'Yürek nedir? Bilene yürek Allah'ın evidir. Öyleyse bu yürek en canlı renklerle döşenmeli, en vurucu seslerle kuşanmalı, en yüce sevgilerle beslenmelidir. Göz nedir? Göz, bilene bir Allah çırasıdır. Bu göz yalanın, yanlışın en kalın zırhlarını delip gerçek güzele, bakî olan güzele ulaşabilmelidir. Sevgi nedir? Sevgi, ezelden ebede doğru akıp giden kutsal bir mayadır, hayatın en büyük sırrıdır... Dağların sultanı olmak, kervanlar bozmak ve şu üç günlük ömür için sık sık ihtirasın, kara kinin kılıncını çekip bu mayayı bulandırmamak, bu sırrı yozlaştırmamak gerek. Sevgilerin vatanı yürek, Allah'ın evi olan yüreklerin ışığıysa sevgidir.' (Bahaettin Karakoç'la Mülakat, Yeni Düşünce, 15 Ağustos 1981. Sayı 5. Sayfa: 30)
• • •
'Şairliğim her zaman renkli bir çile yumağı yaptı beni. İçimdeki ateşi körükleyip durdu gece-gündüz. Dağlarla, kurtlarla, kuşlarla konuşturdu beni. Rüzgarda dirildim, suda arınıp boy attım, toprakta sümbül sümbül çoğaldım, yalnızlığımın kabuğunda gizlenen bir değişik kainattır içim benim.' (Karakoç'la Bir Konuşma, A. Aygün, Doğuş Edebiyat, Mart 1983. Sayı: 12. Sayfa: 29)
• • •
..
Neden rahatsız oldu birileri,
Yazdıklarımla aldım hep tepkileri.
Söyleyin namussuzların bekçileri,
Hak ettim mi ben bu eleştirileri.
Benim yaşadıklarımı biliyor musunuz,
Bilmiyorsunuz da neden eleştiriyorsunuz.
..
KAPADOKYA ŞİİR ŞÖLENİ
Geçtiğimiz hafta sonu (Cuma-Cumartesi ve Pazar günü) Kapadokya Şiir Şöleni’ne katılmak üzere Nevşehir’e gittik. Periler Ülkesi’nde Peri Kızının düğünü vardı. Düğün muhteşem geçti. Mükemmel bir organizasyonda buluştuk. Kültür sanat adına unutulmaz bir etkinlikti, üç günü dolu dolu yaşadık.
Şair arkadaşları ona; “Peri Kızı” lakabını takmışlardı, şüphesiz ki bu lakap ona çok yakışıyor. Kapadokya Şairler ve Yazarlar Birliği ve Ürgüp FM ‘in Yönetim Kurulu Başkanı, Şair Yazar Ayşe Paslanmaz’dan söz ediyoruz. Nevşehir’in tanıtımında büyük emekleri olan bu hanım kız, peri ülkesinin prensesi gibi unutulmaz etkinliklerin altına imzasını gururla atıyor.
..
Çoğunluk, bir şey işletip derisine,
Atfediyor, bir de ölüsüne, dirisine.
En mahrem yerinde, komik bir resim,
Ressam olmak varken, kağıt olmak niye?
Ey ahmak, o sanat, senin değil senin,
Böbürlenip kargalar gibi gezersin.
Sen, sade acı çekip, para verensin.
..
-Merhaba şiire gönül veren dostlarım. Mualesef Edebiyatımızda anlam ve dil, sanat uğruna feda edilmektedir..Asıl görevi; gerçeği belirtmek olan düşünceler bir çok karmaşa içerisinde kaybolup gitmektedir...
Günümüz edebiyat eserlerinde bazı şair ve müelliflerimizin, hele hele serbest ölçüde yazılan ki; (bunlar bile hece ölçeğinin yumuşatılmış halidir) şiirlerde: Sanat ve süs göstermek temel amaç sayıldığından, sözün vucut yapısı olması gereken - Anlam: Pek çok serbest şiirlerde olduğu gibi, satılık elbiseyi göstermek için kullanılan cansız mankenleri andırmaktadır..
