Havuzun sularından yaban kedisi
fırlayıp ağızlayınca kasıklarımı,
haremin yüzlerce penceresinden
kadın başları sarkıp dışarı
gülüştüler çığlık çığlık.
'Sık canavarın boynunu, sık ha sık!
Bütün pencereler kıpkızıl kanarken
sen geniş bir düzlüğe çık.'
Yeryüzünde tek başımaydım
ve boynumda daralan kıskaçtı ufuk.
'Yut ha yut, içinde yer ala yokluk!
Naraların elmaslarıyla aşındırırlar
yalnızlığın çektiği surları bir gün
toprağa güneşin ektiği bahadırlar.'
Akşam, akşam, akşam..... doğudan büyüyen kuş
yutar yorgun düşen güneşini temmuzun.
-Al bir doğan kesilir de sağ pençem,
kanatlarıyla göğü baştan başa kaplayan kuşu
şimşek yalamış kapkara bir otağ gibi
indirir yere.
Demek ki zaferim sahne sahne
zümrüt, yakut ve zebercetle işlendi artık
gökler kitabının altın yapraklarına.
Demek ki sınırlar ötesi bizim yine.
Kayıt Tarihi : 30.11.2005 19:06:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!