Gerçekler tarihtedir
Avrupa hep fatihtedir
Siyah beyaz
Sarı lacivert
Sarı kırmızı
Kardeş bugün
Babaları fatih bugün
..
Sari sari saclarina
Kalem gibi kaslarina
Mavi boncuk gozlerine
Vurulmusum sarisinim
Bakmaya ben kiyamadim
Endamina doyamadim
..
Kıvrımlı yolları vardır Anadolu’nun
Her tepeyi çevreden dolaşan, ırmak boyu gidilen
Yolu tozlu, yağmurda toprak kokan misk-i ambere denk olan
Her tepenin ardında bir entarili sevgili bekler
Gelip geçen yol kıvrımlarında yağız delikanlıları
Esen yel gibidir, her tepe geçildikçe fistanı
Fistanı al yeşilli, kalın dudaklı, sarı saçlı
..
Ayçiçeği hasadı neden çokça yağmur gecikmeli olur bilir misiniz?
Aslında yağmurların bile kudretsiz kalıp kurtaramadığı
Bir sevda hikâyesidir bu, çok kimse bilmese de, anlayamasa da;
Ayçiçekleri firar edipte ilk isyan ettiklerinde toprak analarına
Daha bir kaç küçük bebek yaprakken başlar hayranlıkları
İlk göz açımları, ilk gördükleri gök mavideki o altın sarısı sıcağa.
..
yarınlar isterim;
gökler mavi, kuşlar mavi
denizler mavi gözlerin masmavi olsun...
yarınlar beklerim;
güller al, gelincikler al
elmalar al, yanakların al al olsun...
..
Belki de Şemsiyesiz Yürümene Âşık Oldum Senin
Hiç sarışın şiirlerim olmadı benim
Sarı diyince güz
..
Sizlere bir anımı anlatayım. Çok küçüktüm. Mini mini bir ilkokul öğrencisiydim. Saçlarım sarı üzerinde beyaz kurdeleler, gözlerimde gözlük. Arkadaşlarım 'Dört Gööözzz! ' diye alay ederlerdi. Ben de o an gözümden çıkarır cebime saklardım gözlüklerimi.
Doktor ne denli 'Mutaka takacaksın ' dediyse de bir yıldan fazla taktıramadı bana.
Mini mini bir çocuktum dedim ya benden bir yaş büyük, ilkokul ikiye giden bir ablam vardı. Abla olduğu için dediği dedikti. Bana düşen sadece ona uymak olur, onun dediklerine 'Tamam' demek düşerdi.
Minik bir abla işte.. O minik ablaların ne kadar cadı olduklarını aah benim gibi, sessiz, sakin, zavallı ikinci akıllı kızlar bilir.. :))
Annem o gün biz iki kardeşi evde yalnız bırakmıştı. Aklımda kalan anı, evde ablamla yalnız olduğumuz zaman başlıyor.
Sürekli gözlüğümü çıkarıyor, siliyor, tekrar takıyordum. Gözlük takmak bana işkenceydi. Hele de kirpiklerim uzun olduğu için gözlüğümün camına takılıyor, kıvrılıyor, görmemi engelliyor, bu sorun daha da büyüyordu gözümde. Bu sorunumu anneme, babama, ablama söyledim. Annem bir iki 'Tamam olur bakarız. 'dedi. Neyine bakacaktı? O da biliyordu sorunun düzelmeyeceğini. Kirpik benim kirpiğim, gözlüğü de takmak zorundaydım. Ama ablam bana yardımcı olmaya hazırlanıyormuş. Annem çarşıya gidince bana:
..
Her gece sarı lambamın karanlığında kayboluyorum.. Çığlıklar sessizlik üzere geliyor. saatler epey geç Tek sigaram tek hayalim var. Ben diye birşey hiç bir zaman olmadı ki, biz diye birşeyde yok. Gerçek var. Gerçekte senin göbek adın zaten. Yıldızlar üşümüş Ay, Gün ışığından korkuyor. Dört duvara hapsolmuş bir hayattayım adeta. Bir haber yolla mektup olsun. Bir selam gönder sonsuz olsun. Bir resim yolla gözyaşlarımla boğulmasın. Bir ses çıkart. Sessiz çığlık misali.
..
