Mübaşir, bu sesle bana haykırmıştı.
“Sanık Ayağa Kalk! ...”
Ve ben, hepinizin çok iyi bildiği,
Benim için binlercenizin hayal kurduğu,
O büyük İSTANBUL şehriyim.
Şimdi bir, sanık sandalyesindeyim.
Bir suçlu gibi yargılayacaklar, beni; İstanbul’u
Ben, bana İstanbul’a yakışan ihtişamımla,
Şimdi dimdik duruyorum, yargıcın karşısında,
Okunuyor yüzüme, kimliğim ve suçum,
1453’te doğmuşum,
Dini islam...
...
Suçum: Uyuşturucu kullananlara, hatta alıp satanlara,
Rüşvetçilere, dolandırıcılara, hırsızlara,
Kumarbazlara, yankesicilere, zinaya,
Fuhuşa, gaspa ve soygunculara ve...
Yardım ve yataklık yapmakmış,
Meğer bütün kötü huy ve ahlâklılara da,
Bağrımda besleyip; kucak açıyormuşum onlara,
Namerdim. Kendi namıma bir şey yaparsam,
Çıkıp söylesinler. Tek bir kuruş kimden ne aldıysam,
Oysa, daha dün akşamdı, yargıç beyle...
Beraber sohbet etmiştik, loş ışıklı gece kulubünün,
Sessiz, sakin kuytu bir köşesinde,
Sohbetimizin ilerlediği bir anda, yargıç bey.
Gel be İstanbul! Seninle bir poker oynayalım.
Yada tavla, bezik, briç, konken, okey
Diyerek, beni oyuna davet etmişti.
Hangi oyunu oynarsak oynayalım.
Hepsinde de ben mağlûp oluyordum.
Sonrada bana, ukalâ ukalâ bakarak,
Sende hiçbir şey bilmiyormuşsun, be birader diyerek,
Hatta, benimle de alay etmişti.
Bilmeyende seni kumarbaz sanır demişti.
İşte, daha dün akşam gördü halimi,
Benim hiçbir oyundan, bir şey bilmediğimi,
Yargılanıyorum işte, her türlü dalaverelerle,
Oysa şimdi, o yargılayan, ben yargılanan,
İki kıt'aya sevgiyle kucak açmış olan,
Asil ve soylu bir şehir olan, İstanbul’um.
Şimdide bir sanık sandalyesinde,
Tanıklarım kim mi?
Hiç sormayın ayyaş rahip,
Yosma esma, çekici Zehra, porno talip,
Baba dilaver, garip nonoş ve entel galip,
Şimdi hepiside benim aleyhimde tanıklık yapacaklar.
Lehimde konuşmaya kimse gelmemiş de aslında.
Bir öğrenci, bir asker ve bir köylü mahkeme kararıyla,
Zorla alıkonulmuşlar, mahkeme salonunda,
Beni savunanlarda, yargılayanlarda,
Biliyorlar benim pırlanta gibi temiz olduğumu,
Çünkü, daha dün akşam oynadığımız her oyunu,
Kaybetmiştim; hiç bilmediğim için.
Acaba yargıç bey, şimdi hangi vicdanla,
Yargıladıktan sonra, ceza verecektir bana?
Benim suçsuzluğum için, sizler şahit olun.
Neredesiniz? Süleymaniye, Eyüp, Fatih, Ayasofya,
Haydi hep beraber, benim suçsuz olduğumu haykırın.
Haykırın, ezan sesleri gibi, her tarafa,
Şahit olun, benim suçsuz olduğuma,
Ama nafile, karar alındı ve suçlu bulundum.
Şimdi de cezamı çekmeye gidiyorum.
Şu anda sanık sandalyesinde oturan beni; yani “İstanbul’u”
Şehir dışına sürmekmiş, en uygunu,
Tâbi ki haklılar, beyefendiler kararlarında,
Çünkü bu kadar kötülük ve bataklık içinde,
Ben yılların verdiği azamet ve heybetle,
Haykırıyorum ki, suçsuzum ve temizim diye,
Oysa beni yargılayanları, daha dün akşam gördüm.
Beyoğlu sokaklarında, Vatan ve İstiklâl Caddelerinde,
Boyunlarına kadar batmışlar, pislik içinde,
Yaşatırlar mı hiç seni İstanbul? Böyle bir yerde.
Elbette cezan sürgün olacak, yaban ellere,
Görüyorsun geleceğin bile bırakılmış şimdi yaban ellere,
Boşuna çırpınma herşeyi onlara bırakıp, çek git.
Yeter sana bu şan, şeref ve bu şöhret,
Bırak şerefsizlerin olsun, senin olan taşın ve toprağın,
Eminim ki, Ey yüce hünkâr İstanbul!
Yeter sana, şerefliler içinde adına dikilmiş bir mezar taşın.
KARS
Cahit PehlivanKayıt Tarihi : 29.8.2005 22:29:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Harikasınız..
İnanın boğazıma bir şeyler tıkandı...
Hıçkırmamak için kendimi zor tuttum..
Bu kadar üzerinde oyun oynanan şehir...
Bu kadar gözlerin nazarı olduğu şehir
Bu kadar salyanın aktığı şehir
Kedi gibi ciğere bakan gözlere mazhar olan şehir
Fatih'in İstanbul'u O Her Zaman Türkündür ve
Türk kalacaktır...
Kaleminiz yüreğiniz dert görmesin...
Kutlarım...
Selamlar..
Oysa beni yargılayanları, daha dün akşam gördüm.
Beyoğlu sokaklarında, Vatan ve İstiklal caddelerinde,
Boyunlarına kadar batmışlar, pislik içinde,
Yaşatırlar mı hiç? Seni İstanbul, böyle bir yerde.
Elbette cezan sürgün olacak, yaban ellere,
Görüyorsun geleceğin bile bırakılmış şimdi yaban ellere,
Boşuna çırpınma herşeyi onlara bırakıp, çek git.
Yeter sana bu şan, şeref ve bu şöhret,
Bırak şerefsizlerin olsun, senin olan taşın ve toprağın,
Eminim ki, Ey yüce hünkar, İstanbul,
Yeter sana, şerefliler içinde adına dikilmiş bir mezar taşın.
SAYGILAR....
Münevver DÜVER
TÜM YORUMLAR (4)