Anlatımda mecaz, aşırı derecede kullanıldığından, şiir doğal güzellikten yoksun ve gerçeklikten uzak kalmaktadır..Bize gerekli olan, Edebiyatımızı (Söz: Açıklığıyla herkesin anladığı ve anlamının gerçekliğiyle seçkin kişilerin beğendiği) sözdür tanımının içine oturtmaktır..Bu ise; Şiirin anlaşılabilinir bir dille, yani; konuşulan dilin şiirde kullanılmasıyla, aynı zamanda, kulağa ve göze hoş gelen, bir tertiple yazılmasıyla elde edilir..
Eserlerimizi gerçeğin düşmanı olan, doğallıktan nefret eden, devrik cümlelere ivme kazandıran, abartma ve kapalılık, gereksiz imgelere boğan kusurlardan kurtaracak olan vasıta konuşulan dilin yazı dili olarak kullanılmasıdır.. Kalıcı ve en güzel eserler halkın çoğunluluğunun kullandığı ve konuşabildiği dille yazılan eserlerdir..Konuşma dili yazı dili olmadığı sürece; günü kotarıp, o an için güzel olduğunu kanıtlasa dahi şiir, mualesef bir zaman sonra unutulmaya vede yok olmaya mahkumdur..
..
Insan izledigi bir yol bakip seyrettigi bir hal katildigi bir durum katki sundugu bir eylem yordugu bir mantik yoruldugu bir soru zorlandigi bir sorun paylastigi bir duyum ortak oldugu bir duygu birlikte yürüttügü bir fikir derinliginde dolastigi paydas bir düsünce tanik oldugu bir adalet gözlemleyip dinledigi yazi cizgi söz seyir siyaset yahut sanat araciligiyla hayati yükleyip tasiyan dal ve kollara ilgi duyup kendindeki yatkin yetenegi uyandirabilir elbette…
Fakat kisinin kendi özgün zenginligine ait olan yatkinligindaki hayati degerlerin ortaya cikmasina herhangi bir sebeple aracilik eden hicbir özne olay veya nesne, sebep olup ortaya cikan baskasina ait kisisel veya toplumsal zenginligin hayatta islerlik veya deger karsiligini bulmada yönlendirip yönetme PATRON SULTASI hakkina sahip degildir.
Bu yüzden cokca övülerek, sonunda övgü sinirini ve kayitsiz kaybolmalar seceresini amansiz basibozuklugun teslimatina birakan BASKASININ KALIBINDA kendini var etmeye cabalayip cirpinmak, sözün bittigi, sazin sustugu, salonun bosaldigi, isiklarin söndügü, resmin muglaklastigi, cizginin haddi astigi, yetkinin kontrolden ciktigi, yolun saptigi, kalabaligin azdigi, gürültünün kudurdugu, iradenin zorbalastigi, sorumlulugun soytarilastigi, sevginin sinsilestigi, egitimin ahmaklastigi, ahlakin cürüdügü, toplumun cöktügü, gecimin sefaletlestigi, huzurun sapkinlastigi, siyasetin sirketlestigi, inancin kusku köhnesine özenip bezendirildigi….insanligin öldügü keyfi kutsanmalari kandirip doyurmakla kendini sahasinda TANRILASTIRANLARIN esaret cerezcisi durumunu giyer bürünür….
Yani siir sanat siyaset egitim güvenlik edep ahlak bilgi yol sevgi baris özgürlük adalet devlet millet veya insanlik; son sözünü en meshur olan ve en yakinlik duyulan her kim olursa olsuna sabitleyip mühürlemisse, sürekli özden kopuk devamsizligiyla pörsüyüp büzülen hayata son vermelerin ölüm fermanini cikartmiscasina her söylenecek sözü, yaziyi,tavri, tutumu, davranisi, söylemi, eylemi, karari tutsak alip esir edici keyfiyete tanrilastirilmisligin müsadesi olmaksizin ve hep o tutsakliga benzemeye mutlak özen gösteren ÜRETIMSIZ TÜKENISLERi ören veran eder insana.
