Rüya Gibi Şiiri - Mehmet Cemil Akıncı

Mehmet Cemil Akıncı
7

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Rüya Gibi

Elya, bir deniz kızıydı. Uzay boşluığunda elindeki çantası ile yıldızlardan yıldızlara, gezegenlerden gezegene uçuyordu. Çok mutluydu, iyiki bulmuştu bu çantayı.
Gezegeni Emsani'de monotonluktan sıkılmıştı, macera arıyordu. Okyanusun derinliklerine daldı, bu kutuyu buldu. Hemen heyecanla su yüzüne çıkmıştı, çantanın kilidi yoktu. Kutuyu açar açmaz mor gözleri kocaman oldu. 4 tane cam şişe içinde sıvılar vardı, bilmediği değişik sıvılar. Meraklıydı, hiç tereddütsüz en baştakini aldı ve dikti kafasına.
Birden havalanmaya başladı, ne oldunu anlamadan kollarının yanındaki kanatlarını fark etti. Sevinç çığlığı patlattı bir tane. Artık istediği gibi gezebilirdi. Tesadüfen o gün babası ona kilid hediye etmişti, hemen onu çantasına taktı, şişelerin düşmesini istemiyordu.
Birden mosmor gözlerine birşey takıldı, nazar-ı dikkatini istila etti. Oraya gitmek istiyordu, çok güzel görünüyoru. Mavi bir gezegen, tıpkı kendilerinin ki gibi. Ama bu gezegende ek olarak yeşillikller ve beyazlıklar vardı. Çok merak etti. Ona yaklaştıkca heyecanı, merakı dahada arttı. İyice yaklaşınca birden durdu, bir kaç dakika tebessüm ederek temaşa etti, ismini bilmediği gezegeni.
Dahada hızlanarak uçmaya başladı, yerçekimi etkisine girmişti ama bilmiyordu, kendisi hızlandığı zannediyordu. Birden kanatları yanmaya başladı, ne olduğunu anlamadı bile, canı çok yanıyordu. Bilmediği gezegeni koruyan mezosfer katmanıydı burası.
Kanatları iyice yanıyor, irtifa kaybediyordu. ''Hayıır! ! '' diye bir çığlık attı. Acıya dayanamadı ve bayıldı. Çantası kafesten çıkan kuş gibi, elinden kurtulunca tamamen onun zıt yönünde bir yere düşüyordu. Elya bilmediği gezegenin yer kabuğuna sertce çarpı, Nil nehrine yakın, Mısır çöllerine düşmüştü ve deniz kızıydı. Suya ihtiyacı vardı..
Standart bir devlet memuruydu Semih. Balta girmemiş ormanlar ile yarışabilecek derecede vücudun her yerinde kıllar vardı. Bakımsız, tembel, pinti, sıkılgan bir memurdu işte.
Bu sıkıcı hayatından bıkmıştı, biraz heyecan ve hareket arıyordu. Her sabahdan farklı olarak bugün kahvaltı yapmadan direk yola koyuldu, sanki birşey onu çekiyordu. Sema'da görmesiyle sönmesi bir olan ışık gördü ''Yıldız kaydı heralde.'' dedi. Onun Elya olduğunu hiç bir zaman öğrenemeyecekti. Aradığı heyecan belkide yolda onu bekliyordu, hayatının en heyecanlı anlarıydı, yürümeyi yeni öğrenmiş bebek gibi, kollarını açmış bekleyen annesine doğru heyecanla gidiyor gibi hissetti. Etrafı seyrederek yol alıyordu, daha güneş doğmadığı için yollar boştu, rahatca ilerliyordu, içi ise hırçın dalgalar savuran deniz gibi velveye tutulmuştu.
İş yerine yaklaştıkça ümitleri azalıyordu, beklediği heyecanı bulmalıydı, hemde bu sabah! Birden gözüne bir kutu çarptı, 64 ekran televizyon boyutundaydı. Birden el frenini çekti, kapıy hınçla açtı ve koştu. Bariyerden atladı. Kalbi makineli tüfek gibi sert ve hızlı kan pompalıyordu, adrenalin çoktan sarmıştı vücudunu.
Dizleri üstüne çöktü, kutuyu incelemeye başladı. Çok değişik birşeydi, hiç böyle bir kilit görmemişti, üzerinde tuhaf mahlukların kaba motifleri vardı. Kilidi açmaya çalıştı, zorladı olmadı. ''Açıııllll! ! '' diye haykırdı. Etrafına baktıı, kilidi kırmalıydı. Büyük bir taş aldı eline, vurdu, vurdu..
