Ben bir gelin gördüm çeşmeye gider
Yüzünü göreni alır dert, keder
Seni seven aşık olur derbeder
Gelin gelin hür gelin
Sarı gelin bir gelin
Böyle salınıp gezme
..
San Jose’de demiryolu avlusunda
bir depo fabrikası önünde
dolandım keder içinde
ve oturdum bir bankta
makasçı barakası yakınında.
Bir çiçek saman üstünde
..
mayıs on dokuzda SAMSUNA çıktı
kurtuluşa meşaleyi orada yaktı
kükredi hemde haykırdı HAKKI
şeytan papucunu bıraktı kaçtı
SAMSUN semaları nidayı duydu
İMANI erkanın hepsi toplandı
..
gözlerini bırak
onlar kalsın
katliamlar var kahverengi gözlerimde
senin gözlerinde sarı saçlı kadınlar sevişir
sen sarı saçlı bir kadınsındır oysa
devşirilmiş adamlar gelir koynuna gündüzleri geceleri
..
Islak gece sarıldı karanlığa
Tek başınalığa razı gelmiş kendim ve sigaramla
Işıktan ve sesten medet umarken gecede
Karıştım karanlığa...
Perdesiz penceremde ben,
Sarı tütsümün aydınlığa ve çisil çarparken cama
Beterinden kaçmak ya hep savaşın
..
Öğreniyoruz,
Hüznün rengidir sarı.
Aynı havayı solurken,
Ayrılığı yaşarız.
Alıç dişler yanıbaşımızda,
Delişmen bir çocuk.
Bir sarı yaprak sürüklenir
..
Kalbinin
solda olduğunu bile bilmeyen
bir akrebin hançeri
gülün dikeni kadar
acıtmaz kalbimi...
Sarı boyalı saçların gibi
..
ilk önce var olan arabalara yani günümüz teknolojisiyle yapılan arabalara bir kemara takılmak şartıyla trafik kazaları önlenebilir
öncelikle arabanın ön üst kısmına bir tane küçük kamera takılır sonra bu kameranın dışardan aldığı görüntüyü ekrana yansıtması için arabanın içine bir ekran takılır ve bu ekranın yani küçük bir televizyon olan bu ekrana tarfik ışıklarnın kuralları yazılır
örnek kırmızı ışık dur
sarı ışık hazır ol
yeşil ışık geç komutları bu ekranın hafızasına kaydedilecek
daha sonra yolda bulunan levhaların üzerinde bulunan en fazla kaç km hız yapılan tabelalardaki kurallar, sayıların görevleri kaydedilecek ve bu sayede örnek olarak 30 km yazan bir tabela gören kamera bunu ekrana komut olarak verir ve hız 30 km nin üstüne çıkmaz
ve gelelim trafik ışıklarının olayına
..
Gözyaşımı tutarmısın, düşmesin yere ne olur. Hayat vereyim sana bir çiçeğe değil. Kalınca yolda korkuların içinde, gözünde iki damla ben olayım. Gözyaşımı tutarmısın. Yağmurlardan korurum seni, sarı eylül sabahlarına uyandırmam. Düş olurum nisanda, haziranda lal. Gözyaşımı tutarmısın, savaş büyüten topraklardan aşk getiririm sana, açlık memleketlerinden aş. Tutarmısın gözyaşımı, sıcaklığına ortak edermisin. Avuçlarının derin dehlizlerinde kaybolsam bir kere. Sonra… Sonrası yok işte. Ağla ve gör sonra gözyaşlarını. Ağla avuçlarıma...
..
Sarı Kız
Köylü kadındı annem
Bir kaç inek birkaç tarla
Sabahları elinde bir bakraç
İnekleri sağardı
kahvaltımıza taşırdı taze süt
..
Ipek
Gençlerden biri sarı saçlarına vurulur aşık olmuş ipek kıza
İpeğin haberi yok yaklaşıp diyemez İpek kıza seni seviyorum
diyemez mektup yazacak ama
İpeğin okumuşluğu yok sarı saçlarını ellerimle tarayıp
Örsem der bir türlü yaklaşamaz sevgisini türküyle duyurur
İpeyim duybeni dinle seviyorum seni aşığım sana ipeğim
..
İnebolu, İnebolu,
Her yanımız düşman dolu.
Kar kaplamış dört bir yolu,
Küre dağı yol ver gideyim…
Sarı öküz yürümez mi?
Ayakların sürümez mi?
..
bir çok adın var senin
evlerden evlere geçerken değişmez
rakıda sınırsız…şarapta aynı sessizlik
sarısabır çiçeklerinin okşanması sırf telaş!
yüzünde gezinen gün sonları
alacası var karanlığı var
sesinde bitimsiz
..
Sevdim,
Sevenim yok.
Gönül verdim
Bilen yok.
Gitmiş ömrün
Yarıdan fazlası
..
Sarı, kırmızı, mavi
Renklerin anasıymış.
Diğer renkler üçünün,
Tutup karışmasıymış.
Sarı ile maviyi,
Karıştır olsun yeşil.
..
saat 23. 13
ve günlerden çarşamba akşamı
yine böyle bir günde yazmıştım
aşkımızın son çarşambası şiirini
gözlerini göremiyor artık gözlerim
kimsenin yüzünü görmek istemiyorum
..
Yeşil gözler,
Sarı saçlar,
Sende ise,bilki beni,
Hep yakar.
Hatırlatma, biliyorum.
Sende var.
Yeşil gözler,
..
Asuman,
Bahar şenliklerinde oynayarken
Mavi gömleğini bulaştırıyor, buluta
Yağmurla yıkadığında
Masmavi gömleğe
Elvan kuşak yakışıyor
..
Bir güz ayazında, çıkagelirim belki. Sonbaharın sarı yaprakları sert bir yağmurun ardından hafif toprak kokan havada dans ederken yavaş yavaş, daha önce gençliğin heyecanıyla yürüdüğümüz sokaklarda yürürüm çekingen adımlarımla. İstanbul’un hikayelerini taşırken her bir yaprak, içlerinden biri süzülerek gözlerimin önünde kendi hikayesini anlatır kıvrımlı figürleriyle. Gözlerim her hareketini dikkatle izler. Ders çıkaracağından değil ya.. Yürek bu, kaç hayat görmüş olursa olsun kendine benzeyen, yine bildiğini okuyacaktır. Karşısında dalından yeni kopmuş bir yaprağın rüzgarın eşlik ettiği güzel dansının ardından sevgilinin fırtınalı gözlerini andıran denize düşüşü ve dalgalara karşışarak yitişi son derece somut bir film gibi olsa da, insanın aklı bunu yüreğine iletmekten acizdir. Dermansız bir hastalığa tutulmuşçasına sarılır inandığı gerçeklerine ve bir çocuğun annesine bağlandığı gibi bağlanır. Son derece masum, umarsız, vurdumduymaz ve bir o kadar çaresiz..
..
Ömrümün en uzun yolunu yürüdüm,
En kısa anlarımda.
Kırmızı-sarı kaldırım taşları arasında.
Sayamadığım ya da saymasını öğrenemediğim,
Kaldırım taşları.
Bir, iki, üç.
Ömrümün en uzun yolunu yürüdüm,
..