Gülendam Şiiri - İsa Efe

İsa Efe
121

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Gülendam

Yürek yorgunluğu ve aşk kokusu,

Dinmeyen feci yalnızlık,

Ertelenmiş hayaller, kırılmış umutlar ve delice sessiz haykırışlar…

Onun adı ‘Gülendam’,

Koca bir yüreğin tarumar olmuş ismi.

Güçlü görünmek için ‘kem gözlere’ ve ‘minik serçeye’

Saklamış yıpranmış ruhunun enkaz halini,

Yarım kalan tüm yanlarını budamış.

Bir yol bulmuş kendince;

Gülüyor sansın dostlar, düşmanlar dudaklarını ısırsın

Varsın, dönüyor gibi görünsün dünya

Varsın, şen şakrak roller yapışsın ona.

Oysa, elem sarmış kalbini, bu mutluluk oyununda…

***

Neşe dolu ilkbaharına, kara bulutlar çökmüştü Gülendam'ın;

Bir Erzurum sabahında,

Kaderin, keder veren cilvesiyle karşılaştı güzel gözlü Gülendam.

Dağ yamacı çöktü, sırtını dayadığı ağacın kökü kurudu.

Karanlık çekildi günün üstüne,

Bir ‘Baba’sızlık ki, kolaydı söyleyene!

Yanan mumun söndü alevi

Genç ve taze ömründe, kayboldu yaşama hevesi !

Ve yankılandı Palandöken dağının karlı tepesi;

‘Bileklerinden kanı çekilsin hayatın,

Neşter vurulsun yalnızlığıma!’

Ama görecek gün ve yaşanacaklar vardı daha…

***

İstanbul, ey şehri yar, ey kutsal belde,

Sen ki nicelerini sarıp sarmalamışsın,

Kanatlarının altında sımsıcak bir aşk yok muGülendam'ın yüreğine dokunacak?

Tutunacak bir dal, sığınacak bir liman,

Sıcak bir omuz, başını koyacak bir diz,

Samimi bir söz ve aşkla bakan bir çift göz

Kara bahtın üstüne çekilmiş beyaz gelinlik,

Talihin dönen yönü, madalyonun mutlu yüzü

Dağılsın artık semayı kaplayan kara bulutlar!

***

Kaderin cilvesi işte,

Bir kez daha sırtını döndü mutluluk,

Kış geceleri artık daha soğuk

Ve yaz mevsimleri de inadına donuk.

Bir nefes var sadece yanında, öylesine kısık bir ses,

Yine sahte tebessümler,

Ve yine gökkuşağının rengi soluk…

Ne ‘Can’ oldu yanında, ne de hisli bir adam.

‘Baba merhameti’ ve ‘aşk adamlığıydı’ aslolan.

Olmadı, yine yarım kaldı Gülendam'ın dünyası.

Yaşamak ve var olmak sadece ‘minik serçe’ içindi artık,

Yarınlara tutunmanın adıydı,

Evlattı, onun adı…

***

Vakit; onca şeyin üstüne, ayakta kalma vakti,

Vakit; durgun sularda durulma vakti.

Şarkıların makamı hüzzam olsa da,

Besteler kırık dökük gelse de kulağa,

Umut ışığı sönük görünse de epeyce zamandır,

Ve sırtını dönmüş olsa da kaderin mütebessim yönü,

Biri var seninle ‘Sen’ olma derdinde olan.

Yanan sinene, serin sular sunma derdinde olan.

Gül kokusu bırakıp gönlünün bam teline,

‘Yar’ adınla seslenmek ister ismine…

***

Dalgalı sular kaybolup gitmişti Urla sahilinde,

Kalp ritmi atışını hızlandırmıştı,

Huzura açılan bir pencere gibi,

Açıldı yüzlerde gülücükler,

Paylaşılınca kocaman oluverdi sevgiler.

Ve kıymetlendi sofradaki lezzetler.

Taze kızarmış ekmek, aşk tadında beyaz peynir,

Patetesli çiğ börek ve sıcak çay kokusu,

Balıklar da nasibini almıştı mutluluk kırıntısından,

Martılarda doğrusu…

***

Ver ellerini ellerime,

Avuçlarımın sıcaklığı sarsın bedenini

Saçlarında dolaşsın parmak uçlarım

Şiirlerim, şarkılarım, kuşatsın boydan boya

Gel, bir ‘Asi’lik yapalım, yitik yıllarımıza

Söküp atalım prangalı ayağımızdaki kederleri,

Olmazları olduralım, zamanı durduralım,

Mekânları kaldıralım aradan,

Adanın rüzgârı bizim için essin,

Gel faytonları bizim için çeksin tımarlanmış atlar,

Çiçek satan saçı örgülü kız çocuğu,

Sadece bize taşısın sepetindeki kırmızı gülleri.

Aşk dokunsun ilmik ilmik yüreğimize,

Düğüm düğüm kenetlensin kalplerimiz.

Muhabbet okunsun sözlerimizden,

Ve ruhumuz ruhumuza dokunsun.

Ten kokumuz karışsın birbirine,

Bakışlarımız kaybolsun gözlerimizde…

Şiir biter ve şairin yüreğinden aşk damlar…

İsa Efe
Kayıt Tarihi : 7.8.2018 15:41:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İsa Efe