmanların bakışları; yerde avını arayan kartal gibi keskin ve dikkatliydi. Ortalıkda ses çıkmıyordu. Faruk uzman birden durdu.’’Mayıııınn! ! ’’ diye bağırdı.
Fatih ve diğerleri çember oluşturmuş etrafı süzüyorlardı. Komutan telsizden gelen ‘’Komutanım.’’ Sesini duyunca hemen telsizini göğüs cebinden çıkardı. Konuşan Murat’dı. Cesaretinden ve esmerliğinden dolayı ona ‘’Kara Murat’’ diyorlardı.
‘’Söyle koçum, neler gördün? ’’
‘’Komutanım Faruk mayına bastı, ne yapalım? ’’
Faruk gayet sakindi. Bu tür tuzaklar ile çok karşılaştıkları ve aldıkları eğitimlerden dolayı hiç heyecan yapmadı.
‘’Koçum sen 100 metre alanı daha kontrol et,yaralı varsa onuda al getir.’’
‘’Emredersiniz komutanım.’’
Kara Murat ilerlerken bir inilti duydu. Yakından bakınca can çekişen bir terörist olduğunu gördü. Teröristin mavi gözleri, karanlığı yararcasına parlıyordu. Kolundan kaldırdığı gibi bir hareketle onu bayılttı. Kontrol bitince geri döndü.
Fatih komutan kalan iki uzmanı Faruk’un yanına gönderdi. Yerden orta ebatda bir taş aldılar, Faruk ayağını yavaş yavaş oynattı. Bıçakla merkezine bastırarak taşı koydukları gibi hepsi birden yere kapandı.
Mayının patlaması ile birlikte roket, kalaşnikof ve dragunov sesleri kapladı etrafı. Fatih ‘’Ne oluyo laann! ! ’’ diye bağırmasıyla kalan 4 askerde irkildi. Murat diğer iki uzmanın yanına gelmiş, mevzi almış, telsizden emir bekliyordu.
Yanındaki iki uzman biraz çaylakdı. Ne kadar profesyonel olsalarda insan olan korkuyordu. Ama onların korkuları farklıydı. Kendi canlarını umursamadıklarını zaten özel kuvvete gönüllü olarak gelerek belirtmişlerdi. Vatanları için korkuyorlardı, evlatları, eşleri, anaları için..
Telsiz gıcırdamaya başladı. Murat hemen çıkardı telsizi. ‘’Komutanım’’ dedi.
’’Panterlerim! Sakın korkmayın, Allah başta olmak üzere; Hazreti Hamza ve bütün şüheda bizimle beraber.’’ dedi Fatih. Askerlere moral vermesiyle ünlüydü teşkilatda. En zor şartlarda bile üzülmez, Allah’a sığınır, ‘’Ölürsek şehitiz, kalırsak bu şerefsizlerin eceli.’’ derdi.
Verdiği cevaba yanıt alamayınca tekrar telsize bağırdı. ‘’Asker cevap ver! ’’
Biraz önce ıslık sesi çıkararak yerinden fırlayan lav başlığı Murat ve yanında ki iki uzmana doğru gidiyordu. Muteakiben ‘’ALLAAAHHH! ! ’’ nidaları duyuldu. Kara Murat ve iki uzman şüheda alemine doğru yola çıkmışlardı.
Fatih öfkeyle ateş etmeye başladı. Bir dakikada üçüncü şarjörünü takıyordu silahına. Osman tüfeğine gece yorganına sarıldığı gibi sarılmış, etrafı kan gölüne çeviriyordu. Çetin ise arkadaki nişancıları avlıyordu. 2 uzmanda komutanlarından farksızlardı.
Aradan beş dakika geçmesine rağmen karşı taraf ateşi kesmemişti. Rpg tipi roket atarlara sarılmışlar, ölüm yağdırıyorlardı teröristler. İlk roket üstlerinden geçmişti. Hepsi 50 metre ara ile yerlerini değiştirdiler, mevzi aldılar.
Teröristlerin lideri Abdullah öfke saçıyordu. ‘’200 adam bi timin işini hallemediniz yazıklar olsun size! ‘’ diye bağırıyordu. Karşısındakilerin özel kuvvetler olduğunu unutmuştu heralde. Teröristlerde sıkılmaya başlamışlardı. Katırlar ile getirdikleri cephanelerine güvenerek durmadan kurşun yağdırıyorlardı. Abdullah’ın yüzü kan ile boyanmıştı. Yanındaki adamın kafasına giren 7.62’lik kalibre mermisi ile beyni dağılmış, etrafındakilere kanını boşaltmıştı.