Bir yağmur tanesi gibi akıp gitmek istiyorum,sessiz sakin farkedilmeden bilinmeden kimseye hissetttirmeden… muamma hüzünde kaybolmanın ve bilinmezliğin istenmeyen yanlızlığını yüklendim omuzlarıma, başımda hüzün şarkıları meşk etmekte, ben ise duymamak için kaybolup gitmekteyim benliğimden…adı ya sahradır yada okyanus aranmayan kayıplarımın ve şimdi tam burda bende aranmamak üzere kayboluyorum..sahrayı okyanusa katıp gidiyorum güneşin karanlık yüzünde..bir uçurumun tenhalığını taşıyorum gönlümde ve tutunacak dal varmı diye bakmadan, bakmaya bile tenezzül etmeden çekiyorum beni hayata bağlayan ipleri ve tek tek koparıyorum umutlarım gibi.. zamana inat dolduyorum içimdeki hüzün denizini…..
Kırlarda koşup oynadığım oyunlar geçiyor hatrımdan ve bir soru peydah oluyor düş sahnemde acaba hartım varmı,hatrımı sayan,hatırlandığına inanan bir tek can varmı? …..
Bir gitar kadar içten söylüyorum feryadımı kimse duymasın diye gizliyorum tellerimin arasına hüzün şarkılarını. Cesaretsizliğime esir olmuş bir ben taşıyorum benliğimin sol yanında, bak gördün mü bir yaş daha yaşlandırdı ömür perdemi,biraz daha döküldü ömrüm,küflenmiş perdenin tozları üstüne…
Tozzz…benide kapatsan olmaz mı derinlere? serin de olsa fark etmez zaten ıslak gözlerim,korkma buz tutmaz düşlerim..rütübetlenmiş gönlümü böyle temizleyeceğim sana söz veriyorum ama ne olur birkere de olsa gizle beni,sakla beni benden,ben bile görmeden...
..
Gözlerini kapatınca gelirdi sonbahar, sessizce usul usul
Gözyaşlarınla dökülürdü yapraklar sarı sarı, ağaçlar yoksul
Hani bir veda vardıya ta derinde ta içten, senden
Bir gidişin vardı sessiz yüreğimde yalnızlık, arkana bakmadan
Ufukta bir sonbahar sarı, yorgun, sensiz ve yalnız
Notaları ayrılık, melodisi hüzün ve bestesi gözyaşım.
Gece soğuk, ısıtmayan sobamın etrafında seni düşünüyorum
..
Biliyordum bir gün,mutlaka ama mutlaka olacaktı. Yoksa insan hiç yaşamadığı, hiç bir anısının olmadığı, kaldırımlarına kusmadığı, caddelerinde iki volta atmadığı, öyle arada bir içinden gelip geçtiği bir şehri böyle sevebilir mi? Yani sırf Orhan Veli’ yi seviyorum diye. Rakıyı ve İspanyol meyhanesini Timur Selçuk’ un. -ki kararmış tahta masadır orda sevdiğim meyhanenin ismi değil-
İşte öyle sevdim uzaktan uzağa İstanbul’u. Uzaktan uzağa gezindim akşamları Çamlıca sırtlarında.
O farkında değildi..
Sense İstanbul’un sarı saçlı haliydin,mavi gözlü hali, kadın haliydin. En deli dolu, en cıvıl cıvıl... Keşke derdin- İstanbul’da olsaydın- ki düşünüyorum da şimdi, yeter miydi acaba Sarayburnu’nda ay ışığında sarılmalar, sevişmeler sonsuza kadar? Yoksa kanserli bir hastanın son anlarında verilip ömrünü sadece bir an uzatan bir ilaç etkisi mi yaratırdı aynı mekanda olmamız? İnan hiç bilmiyorum.
Sarı saçlı haliydin İstanbulun, mavi gözlü hali.
..
Güller İrem bahcelerinin kırlarında, çayırlarda, gezip dururlarmış. Ne toprakla didişir,ne çakılla cebelleşirlermiş.Şarkılar söyler, letafetlerini sergiler ve mutlu şekilde yaşarlarmış. Bir gün aralarında güzelik yarışması düzenlemeye kara verirler ve yarışı başlatırlar. Mor güller kokusunu, sarı güller şarkısını, kırmızı güller de öyküsünü sergilerler.. sergilerler sergilemeye ama, ne kırmızı gülün bülbül, aşkı ne sarı gülün gönülerdeki köşkü tatmin etmez jüriyi son yarışmacı zemheri gülü girer ve kokularını salar. Oradakiler öyle bir etkilenir, öyle bir etkilenirki,.Pembe gülün yanakları heycandan kızarır, beyaz gül şaşkınlıktan kirec gibi bembeyaz kesilir ve gonca gülde açmadan öylece hareketsiz bekler. Jüri başkanı. Aslında senin hiç kokun yok, bunu nereden aldın diye sorar. Kaçamak cevaplarla jüriyi inandıramıyan zemheri gülü sonunda gerceği itiraf ederek ANNEM den der. Kokunun etkisiyle kendinden geçen jüri, anne gülü bulmaya karar verir. Mekanına gittiklerinde kokusuz kalan
anne gül yeni kokular bulmak için toprağın derinliklerine daldığını öğrenirlerler. Bu güzel kokunun hasretine dayanamayan güllerde damarlarını toprağın derinliklerine salmaya karar verirler ve oğünden sonra mekanları toprak olur.Anne kokusu için toprağa girmeyi dahi göze alan güllerde, anneler tarafından kutsallaştırılarak türkülerde hasretin, öykülere cennetin ve şarkılarda muhabetin sembolü olarak yıllarca söyleyip durmuşlardır.