Kendileri de (övüldükce alanlarinda tanrilastirildiklarina hic itirazi olmayan) DISTAN CEVRiMLI tükenmisligin esareti kapsaminda özgün gelisimini toplumsal topragindan sagliyormus gibi `Numara` cekmenin ötesine gecemeyerek hayran olmanin cevrimcisi fazlaina gitmeyen NECIP-NAZIM Edebiyat`ta ne idiyse, Siyasette Menderes, idarede ve Güvenlikte Natoculuk, Egitimde Yuro-amerikan Asosyalligi, Ekonomide borc girtlak batakcisi ithalata bagimli iflasci kumarhane, Sine-tiyatralda Ceri lewis ve Terminatör kivrimli lüküs hayat, Mimaride öldürücü korkunc carpikliktan insaninin ölüsü üstüne kepip outran trafik canavarli talan mülklü tarumar, resimde müzikte her sarhosluktan siddet ve gerilim manyagi asklasma bagirip bögüren afyon aranjman, kültürde inancta ahlakta huzurda güvende MUTLAK DISA BAGIMLILIKTAN imdat medet uman yilmis yozlasmis ayrismis böünmüs egimli soygun sömürü isgal kusatmaciligi..
Kayitsiz sartsiz kendi iradesini özgüvenini birikimini gelisimini üretkenligini kararliligini benligini aklini vicdanini secimini farkini hayalini sorgusunu yükümlülügünü varligini duygusunu düsüncesini katilimciligini katmadan, tüm hayati söz ve yetki sahipliligine evvelinden sonraya sürekli ve hayata deger tarafi devrederek tükenen yakinlik duyup hayran olma tanrilasmasini cökertip oturttugu sebebiyle her gelen hic kendi kisi farkini koymaksizin Nazim Necip gibi siir yazmayi kendi kendinde parsel parsel putlastirip kabizlasti…Nazim –Necipten sonra gelenler daha sonra gelenlere, daha daha sonra gelenlerse, simdi bu siraladigim satirlara kudurmus azmiscasina DOGMA hir gürleyici öfkeler kusup `hep ben sana mecburum`dan Atilla ilhanlik veya Yagmurcu Nurullah Ataclamalik veye lamdada titreyen alevli Abdurrahman Karakocluk veya baska bire bir birbirine benzesik devredilenlerden kendi kendileriyle yüzlesememeyi devralan milliyetcilik ve sosyalilik körükleyip köpürdetmekteler eskisinden beter halen.
Onlarin tükendikce siir egitim siyaset inanc güven özgüven sanat söz saz ahlak onur irade sorumluluk özgürlük sevgi saygi emek üretim paylasim kabizlastirmalarini sapa saglama alma yövmiyeciliginden sosyallik milliyetcilik kültür dil din devlet millet alip satmaktalar firsati bastan beri kollayan talan yikim tarumar soygun isgal ve sömürü üretip yayan mevcut duruma hakim ve hükm sahibi PATRONTANRILAR…
..
Sarıkaya Şairler-Yazarlar Derneği’nin şiir etkinliğine katıldık. Dernek başkanı Kelami Akdemir kardeşimizi yalnız bırakmamak ve ilimize gelen şair ve yazarları gereğince ağırlamak üzere Sarıkaya’da bizlerin de bulunması gerekiyordu.
30’un üzerinde şair, yazar ve yorumcunun katıldığı bu güzel etkinlik Sarıkaya ilçemizin tanıtımına da şüphesiz ki, büyük bir katkı sağlayacaktır. O açıdan bu tür etkinlikleri önemsiyoruz. İl ve ilçe yöneticilerinin de ciddiye almasını istiyoruz.