Abdullah çok korktu, irkildi. ‘’Ulan gebertin bu T.C askerlerini hemen, yoksa kıtır kıtır sizi doğrarım! Roketleri kullanın.’’ Dedi.
Fatih ve timinin cephanesi az kalmıştı, ateşi azalttılar. Telsizine sarılıp bazı kodlar girdi, içinden dua ederken; dışından telsiz ile konuşuyordu.
‘’ Karargah burası Panter, cevap ver, tamam.’’ Sesi endişeli geliyordu. Saat sabah 4’e geliyordu. İmsak girmemişti daha.
‘’Panter durum nedir, ben Albay Mehmet.’’
‘’Komutanım pusuya düştük. İçimizde köstebek var, 3 şehitimiz var. Bundan ne durumda olduğumuzu çıkarabilirsiniz.’’
Albay’ın gözleri birden hayretle büyüdü. Nasıl olurda böyle özel bir tim 3 şehit verebilirdi. Durumları çok kötü olmalı diye düşündü.
‘’Anlaşıldı evladım.Cephane durumu nedir? ’’
‘’Bir saat anca yeter komutanım.’’ dedi, Fatih üstteğmen.
‘’Hemen bir tim hazırlayıp, helikopter ile yolluyorum.Kimliklerinizden yerlerinizi tesbit ettik. Direnin aslanlarım, dayanın. Helikopter bir saat içinde yanınızda’’ dedi.
‘’Anlaşıldı komutanım.’’ dedi ve fark ettiği yaklaşan teröristin anlının ortasından vurdu.
Durumları zordu ama sahip oldukları iman gücü ile korkmuyorlardı.

Ankara 2009
Ankara ayazı iyice kendini göstermeye başlamışdı. Şehri sis istila etmiş, sokak lambalarının yaydığı ışık ile görüş mesafesi biraz artıyordu. Kaldırımlara çiğdem düşmüşdü. Sokakda kimsecikler yoktu. İn,cin hatta hayvanlar dahi uykuda iken o kalkmış koşuyordu. Ona neden koşuyorsun dediklerinde, ‘’Senin için’’cevabını veriyor, hayallerini süsleyen kara harp okuluna koşuyordu. Hedeflerine koşuyordu. Aşkla,şevkle koşuyordu.
Eve doğru yönünü çevirdi. Yol kenarındaki arabalar iştimaya toplanmış askerler gibi sıra sıra yokuş aşağıya dizilmişti.Dışarı çıktığında hep camda sigara içen kadının penceresine gözü çarptı. Eski, çatlamış, rengi atmış binanın haline acıyordu. Oturduğu binanın girişine yaklaşınca yavaşladı. Yokuş aşağı olduğu için yavaş hareket etmeye çalışıyordu zaten. Ayakkabıları çok eskimişdi ama yinede şükrediyordu.Suriye’de ki savaş yüzünden Müslüman kardeşlerinin durumunu düşünüyordu. Durumları o kadar kötüydü ki hocalar kedi, köpek eti yiyebileceklerine dair fetva vermişti. Köyden dönerken zaruret hallerini okumasa inanmazdı. Ama hayatda kalmak için haram yiyeceklerin helal olduğunu okumuştu.
Bina önüne gelince durdu, derin bir nefes aldı, ağzından çıkan buhara hayret etti. Kafasında ki bordo beresini çıkardı. Baya terlemişti. Çatlak, eskimiş merdivenlerden çıktı, dış kapıyı açtı. Güvenlik kamerası vardı hemen yukarda, onun yanında da bir yazıda apartmanın gizli kamera ile izlendiği beyanı vardı, onu görünce yüzünü tebessüm kaplıyordu. Dairenin kapısınıa yavaşca açtı Fatih.Hemen atletini değiştirdi.Günde ortalama 3-4 atlet değiştiriyordu.
Atletini değiştirip mutfağa gitti. Oruç ve gece ibadeti şehveti keser; hadisine riayet etmek için kalkmış sahur yapıyordu.Sporunu yapmış,nefes nefese kalmıştı.Haline şükrediyordu.Askerler,polisler bilhassa özel kuvvetler vatan,millet için neler çekiyordu.Onun biraz bacak kaslarının yorulması ne kalırdı yanında? Allah katında ne kadar da yüksekde idiler.Fani hayatlarını ALLAH'ın istediği gibi emanetlerini O'na satmışlardı.Bu düşünceler içinde yemeğini yemiş,duasını yapmıştı.