Ölümcül hastalığının son ilacı bu kutudaymış gibi vurdu ve sonunda kırdı kilidi. Heyacanı doruktaydı. Yavaş yavaş kutuyu açtı. Gözleri kocaman oldu, bunlardı neydi böyle! 3 tane eşit boyutlarda cam şişe. Hepsinin içinde mavi renk, değişik bir sıvı vardı. Semih gülmeye başladı. ''Çıldırıyorum heralde.'' dedi. Rüyamı diye düşündü, kendini cimcikledi, bir tokat attı. Hayır, burdaydı işte!
Ne yapacağıını şaşırdı, neydi ki bu şişedeki sııvlar? İçiliyormuydu onu bile bilmiyordu. Birden şişenin birini altı, tıpasını açtığı gibi dikti kafasına. Bir saniye sonra bacakları sallanmaya başladı ve kendini sıvının getirdiklerine bıraktı. Koşmaya başladı, bacakklarına baktı, o kadar hızlıydılarki göremiyordu bile.
Semih değişik sesler çıkararak bağırıyodu. Kahkahalar atıyordu. Yaklaşık iki saat koşarak gezdi, Afrikada ki çitalara toz yutturdu, yarıştığı atları çatlattı. En son Brezilya'da ki İsa heykelini hatırlıyordu. Denizlerin üstünden de koşabiliyordu, birden kutuyu almadığı fark etti. Bir telaş sardı vücudunu, hemen geri bastı. Yerinde bulamayacam diye çok korktu, onu almayı nasıl unuturdu, o anki heyecanına vardı. Arabasını uzaktan görmesiyle yanında olması bir oldu. Nefes nefese kalmıştı, kutunun yanına bıraktı kendini, yattı.
Trafiği fark etti birden, etrafta hiç araba göremiyordu. Gittiği yerlerde de seyr halinde olan araba görmemişti hiç. İnsanlar sanki Dünya'yı Semih'e teslim etmiş gibi evlerine çekilmişti. ''Amaaan boşver, sen keyfine bak.'' dedi ve ikinci şişeyide dikti kafasına.
1.70 cm boyu, incecik kolları, bacakları olan Semih birden büyüdü, büyüdü. Üstündeki kıyafetler dayanamadı, patlarcasına yırtıldı, parçaları etrafa saçıldı. Bir gökdelen kadar uzadı, hayretle olanları seyrediyordu, etrafı izliyordu. Geriye bir adım atmasıyla arabasının kağıt kadar ince olması bir oldu, şöyle bi baktı. Artık ona ihtiyacı yoktu zaten. Yerdeki hayatını değiştiren kutuyu aldı ve ilerledi.
  Attığı her adımda zemin cezbeye gelmiş gibi sallanıyordu. Etrafı bu kadar yüksekten izlemek nedir bilmiyordu, ama çok sevmişti. Gözleride keskinleşmişti. Metrelerce yukardan avını gören kartal gibiydi, yerdeki börtü böceği çok rahat görüyordu. Koşmaya başlaması ile zemin iyice sallanıyordu, yerdeki böcekler gözünün önüne gelip tekrar yere çakılıyordu. Şahinler, kartallar musallat oluyordu Semih'e. Bundan da sıkılmıştı.
Bir ağaç kopardı, uzun geniş yaprakları olan bir ağaçtı. Yapraklarını birbirine bağlamaya başladı, aklına bir fikir geldi. Yapraklar istediği kıvama gelince birbirine yakın iki büyük ağaç buldu, yaprağın bir ucuna bir ağaca, bir ucunu diğerine bağladı. Mancılık yapmıştı kendince. Geri geri gelmeye başladı, iyice gerdi yaprakları. Yırtılmadan bir önceki gerginliğe gelince bıraktı kendini, onunla beraber ağaçlarda yerinden fırladı. Havalandı birden, gülmeye başladı. ''Uçuyoruuumm! ! '' diye bağırdı. Fakat pek uzun sürmedi bu macerası, iki üç kilometre sonra yere çakıldı, zaten kendisi iki yüz metreydi.
Yere oturdu. Sanki taştan, demirdendi. Hiç bir yeri acımıyor, ağrımıyordu. Aradığı heyecanı bulmuştu sonunda. Peki ya bunlar bitince ne olacaktı? Hep böyle kalmaya devam mı edecekti, eski haline gerimi dönecekti? Aklına böyle şeyleri getirip canını sıkmak istemiyor, anı yaşamak istiyordu.
Elindeki kutuyu tekrar açtı, organı gibi olmuştu artık o kutu. Ayrılmaz bir parçasıydı, nereye gitse yanındaydı. Ama biliyordu ki kendisi gibi herşey fani, ölümlüydü. Son şişesi kalmıştı elinde, düşündü. ''Biraz daha bu vaziyette takılsam mı sonuncuyu da içsem mi? '' Kafası allak bullak olmuştu, ya bundan sonra eskisi gibi olursa ne olacakdı? Eski, sıkılgan, monoton hayatına geri dönmek istemiyordu. ''Amaaann be! Fani dünya, hep böyle kalsam bunlardan da sıkılcam bir gün, hem böyle de çok yalnızım. Şu sonuncuyuda içiyim, onunda etkisi bitsin. Eski hayatıma dönünce bir çaresini bulur, hayatımı renklendiririm.'' dedi ve sonuncuyuda kafasına dikip çantayı bütün gücüyle fırlattı.