Sarıkaya Şairler-Yazarlar Derneği olarak başta başkan Kelami Akdemir olmak üzere yönetim kurulundan Osman Aksoy ve Kâşif Kani Ertürk kardeşimi canı gönülden kutluyorum. Programa emeklerini, yüreklerini ve alın terlerini katmışlardı. Tatlı, hoş, samimi çabalarını-gayretlerini gördük, oldukça da mutlu olduk. Sağ olsunlar, Var olsunlar.
Sarıkaya Şiir Şölenine değişik illerden gelen şairler: Secaattin Öztürk, Hayrettin İvgin, Rafet Çakır, Hilmi Can, Ayşe Paslanmaz, Yılmaz Gül, Fatma Çetin Kabadayı, Şerife Badısaba, Hayrünnisa Şenel, Yavuz Kayacık, Ahmet Tığlı, Yeter Bektaş, Songül Özgün, Mücella Pekdemir, Mehmet Metin Baş, Arif Baran, Ünal Kar, Coşkun Mutlu, Murat Erdoğan, Bilal Yılmaz, Baran Çetin, Durak Turan Düz, Emel Rabia Gündoğdu, Osman Yüksel, Ahmet Şahinoğlu, Ahmet Divriklioğlu ve diğer konuklara ilimize hoş geldiniz diyor, katılımlarından dolayı teşekkür ediyoruz.
Sarıkaya şiir etkinliği sazla-sözün birleştiği, şiir dostlarının bir araya geldiği güzel bir program oldu. Otantik ortamlarda yöresel yemeklerin sunulduğu, şiir şöleninde okunan güzel şiirler Sarıkayalılara hoşça vakit geçirdi. Birlik ve beraberlik içinde, Milli ve manevi duyguların dile getirilmesine vesile oldu.
ŞÖLEN BAHANE TANITIM ŞAHANE
..
25.02.13 Pazartesi
Bugün neşeliyim oldukça. Pazartesileri erken kalkmama sebep olan oğlum Yunus mutlu ediyor beni. Onun arabanın arka koltuğunda Kuran sayfasını ezberleme gayreti büyük bir feyz kaynağı benim için. Onu bıraktım dershanenin kapısında. Sarığını sarmamı istedi. Yaptım. Beğenmedi. Hocan sarar ‘dedim. Yatakhanenin kapısını açamadı. Sınıfını getirdim bıraktım onu. Öptüm.
Anneme gittim. Kaptı kilitli. Cama tıklattım. ‘Kapı kilitli’ dedim. Halama emretti açması için. Açamadı halam. Alttan anahtarı verdi bana. Kazağı verdim. Annem beğenmedi. Halamı unutmuştum. ‘Ona ver ‘dedim’ beğenmiyorsan’. Vermek istemedi ‘giymez ‘dedi. Halam gönüllü olmaktan kaçınıyor,ondan korkuyor besbelli. ‘Karda giyilir’ o dedi ‘çok kalın’. Meyve yedim. Biraz internete girdim. Günlükleri yayınladım. Sonra ayrıldım halam camdan el sallıyor. Geri gelip karşılık verdim. Anamın umurunda değil.
Dernek kurmalıyım. Gençliğin sahipsiz olduğu bu ortamda bir gençlik derneği. Bengisu sanat düşünce ve irfan mektebi. Adı bu olacak. İçinde sanat,kültür,bilim ve eğitimle haşır haşır neşir olacakları bir dernek.
Yetenekli gençleri toparlamalıyım etrafıma. Fen Lisesinden, İmam-Hatip Lisesinden, İzmit Lisesinden ve yayınladığım İlim dergisi yazar çevresinden…
..