İmsakın girmesini beklerken Kur’an meali okumaya başladı. Zümer süresindeydi,9. ayetde takıldı kaldı.Bozuk plaklar gibi tekrarlayıp duruyordu.Ayet şöyleydi: ''Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olurmu? '' Kur'an'da ki bu ayet-i kerimede Allah ne güzel söylemiş diye düşünüyordu.Derken klasik beyaz duvar saatine baktı.Yelkovan Akrep’e kavuşalı 5 sat olmuştu.Niyetini edip namazını kıldı ve tesbihatını yapıp yattı.
Annesinin saçıyla oynamasıyla uyandı. Kahverengi gözlerini açınca annesi gülmeye başladı.Annesi Eyüp’ü kaldırdı, mutfağa gidip çaylarını koydu. Evin tek çocuğuydu,hali ile annesi ona düşkündü. Babası şehir dışından iş gelince gidip geliyor,sair vakitlerde parke dükkanında müşteriler ile ilgileniyordu.
Oğlunu liseye yazdırdığı gece yola çıkmış, İzmir’e giderken ehliyetsiz ve alköllü gençlerin 2006 model Bmw’si birden kendi şeridine girmiş ve ticari araca çarpmış, uçurumdan yuvarlanmış ve patlayan arabada ki babası can vermişti.
Anneside eve yakın bir pastahanede işe girmiş namusu ile para geçinip evinin hem anası hem babası olmuştu artık. Tek yaşama sebebi oğluydu.Onun için gözünü kırpmadan canını verirdi.
Mutfağa geçtiklerinde annesi Fatih’e baktı. Çok hızlı yemek yediği için hep kızardı. ‘’Atlı mı kovalıyor? Az yavaş ye’’ dedi, gülerek.Eyüp annesinin ela gözlerine baktı,iyice baktı.Bir tebessüm yayıldı yüzünde.Kahvaltısını yapıp çantasını kaptığı gibi okula gitti.
Okulda arkadaşları ve öğretmenleri onun efendiliğini,terbiyesini,ahlakını beğenirler; söz ile beyan ederlerdi. Oda arkadaşları ile iyi geçinmeye çalışır, onlara sabreder güler yüz gösterirdi.İlk iki ders Sosyolojiydi. Öğretmen aynı zamanda müdür yardımclığı sorumluluğunu yerine getirmeye çalıştığı için derse biraz geç gelirdi.
Sınıfda ki arkadaşlarının seviyesizliğinden çok şikayetciydi. Anadolu lisesini kazanamadığı için kızıyordu kendine.Ama hakiki ömrünü bulunduğu gün bildiği için be zamanı mazide yaptıklarını düşünmesi bir mana ifade etmediği için kısa kesti.Artık geleceğe hazırlanıyordu.Ailesinden iyi terbiye almış,okuduğu dini kitaplar ile olgunlaşmıştı.
Her insanın içinde bir Allah muhabbet vardır.Allah’ı tanıdıkca ona olan sevgimiz ve itaatimiz artar,büyür. Tıpkı başak tanesinde buğdayın Allah’ın izni ile oluşmasıyla başağın boynunu bükmesi gibi oda okuduğu kitaplar ile Allah’a muhabbeti artmıştı.İiçindeki o muhabbet büyüdüğü için boynu büküktü hep.Okuduğu hadisler onu derinden etkiliyor, Peygamberimizin (S.A.V) 14 asır önce yaşayıp, günümüzdeki olacakları haber vermesi onu Sünnet-i Seniye’ye dahada bağlıyordu.
Ne vakte kadar böyle masnaız konuşmayı,geyik muhabbetlerini,ölümü,ahireti en önemliside kendilerini unutmuşardı? Benliklerini,dinlerini,inançlarını nasıl bu kadar kaybetmiştişlerdi? Batıya olan düşkünlüklerine o kadar çok hayret ediyordu ki ülfet peyda etmişti.Batının 20. Yüzyılda ülke topraklarını kendi aralarında paylaşıp istila ettiklerini,halen topraklarımızda gözleri olduklarını bildikleri halde onların batı sevdasını çözmüş değildi.
