Dağlar kışla anlaşıp taarruza geçince
Doksan bin şehidimiz donarak can verdiler
O şanlı Mehmetçikler şehadedi seçince
Abı hayattan içip kanarak can verdiler
Vatan bayrak uğruna fedai can oldular
Şehadede koşarak saadedi buldular
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Sayfa: 1
Zekeriyya Bican
İstanbul
Bay, 52
10.08.2007 08:57
SARIKAMIŞ ŞEHİTLERİ’NE
Bu cennet vatanın bekası için çıktılar yola,
Binlerce Mehmet' im ayrıldı üç ayrı kola
Allahuekber dağlarında verildi mola,
Yollar Çanakkale’ye, Yemen’e, Sarıkamış’a…
Üçüncü Ordunun seçilmiş doksanbin eri,
Cennetlik bir ordunun bu son seferi,
Geriye dönmeyecekmiş meğer tek bir neferi…
Mahşere kalmıştı yine, düğünleri, tüm ümitleri…
Soğuktan buz tuttu gözleri, tükendi birden dizlerin feri,
Sarıkamış’ta kaldı, Mehmet’lerin o nur bedenleri
Toprak ağır bir bedelle almıştı, o dağ gibi koçyiğitleri,
Mehmet’im bir başka uykuya dalmıştı burada,
Kurban verilmişti doksan bin nefer vatana, yurda,
Bu aziz vatanı vermediler o namert çakala kurda,
Ruhları hala nöbettedir Çanakkale’de, Sarıkamış’ta…
Dedi ki Mehmet’im.
Biz bu ordunun savaş erleriydik geldik buraya,
Hiç gönül koymadık ki biz, yâre, yarene hasret sılaya,
Göğsümüze değmedi, ne top, ne de bir mermi,
Düşündüm bir an, yarasız asker cennete böyle gider mi? ...
Eğer vatan içinse bu kutsal sefer, yaralı, yarasız bütün neferler,
Hiç şeksiz şüphesiz cennetin bağrına gidermiş meğer…
Bir ara tüfeğim, yüküm kaydı omuzlarımdan,
Tutmak istedim tutamadım, sıyrılıp kaydı avuçlarımdan,
Haksız bir medet ummuştum, kanı donmuş parmaklarımdan,
Buzdan bir düşman tutmuştu sanki ayaklarımdan…
Sesimizi duymaz olmuştu artık hiçbir komutan,
Dizleri kilitlenip ayakta ölmüştü çavuşum Osman…
Yavaş yavaş örtülüyordu üstümüze kardan bir yorgan…
Hiç bilmediğimiz tatlı bir uyku sarmıştı gözlerimizi,
Helallik için söyledik birbirimize son sözlerimizi…
Hayret! O Şimal rüzgârları öpüyor gibiydi tenlerimizi,
Son anda melekler şefkatle ısıtıyordu üşüyen ellerimizi…
Baktım, karların içinden göründü anamın o nurlu yüzü,
Bakıyordu bir yerden eşimin o ceylan sürmeli gözü,
Duydum,“Yavrum haydi gel” der gibiydi babamın sözü,
Artık Sarıkamış olmuştu bize, bir nur denizi…
Meleklere gamze olacakmış meğer yüzlerdeki buzların izi,
Sarıkamış ta bedenlerle, cennette ruhlarla bekleriz sizi…
Zaman haklı çıkardı, eşim cennete gitti diyen nenemi,
Cennetteki törende gördüm, 93 Harbine giden dedemi…
Dün akşam cennete bir başka şehitler ordusu geldi yeniden,
Yüzleri Ay gibi parlıyordu, kimi Çanakkale’den, kimi Yemen’den
Zekeriyya BİCAN (Antoloji üyesi)
Yukarıdaki şiirimi hüzünle yazmıştım. Sizin şiirinizi de okuyunca çok mutlu oldum. Şairleri haykırdıkça bu millet bir daha elem ve üzüntü görmeyecektir. Şairleri susarsa eğer o zaman korkulmalı gelecekten. Elinize yüreğinize sağlık. Tebrik ve teşekkürlerimi arz ediyorum. Zekeriyya Bican(Antoloji üyesi) WEB: www.harputlubican.com
O anı düşündükce nasıl bir ruh hali içinde olduklarını hayal eder gıpta ile yadederim vatan için can veren şehitlerimi.Allah onlardan razı olsun..Onları unutmayan Mikdat üstadımdan da razı olsun..Selam ve sevgilerimle.
'Yazılmaya başladı o gün istiklal marşı
Onların titremesi titretti göğü arşı
Tarihlere yazdılar Sarıkamışı, Karsı
Yüzlerini kıbleye dönerek can verdiler '
Şiirinizi okuyunca inanın çok duygulandım... Benim dedem de onların arasındaydı... Ruhları huzur bulsun... Mekanları cennet olsun... Böyle bir ağıt yazdığınız için teşekkürler...
şehadet ..şehadet.. kurşun yemeden..kurşun atmadan.. şehadet.. şehadet..sıcak bir çorba içip yorgan altında yatmadan...şair şair..unutturmayan unutmayan..şiir ise bal yürekli mithat atadan..
'Ey Türk bunları öğren unutma tarihleri ' tebrikler şair, duyarlı yürekten dökülen tarih altınları bunları hafızalarımızın kasasında iyi saklamalıyız.Çok güzel bir şiirdi, tekrar teşekkürler, saygılar...
Bu şiir ile ilgili 5 tane yorum bulunmakta