Evet sözdür, yasadigi hayatin birikimlerinden eleyip süzüp gözlemledigikleriyle kisisel varligini katan ve katki sunan büyümüs gelismisligin, bütün anlam icerik öznel nesnel deger ve kavramlariyla özbenligini karakterlesmeye dair edep yahut edebiyat önce söz, sonra INSANDIR…
Sözle baslar sözle biter sevgi saygi hak hukuk bilinc bellek yol yöntem yordam egitim inanc fikir düsünce ahlak irade aliskanlik cesaret söylem eylem kültür güven paylasim emek üretim yurt yuva huzur saglik yahut tersi, kin nefret garez yagma sömürü yalan talan sahtekarlik riyakarlik fitne fuhus furya hirs ihtiras tarumar tehdit saldiri kusatma isgal nefret soygun sefalet yozlasma eziyet tecavüz haksizlik hukuksuzluk bencillik gaddarlik maraz ve yikim INSAN degerliligi veya INSANLIK DISI MAHLUKLUK..
Bu yüzden sanatin bütün dallari ve siyaset edebiyat egitim bilim ekonomi teknoloji felsefe inanc ulasim iletisim dünyasi topraginda agaclarin arabalarin yollarin evlerin binalarin daglarin denizlerin derelerin tepelerin ortakca durdugu hayat zenginliginin sorumlulugunu en az kendi varligi degeriyle yüklnip tasirken, ayni zamanda sokaginin mahlesinin ilinin bölgesinin toplumunun aklinin fikrinin ahlakinin adaletinin iradesinin gözünün gönlünün davranisinin düsüncesinin tariminin topraginin kültürünün özünün itibarinin hakkinin hukukunun huzurunun dirliginin tarihinin dilinin dününün yarininin insanliginin ve dünyasinin da ayni degerde sahiplenip sorumlulugunu tasimalidir.
Yoksa nasil olsa önüne ne gelirse caresizliginin kulluk köleligine depesinden asagi dikip hic tereddütsüz midesine indiriyor yaklasimindan haram hrsiz soygun vurgun sömürü yagma yikim kazancina ortak haydut ve kahpeligin ASKi MEMNU`sunu bütün toplumsal cöküslere dondurup buzullastiran keyfibuyruklugun hic degismeyen kahir ve küfür malzemesi olarak yapistigi yerde defin receteligine yazilir bozulur sohbetsiz toplumsuz suskunlugu bagirip cagiran edep edebiyat ve söz…
Kisik kurak köhne ve körükörüne siddeti nefreti ayrismayi bozulmayi AV NIYETIYLE güttügü toplumsuzluga köpürüp kusa kusa, bütün bulasmis kalemlerin en ön safta ekranda veya sayfada servislesmis dekorculuk yaptigini alismis afyonlasmis damar tikanikligindan yazan cizen yapan imar veya imal edenler, olusturduklari mükemmel sekilciligin kendinden öncesini devralip kendinden sonrasini kendine kapatip kusatan zangur zungur zirvaciliktan beyin ve beden cerahatciligi yaparlar.
Bu yüzden cok tüketilenler arasinda olmaya bütün maharetini ve mahramiyetini teslim ederek kendine kutsanmis TANRICILIK ayari cekenlerin ön kapak ünlüleriyle sinema sanat moda müzik siyaset ekonomi resim mimari ilim bilim borsa egitim spor saglik tarikat gida türlü INSAN SEKTÖRCÜÜGÜ, hayatina uyusturarak müdahale ettikleri toplumun hangi harabeye yerlesip icinden cikamayacagi yenilmislik yitiklik kopukluk caresizlik talan tecavüz sömürü soygun yikim yozlastirmalara ugramisligini hic mi hic umursayip gaileye almaksizin, yani soyup sömürüp ezip bozduguyla birakan karli kszancin disinda hicbir sonraki insanlik ölümünün zerrece derdi cabasinda olmayan sorumsuzlugun daniskasini yaparken,ayati birbirinden bölüp parcalayip ayirip koparip kaliplara sokarak iliskisi iletisimi olmamanin sekilciligini suretlenip, Ask, Sevgi, Adalet, Yurt, Özlem, Baris, Demokrasi gibi karsiligi hic kendilerinde bulunmayan anlam deger ve kavramlari hic kimselere birakmaksizin örseleyip kurcalayip yipranmis yozunmus harabeligin calismaz islemez haline koyarlar.