Derken sabah okuduğu ayetin meali aklına geldi: ''Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olurmu? '' Şimdi daha iyi anladı arkadaşlarının halinin sebebini. Ahir zamanın cazibelerine kapılmış, onlardan baş kaldırıp dinlerini öğrenememişlerdi.
Şükretti haline, daha çok çalışmaya başlaması gerektiğinin tekrar farkına vardı. Çalıştı, çalıştı. Onun çalışmaya başladığı kadar çok hızlı geçiyordu zaman. Günler ayları, aylar yılları kovalerken Kara Harp okulu mülakatlarına girdi, tam puanlar ile kaydını yaptırdı.
Çok heyecanlıydı, hayalleri hayatına oturuyordu yavaş yavaş. Asıl iş şimdi başlıyor dedi kendi kendine. İntibak eğitimi, okul eğitimi derken birincilik ile tamamladığı okulun diplomasını aldı. Ertesi hafta özel kuvvetlerden bünyesine katılması için teklif geldi. O gece uyuyamadı. Kaderi ezelden yazılmıştı, düşündü, düşündü. Çekeceği eziyetleri, zorlukları, işkenceleri düşündü.
Biraz hayıflanır gibi olsada şehitliği düşününce hemen kabul yanıtını gönderdi ve zorlu günler başladı. Ama biliyordu ki Allah kaldıramayacağı yükleri vermezdi, ona dayandı. Başka noktai istinad ne olabilir zaten diye düşündü.. Artık özel kuvvetler personeliydi. Dünyanın korkması gereken bir yiğit...
Yüksekova 2017 – 04.00
Fatih geçmişlerine dalan askelerinin gözlerine baktı. Bir yandan tek tük ateş ediyorlardı. Herkes burdan çıkamayacaklarını düşünüyorlardı. Fatih komutanlarının seslerini duyana kadar.
‘’Asker kendine gel. Helikopter yola çıktı. Ölürsek şehitiz. Ebedi Cennet bizim. Huriler bizim. Ebed bizim. Kendine gel.’’ Fatih’in sesini duyan askerler biraz kendilerine geldi.‘’Emredersiniz komutanım! ’’ dedi Osman. Tüfeğine sarıldı, 30 mermiyi ardınca gönderdi.
Karşı tarafın da sesi kesilmeye başladı ufaktan. Abdullah lanet ediyordu erlerine, sövüyordu. Bir timi halledemedikleri için hepsini doğrayabilirdi.
‘’Asker, vakit girdi. Ne yapacağınızı biliyorsunuz. Ben huzura gidiyorum.’’ dedi Fatih ve hızla mevziden çıkıp arkaya doğru koşmaya başladı. Bir tepeden aşağı indi, secdeyi görmek için işaret fişeği yaktı. Dikkat çekmemesi için taşları üstüne koydu. Huzura durdu.
Zümer suresinin 9. Ayetini okudu Fatiha’dan sonra. ''Hiç bilenler ile bilmeyenler bir olurmu? '' Lise hayatı geldi gözünün önüne, çektiği ‘’Ya Sabır’’ lar geldi aklına. Bu günlere gelmek için ne zorluklar ile savaşmıştı.
Helikopter sesini duyması ile düşünceleri dağıldı. Namazını hemen kılıp tesbihatını ve duasını dönerken yaptı. Geldiğinde ise manzara korkunçtu. Tim nefelerinin hepsi şehit olmuştu. Gözleri doldu Fatih’in. ‘’Ulan.’’ dedi. ‘’Yine köşeyi döndünüz, şehit oldunuz ben burda kala kaldım.’’
Azalan teröristleri görünce Abdullah nişancılara kızmış, tüfeğin birini alıp mermi yağmuruna tutmuştu. Timden kalanları şehit etmişti. Helikopter’in sesi uzaktan geliyordu. Fatih sinirlendi ve yeteneklerini kullanmaya başladı.
Silah sesleri sustukdan sonra Abdullah ve 10 adamı aşağı doğru inmeye başladılar. Pis pis sırıtarak ‘’İşte Türk askerklerinin sonu.’’ diyordu. Birden kurşun sesiyle irkildi, yanındaki adamın bedeni yere yığıldı. Göğsünde iki mermi izi vardı. Hemen yere yattı. Namludan çıkan her kurşun bir kalbi durduruyordu.
