Ben kendi mahkememin hem sanığı hem tanığı,
Her fotoğraf karesi, delilimin bir tuzağı.
Gülüşün, o sağır yargıcın vicdan tokmağı,
Bu ömür, hükmümün sonsuza dek yasağı.
Sen başka şehirlerde mutlulukla yanarken,
Ben bu odanın tavanındaki çatlak gibiyken,
Her kahkahanla biraz daha derine batarken,
Ruhum bir böcek gibi kabuğunu terk ederken.
Aşk dedikleri, içimde büyüyen bir urganmış,
Yokluğunla beslenen o dipsiz isyanmış.
Her bir karen, boynuma vurulan bir fermanmış,
Bu hükmün ne bir avukatı ne de dermanıymış.
Viyana’da adımladığın bir kaldırım olsaydım,
Ya Paris’te camına konan o buğu olsaydım,
Elini sürdüğünde kaybolup da yok olsaydım,
Bu etten, bu utançtan, bu candan kurtulsaydım.
Ben küf kokan, okunmamış o eski kütüphane,
Sense o rafta ışıldayan biricik dürdane.
Her bir sayfan bir umut, her cümlen bir efsane,
Dokunulmaz, uzaktan sevilen bir şahane.
Ey Nâ-çâr, çek son kareyi, bitir artık bu derdi,
Bırak da hiçlik son sözü, son hükmünü verdi.
Ben o parlak kâğıdın görünmeyen lifleriyim,
Varlığı, senin elinle yok sayılmış biriyim
Kayıt Tarihi : 14.6.2025 00:15:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!