Sırtında, kollarının arkasında bir tuhaflık hissediyordu. Çok acıyordu ve kaşınıyordu, birden kesildi acı. Birde ne görsün! Boyundan uzun, bem beyaz iki tane kanat. Kahkahalar atmaya başladı, şimdide uçacaktı. Çok neşeliydi, o kadar iksir arasından en çok bunu sevmişti.
Uçuyordu artık. Yavaş yavaş yerden göğe doğru yükseldi, hızla ilerlemeye başladı. Dağların doruklarına çıkıyordu. Bağırıyor, çığ oluşturuyor ve keyifle izliyordu. Bulutlara çıkıyor, pamuk gibi yumuşacık bulutun üstüne yatıyordu. Gökdelenlerin arasında uçuyor, keskin manevralar yapıyor, dar yerlerden geçiyordu. Birtek hizmetçileri eksikti, saltanatını yaşaması için. Am bu halindende memnundu.
Çok yukarı çıkarsa yanacağını bildiği için mesafeyi koruyarak hareket ediyordu. Yerden 10 km yükseldi, denizler, dağlar, ormanlar... Hepsi birer tırnak gibi küçük görünüyordu. Güzelliklerine ise söylenecek laf yoktu. ''Sanki gözümüz için yaratılmış, gözün aradığı güzelliğe ne kadar da hitap hediyor.'' diye düşündü.Acaba uzaydan dünya nasıl görünüyor diye merak etti.
Kendini yer çekiminin güçlü ellerine bıraktı ve hızla yer yüzüne doğru indi. Askerliğini Kayseri'de yaptı. Hava indirme tugayından arkadaşları vardı, onlar eğitimini anlatırken hayran hayran dinlerdi. Heves ederdi onlara. Şimdi onlarında yapamadığını yapıyordu. Çok heyecanlıydı. Çok...
Akdeniz'e doğru indi. Nil nehrini hep merak etmişti, koca bir çölün arasında bu kadar güzel ve bereketli nehir nerden çıkıyo diye çok şaşırırdı. Oraya doğru yol aldı ve tekrar hayran hayran yüksekten Nil'i izledi. Afrika'ya can veriyordu adeta. Çok güzeldi.
Hareketlendi, Mısır çöllerine doğru yol aldı. Sapsarı yerde yeşil kaktüsler göze direk batıyordu. Hayatının en güzel gününü yaşıyordu, bu günün bitmesini istemezdi heralde. Birden gözüne bir şey takıldı, o ne değişik birşeydi öyle. Filmlerde gördüğü deniz kızlarına benziyordu, hızla yanına yaklşatı. Kalbi çok hızlı atıyordu. Yere indi, yanına doğru yürümeye başladı. Çok şaşırmıştı, rüyadamıydı yoksa, bu kadar olağanüstülük fazlaydı.
Kıza yaklaştı, dokundu. Hiç kımıldamıyodu. Boynuna dokundu, nabzı çok zayıftı. Hemen kucakladı deniz kızını, havalandı. Hızlıca Nil'in şefkatli ellerine doğru yol aldı. Nedense varamayacak gibi geliyordu, Nil'i bir türlü bulamıyordu. Sonunda gördü mavi güzelliği. Koca Afrika'yı beslediği gibi, bağrına bastığı gibi; bu deniz kızınada analık edermiydi acaba?
Nehrin ortalarına doğru geldi, derin yerlerine. Deniz kızını yavaşca bıraktı Nil'in şefkatli sularına, bırakır bırakmaz hareketlendi deniz kızı. Çok sevindi Semih, meraklı gözlerle denizkızını arıyordu, konuşabiliyor muydu acaba? Etrafta onu ararken birden önünde belirdi, bir kaç saniye bakıştılar. Deniz kızı birden Semih'i tuttu ve kendine doğru çekmesiyle Nil'de buldu kendini. Ne yapacağını şaşırdı, çok iyi yüzme bilmezdi. Nefes darlığıda vardı.
Deniz kızı birden Semih'i öpmeye başladı, ne olduğunu anlayaman Semih kendini deniz kızına bıraktı ve Nil'in derin sularına doğru inmeye başladılar. Artık ikisinin hayatı bir olmuştu ve bambAŞKa olmuştu.

Mehmet Cemil Akıncı
Kayıt Tarihi : 24.8.2015 13:00:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Mehmet Cemil Akıncı