Sarı yapracağım sarı
Girit'e gönderdin yarı
Yıkılası Girit şarı
Sefer döndü mü döner mi
Girit'in taşı kayası
Atlıdan çoktur yayası
..
hala bakıyorum..
güneşle sarmaş dolaş ufka
sarı kızıla dönmekte..
kızıl siyahı boğmakta..
ben kızıldayım!
bir adım ötem siyah!
bir adım ötem sarı!
..
Bugùn ôylesine yùrùdùm sana gelir gibi
Kayboldum zamanin bo$lugunda, ôyle sine adimladim bilmedigim yerleri
Sari çiçeklerin boyum kadar oldugu bir tarlada açtim gôzlerimi
Onlar senin kadar gùzel kokmuyorlardi be gùlùm,senin kadar gùzel deyillerdi hiç biri
Senin dokunmaya kiyamadigin ellerime gùllerin dikenleri dokundu kanla doldu acuçlarim
Öylesine yùrùdùm sana gelir gibi a$kim,bugùn sari çiçeklerin dikenlerini dahi umursamadim
Sen ordaydin $u dagin arkasinda , bir adim kalmi$ti oysa, sana var mama
..
Yatağım sarı çarşaflı, yorganım sarı.
Sarı elem verici renk, kederlendin mi!
Gece bulutsuzluk bahar, damlacıkları
Hey sen! Hayat penceremde, perdelendin mi?
Perdenin ışığında ki, gölge oyunu.
Bu gölgeler ülkesinde bedenim korkak.
..
Ve sonbahar!
Örgü hırkalar...
Bir yudum çay olsa
Soğuk havasında
Bir muhabbet en koyusundan.
Sonbahar şarkısını
yağmurla fısıldar.
..
Tek yenemediğimiz
zaman
yenik düştük
ama gurur varya
söyleyemedik
içimizde yangın
gelip geçerken
..
Sarı bir hayat…
Bi’ köşesi yanmış…
Yazıları silik…
Mürekkebi dağılmış…
Aşağı tükürsem; sakal
Yukarı tükürsem bıyık!
Öğlece muallâkta kalakalmış!
..
Yine geldi sarı sonbahar,
Gözümde yaşlar var,
Mazide kalsa da aşklar,
Gönlümde yine hicran var.
Yine geldi sonbahar,
Gözlerimde kanlı yaşlar,
..
Telefondaki sesimden,
Yüzümün şeklini,
Anlayan sevgili.
O sözcükleri görünce,
Yine ürperdi yüreğim,
Yine asıldı yüzüm.
Ama sözüm vardı sana,
..
ı. sarı dökülüşler
- uyandım ki biçilmiş tarlalar üzerinde
uçuşan kargalar bizi çiziyorlar-
- desenleri beş kez değişmiş tarlaların
sarı tarlaların-
..
İlk önce
Ölümü tanıdı daha beş yaşındayken.
Hep öksüren, hep halsiz
Zayıfça kadındı annesi.
Bir gece yarısıydı;
Yatağından güçlükle kalkıp
Adeta sürünerek
..
Acılarımı gömüyorum yalnızlığıma
Kimseler görmesin diye…
Kimi zaman kalabalığına
Dokunuyorum şehrin
Sarı bukleleriyle önümden geçiyor hayat
Gülümsüyorum
Bakmıyor
..
Güz vakti..
İşte yine bir sonbahar geldi,
Düşler mevsimi sonbahar!
Eteklerinde sarı yapraklar,
Bacalarda tüten nazlı dumanlar,
Nemli ıslak kırlar ve aşıklarla dolu parklar...
..
Ana
Haydi bire çocuklar,sizler için biz varız
Tut elimi mehmedim,ayrı ayrı yanarız
Şu yalancı dünyada,yıllar olmuş bekarız
Zaman ne çabuk geçmiş,hayal edip kanarız
Baba
..
İnebolu, İnebolu,
Her yanımız düşman dolu.
Kar kaplamış dört bir yolu,
Küre dağı yol ver gideyim…
Sarı öküz yürümez mi?
Ayakların sürümez mi?
..
Sakladığım takvim yaprakları vardı
Üzerlerindeki tarihler kadar eski
Sonbahar yaprakları kadar sarı..
Soğuk bir kış günüydü
Yazılarımla, sızılarımla birlikte
Yaktığımda, sarı sayfaları..
..
Gün çekildi
Saçlarını topladı sarı saçlı kız
Kızıla dönüştü
Sonra birden siyaha
Akşam geldi
Karanlık sallanıyor gecede
Duyuyor musun
..
Sarı bir mevsim.
Boş bir park bankında yalnızlığım oturuyor.
Kalkıp gitmek istemeyen bir sonbahar avuçlarımda.
Hiç kalmadı hevesim.
Boş bir kadehte yalnızlığım beni yudumluyor.
Sarı bir mevsim..
Üşüyen ellerimi ısıtan yalnızlığım, yüreğimdeki arnavut yollarin çarpık taşları arasından kanıma karışıyor..
Savaşacak gücüm yok..
Histerik karakterler beynimde cirit atıyor.
Ve sokak lambasının aydınlatığı bir dünyadan geçiyorum.
Geçişlerim kararlı,yollar sarı.
Her adımda bir sarı yaprak daha dağılıyor.
Avuçlarımda tuttuğum yalnızlığımı,konfetiler gibi savuruyorum gök yüzüne.
Ve yine üzerime dökülüyor.
Nefesimle doluyor ciğerime.
Doluyor... doluyor.. ve patlıyorum..