Sonra da gida teknisyenleri bir taraftan sifa doktorcuklari diger taraftan tarikat din tezgahtarcilari her taraftan cinsel güc artirimcilari yandan kenardan ot cöp fal …kim kimi niye hangi dere kenarinda hangi bicakla nasil ve kimse görmeden everme bosama sabah aksamci salon kesmekescileri kiyidan köseden evet hayir tekkarar acik oturtma orturumculari en derin karanliktan fenerden trafodan….`siz sakin ha yerinizden kimildamayin, gömülün yayilin devrilin ayilin bayilin biz sizin hayatinizi sizin icin yasar size diledigini kiyakta tabut servis ederiz ` saglik ilim fen tip teknoloji edep sanat veya edebiyetciligi yikar yosar her kustugunu tereddütsüz tüketmekten baska caresizlige kalakalmis olan topluma.
..
Bu nasıl iş nasıl nasıl olay
İnancıyla eder alay
Sanatçıymış işi kolay
Alışamadık harbiye
Alamadık bir terbiye
Kaçıklığın adı sanat
..
44. SANAT YILI KUTLAMA PROGRAMIMA DAVETLİMSİNİZ...
Merhaba: Saygılar, sevgiler, selamlar size gönül dostlarım. Türk dünyası kültürüne katkı sağlayabilmek için Allah'ın izniyle 44. yıldır edebiyatın her dalında kültür ve sanatımı icra etmeye çalışıyorum. Gönlüm sizlerle beraber olduğu içinde: 2015 yılı- 26- Aralık Cumartesi günü saat:12 den, 17 kadar devam edecek şiir ve müzik programıma Kalem tutan elleri, Doğru konuşan dilleri, Seven gönülleri davet ediyorum. Zekice Kültür ve Sanat evim sizler için vardır. Bu günüme davetlimsiniz.
Basın camiasındaki arkadaşlarımı da bu günü birlik programıma davet ediyorum. Gül şehrimde ulusal veya yöresel basın görevini sürdürenlerin içinde Zekice kültür ve sanat evimi görmeyenler, veya bilmeyenler olabilir. Bu onlar içinde bir fırsattır. 44 Yıllık binlerce arşivi merak eden herkese açıktır. Şairleri, yazarları, ozanları tanıma ve dinleme fırsatı bulacaklar. Sözün kısası görsel ve yazılı basını da davet ediyorum.
Göller bölgesindeki şairlerimiz günü birlik programıma rahatlıkla gelip, sonunda da dönebilirler. Bu günün duygularını şiirlerime yansıtmaya çalıştım. Zekice kültür ve sanat evi Isparta da Işık kent mahallesinde, Melek evleri karşısında 5726 sokakta no. 3 de 1. kattadır. Bölgeden gelen şair ve yazarlarımızı bindikleri otobüsler şehir merkezine ulaştırır. Belediye iş hanı önünden çeyrek kala,çeyrek geçe 17 numaralı Gölyaş halk otobüsüne binince 14 nolu otobüs durağında inince olgun evlerini, sokak numarasını görünce ulaşabilirler. Katılmak isteyenler [email protected] tel: 05063449909 mesajla bildirebilirler.
..
Bana enteresan gelen ilk şey Mevlevihane’nin konumu oldu. Beyoğlu gibi alabildiğine kozmopolit ve karmaşanın ortasında olan ufak ama görkemli bir kapıdan girerek algınızı yüz seksen derece değişimini sağlayan bir yapının orada bulunması bile bence başlı başına bir mucize. Belki yüzlerce kez önünden geçmeme rağmen oradaki yapının farkında olmamak beni üzdü. Bu benim algımın zayıflığı olabilir fakat öyle bir kültür hazinesinin varlığının bilinmesini sağlamakta yetkililerin görevidir diye düşünüyorum.