Ana dolu efsaneleri ismli eserimden alınmıştır
Yıldırım Öğretmen
Gülleri değilsede, güleryüzlü insanların bol olduğu Gaziantep'ten sevgiler ve selamlar
..
Sarı çizmeliydi,
Ama Mehmet Ağa değildi.
Zaten olamazdı ki;
Her sarı çizmeli, Mehmet Ağa olsa...
İyi şiir yazardı,
Ayıptır söylemesi.
..
sarı sarı saçların var
türlü türlü suçların var
hele birde yürek delen
zeytin gibi gözlerin var
can alıcı bakışların
yürek yakan sözlerin var
aklımı başımdan alan
..
BEN BU GÜN SARIYIM
İçim bir tuhaf. Sarı bir hüzünle akıyorum. İyi ki böyle akıyorum. Sarı, güneş rengidir. Ve ben, sarıyı da seviyorum. Her renk, yerine - zamanına göre gerekiyor. Ben bu gün sarıyım.
Dışarıda bir ilkbahar, alayla gülümsüyor. Zemherideyiz oysa. Yani Ocak ayı. Pencereden baktığımda, renklerin birbirine karıştığını. Kucak-kucağa dansettiklerini seyrediyorum. Sonbahar kırmızısı, tonlarca sarı ve yeşil. Harika bir senfoni. Evet o sesleri duyabilenler için, gerçek bir senfoni.
Ben bu gün sarıyım. İçimde bir çağlayan, gözlerime vuruyor. Yanağımdan süzülen mağma, gamzemi eritiyor sanki. Ayırımında olmaksızın, yumruklarımı sıkmış buldum kendimi, gökyüzünü seyrederken.
Ben bu gün sarıyım. O kadar çok nedeni var ki…Bir bitiş ve başlangıç kapıları açık önümde. İki küçük kuşumu bırakıyorum. Öyle gerekiyor. Olmuyor, dış etkenler, kişiliklerin çatışması. Küçük bebeğimi düşününce, burkuluyor içim. Onu bu kadar çok seveceğimi, hiç düşünemezdim. Ama olmuyor işte, olmuyor.
Ben bu gün sarıyım. Diğer küçük kuşumun özgür olması gerekiyor. Her ne kadar, içimdeki fırtınaları bilmese de. Benim bencil, acımasız olduğumu sansa da. Onun için korkularımın, endişelerimin, üzüntülerimin olduğunu anlamasa da. Kal gitme, ya da tamam ben gitmiyorum dememi beklese de. Onun, hayatın içinde, özgür olması, birçok şeyin değerini bilmesi gerekiyor.
Ben bu gün sarıyım. Bilinmeyen bir yeni var önümde. Hiç tadılmamış, yaşanılmamışlığın tedirgin, bir o kadar da çekici heyecanı. Bir nokta ve büyük harf gibi basit değil. Hiçbir şey basit değil zaten hayatımda. İyi ki değil. Zorla çekip almak, sanki yasak bir zevk gibi. Acımasız – alabildiğine güzel.
..
gece biter
dışarıda kalanlar
aşkımın cesedi
hasta ruhum
ne varsa gider
ben bir ten
'kalırım geride'
..
Sarı kırmızı rengine
Bu futbolun derdine
Aslanım senin sevgine
Canımı feda etmez miyim
Senden önce tutuşurum derbine
Hayatımın yarısı türbünde
..
Deniz, kum ve güneş.
Sabahın keyfiyeti.
Günün alışılmadık umursamazlığı.
Ve senin gözlerin.
Gecenin karanlığı gözlerin.
Her şeyim benim.
Deniz mavi,
..
Yeşil bostan tarlası
Kızı vermez babası
Göz kırpar işmar eder
Baskın çıktı anası
Sarı kavun dilimi
Yarim tutma elimi
..