Gölge olmuştu Fatih. Diğer teröristlerin Abdullah’ın etrafına toplandığını görerek onun lider olduğunu anladı. Çembere almışlardı teröristler komutanlarını. Ama hepsi bir bir yere yığılıyordu. 2 terörist kalana dek silah sesi durmadı. Fatih kamasını çıkardı, adeta yılan gibi sürüne sürüne yanlarına dek geldi. Birden yerden fırladığı gibi kamasını teröristin boynuna sapladı.
Diğeri hemen silahına davrandı fakat ateş edemeden Fatihin tekme kombinesine tutularak yere yığıldı. Abdullah tek kalmıştı, silahının kurşunu bitmişti. Hemen koşmaya başladı. Fatih yerdeki teröristin boynunu kırar kırmaz Abdullah’a doğru koştu. Üzerine atlayarak onu yere yığdı. Kafasına sanki gökten kayalar düşüyordu, Fatih’in yumruklarından sonra yüzü kan içinde kaldı.
‘’Şerefsiz.’’ dedi Fatih. ‘’Senin ecelin benim, yoldaşlarının yanına seni ben göndercem: Cehennemin dibine! ’’ diye haykırdı. Abdullah yalvarmaya başladı:
Yapma, etme, beni bağışla, teslim oluyorum.
Sizin işiniz bu zaten, zoru görünce hemen kolaya kaç. Ama ecelin benim elimden olacak. Bırkamam seni, dedi Fatih.
Abdullah onu can damarından vuracak lafzları çıkardı pis ağzından:
Siz Türk askerleri böyle değilsiniz. Çanakkale savaşında bile ülkenizi almak için gelen yaralı askerlere yardım etmedinizmi? Ne olur beni bağışla, ne isterseniz anlatıcam, teslim oluyorum, dedi.
Fatih kamasını tam iyice kavramış, Abdullah’ın gırtlağını kesecekken birden duraksadı. Pis herifin yüzüne baktı, haklıydı. Ondan alacakları bilgiler ile Pkk’ya çok büyük darbeler vurabilirlerdi. Helikopter’i gördü. İçinden 12 asker halatla hemen yere inerek Fatih’in yanına koştu.
Selamun aleyküm komutanım. Ben Teğmen Faruk. Jandarma özel harekat timlerinin birinin komutanıyım. İzniniz ile yerde yatan şerefsizi karakola götürüp sorguya çekmek istiyorum.
Ve aleyküm selam kardeşim. Tam zamanında yetiştin, timimi şehit eden bu şerefsizi cehennemin dibine yollamak üzereydim. Al senin olsun.
Sağ olun komutanım.
Hemen yerden Abdullah’ı kaldıran Faruk hızlıca helikoptere doğru koştu, Fatih’de onu takip etti. Diğer askerler şehitleri helikoptere yükledi. Helikopter hemen havalandı. Fatih timle tanıştı, şehitlere doğru yüksek sesle bağırdı:
Allah beni sizlere Cennet’te komşu eylesin.
12 asker yüksek sesle ‘’Amin! ’’ diyerek bağırdı. Fatih onlarla olan anılarını anlatırken hepsinin gözleri dolmuştu. Bunu fırsat bilen Abdullah Faruk’un belindeki Barettayı seri bir şekilde aldı ve karşıdaki Jöh askerine ateşledi.
Fatih birden silah sesiyle irkildi, hemen Abdullah’ın üzerine atladı ve silahı bir hamlede elinden aldı. Bağırarak, ’’ Sana ecelin benim demiştim, Cehennemin odunu, pis şerefsiz.‘’ dedikten sonra Baretta’nın kalan 8 mermisini Abdullah’ın üzerine boşalttıktan sonra cesedini helikopterden aşağı attı.
Jöh timinin ve Fatih’in unutamayacağı bir gecenin sonu gelmiş, güneş ufuktan doğmaya başlamıştı. Dua etti Fatih, ‘’Allah’ım! Bu gece 8 cengaveri şehadet şerbetinde yüzdürerek yanına aldın, beni şehadet şerbetinde bol Ya Rabbi! ‘’ dedi ve Fatih Sultan Mehmet Han Hazretlerinin sözü ile sukünete daldı:
‘’ Eğer kanımla yükselecekse Hz Muhammed’in (S.A.V.) dini, durmayın kılıçlar doğrayın beni! ’’

Mehmet Cemil Akıncı
Kayıt Tarihi : 24.8.2015 12:58:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Cemil Akıncı