Yalnızlık herkese biraz bulaşıyor..
Yüzler asık, adımlar yavaş, aynı yöne, bakışlar delip geçiyor.
Nereye gidiyorlar..?
Şimdi ilk aldığım nefes gibi yalnızlık, ciğerlerimi yakıyor.
Ağlıyorum..
Küveze konmuş hayata tutunma(ma) ya çalışan bir can gibi yüreğim..
Mutluluğum camın ardında beni bekliyor.
..
Yılların özle mi aşkı içimde
Koruduğum gönül bahçem gülümde
Adın düşmez oldu her gün dilimde
Her mevsimde, ayda yılda sen varsın
arı saçlım çakır gözlüm bir tanem.
Manken gibi salınırsın gezersin
Yüreğime kulaç atıp yüzersin
..
Sarı göz derlerdi ona. Doğduğunda gözlerinin etrafı sarı olduğu için emanet edildiği kişi takmıştı ona o ismi. Çok ta nazlıydı ayrı bir güzellik vermişti yaradan işte. Haşarı geçti küçüklüğü tüm diğer küçükler gibi. Her akşam dört gözle beklerdi annesini. Annesi biraz sonra gelecek yüzlerce ufaklık arasında arayıp bulacak en taze en faydalı sütle besleyecekti onu. Naz makamındaydı ya hani akşama kadar tarlada bayırda yorulan annesini bir de o yoruyordu ama tatlı bir yorgunluktu bu. Anne zevk alarak yapıyordu onu besleme işini. O tam ağzına layık sütle karnını doyururken annesi zevkle seyrederdi kendisine bahşedilen bu güzelliği.
Günler günleri kovaladı artık bahar gelmişti. Sarı göz biraz daha büyümüş serpilmiş annesi ona artık yetemez hale gelmişti. Etrafta rengarenk çiçekler taptaze bitkiler… Dağ taş yemyeşildi artık. Tüm arkadaşları gibi oda attı kendini tüm ihtişamı ve güzelliği ile gelen baharın koynuna. Hopladı zıpladı kırlarda. En güzel en taze en tatlı vitaminlerle besledi kendisini. Büyüyüp serpilmişti birkaç ayın sonunda artık kendi kendine yeter hale gelmişti. Eskisi kadar annesini aramıyor kendi başının çaresine bakıyordu. Güzelliği ve zarafeti ile her zaman diğer arkadaşları arasında fark ediliyordu.
Günler ayları, aylar yılları kovaladı. Bir yavru dünyaya getireceğini öğrendiğinde dünyalar onun olmuştu. Her canlı gibi o da yaratılışının gereği olan bir canlı daha dünyaya getirecek, onun da bir yavrusu olacaktı. Annelik böyle bir şeydi herhalde artık daha olgun hareket ediyor eskisi kadar hoplayıp zıplamıyordu. Çünkü biliyordu taşıdığı emanetin ne kadar değerli olduğunu.
Doğum günü yaklaştıkça daha da arttı heyecanı. Kendisinin sebep olduğu, kendisi kadar güzel, kendisi kadar alımlı bir yavru gelecekti dünyaya. Bir sabah diğer arkadaşları giderken üzerinde bir ağırlık vardı kalkmak istemiyordu canı. Son zamanlarda ağrıları da iyice artmıştı. Emanetçileri anlamışlardı yavru zamanının geldiğini zorlamadılar hiç. Öğleye doğru ona çok tatlı gelen ağrılar eşliğinde kendisi kadar güzel bir yavru geldi dünyaya. Kokladı mis gibi kokusunu çekti içine çünkü ona bağımlı kaldığı sürece bu kokudan tanıyacaktı minik yavrusunu. Sevincine diyecek yoktu kuruladı bir güzel karnını doyurdu. Fakat bir kırgınlık bir durgunluk vardı yavrucağının üstünde anne yüreği idi onunkisi hemen anlardı ama derdini anlatacak ne konuşması vardı ne de yazması sadece baktı emanetçilerine belki anlarlar halinden diye.
Aradan birkaç gün geçmişti ayrılması lazımdı yavrusundan bunun farkındaydı tüm diğer anneler gibi o da sabah istemeyerek te olsa bıraktı kuzucuğunu. Buruk bir şekilde diğer arkadaşlarıyla birlikte rızık peşinde koşturdu tüm gün. Hem kendinin hem de kuzucuğunun karnını doyurmak için.
Gün akşama doğru dönerken gitme vaktinin geldiğini haber veriyordu aynı zamanda. Heyecanlanmıştı, yavrusundan ilk ayrılışı idi. Zor geçmişti onun için. Bir yandan rızıklanıyor diğer yandan Yaradan’a dua ediyordu kuzucuğuna kavuşabilmek için. Dönüş yolu ne kadar da uzun gelmişti ona. Daha önce hoplaya zıplaya defalarca geçtiği, nasıl bittiğini bile bilmediği bu yol bu sefer çok uzamıştı sanki.
Yuvasına döndüğünde emanetçilerinin yüzündeki üzgün ifade onu tedirgin etmişti. Hiç kimsenin ağzını bıçak açmıyor evin en küçük yaramazının gözleri kızarıyordu. Belli ki çok ağlamıştı bütün gün. Ters giden bir şeylerin olduğunu fark etmişti fakat gene de hayra yoruyordu olanları. Biraz dinlendiler diğer arkadaşları ile birlikte ama heyecanlıydı birazdan yavrucuğu koşarak gelecek öpüşüp koklaşacaklar, akşama kadar çalışıp biriktirdiği taze sütü ikram edecekti.
..