Mevlevihane’nin giriş kapısında derin bir sanatsal anlayış, gösterişsiz bir vakar, sadelikle zenginliğin içe içe geçtiği mimari bir yapı gözüme çarptı. Hat sanatı tuğra ve iki tarafa işlenmiş kitabeler, kemerin üzerindeki âlem çok estetik duruyordu. Sultan II Mahmud tarafından yaptırılmış olduğunu zannediyorum çünkü kapıda onun tuğrası vardı. Mevlevihane’nin girişinde hazirelerin oluşu bize ölmeden ölün, talimatını veriyor, maddeyi kapıda bırakıp, ruhunuz ve mana gözünüzle içeri girin der gibiydi. Öyle ya zamanımız materyalist anlayışına göre mezarlıklar mümkün olduğunca gözden uzak bir yere yapılmalı, ölüm insana unutturulmalıydı. Yani biz yeni bir Mevlevihane inşa etsek mezarları insanları rahatsız etmemek adına yapının en kuytu yerlerine konumlandırırdık. “Ne gerek var insanlar ölümü hatırlayıp rahatsız olmasın.” Kapının sağ tarafında bulunan kütüphane Kutsal kitabımız Kuran’ın ilk emri olan “Oku”’yu tavsiye ediyor, sol tarafın da ki hazirede ölümü unutma diyordu. Bahçenin ferahlığı, binaların konumu, genel olarak yerleşike, insan ruhuna uygun inşa edilmiş huzur demetleri içinde ömür geçirmenin sırlarını ifşa ediyordu.
Bahçenin hemen girişinde bulunan Çeşme Osmanlının su medeniyeti olduğunu bize tekrar hatırlattı. Hazireler tarafında ki çilehane beni çok derinden etkiledi. Sebebi ise insanın en çok korktuğu şey kendisiyle yüzleşmesidir, yalnızlık bunu sağlar. Tasavvuf; derin tefekkür ve katıksız tanrı inancı, insanın kendisi ile yüzleşmesini görev olarak görünüyor. İç çatışmadan galip çıkabilmek için bu, inancın ne kadar sağlam ve sarsılmaz temellere oturması gerektiği, nefsani ve dünyevi ihtiyaçlardan arınıp sadece Allah ile kul irtibatının sağlanması ve bunun riyadan uzak olarak tamamlanabilmesi, ancak bu derece katı bir arınmadan geçmekle mümkün olabilir.
Müzenin içerisinde ki eserler, zamanında kullanılmış olan aletler o zamanın yaşam tarzı ve tarikat hiyerarşisi ile ilgili ipuçlarını bize sunuyor. Müze güzel bir şekilde dizayn edilmiş. Eserler hakkında gerekli bilgi verilmiş yeterince aydınlatıcı. Gördüğümüz şeylerin bir ruhu var bize bu yansıtılıyor.
Osmanlı İmparatorluğunda özellikle gerileme döneminden yıkılışına kadar geçen süre içerisinde Sanat, kültür, felsefe, tarih, teoloji, medeniyet, insan, teknoloji ve sosyoloji alanındaki gelişme eksikliği İslam’ın anlayış ve yorum farkları ve eksikliği en büyük etken. Osmanlı her ne kadar son zamanlarda kabuğunu yırtmaya ve değişmeye çalıştıysa da teolojik baskı ve eksik İslam anlayışı buna imkân vermemişti.
Galata Mevlevihane’si gibi bazı örnekler; bulundukları zaman itibarı ile toplumun gelişimindeki bu eksikliği bir nebze olsun değiştirme gayretinde olmuşlar, İslam’ın o tutucu yorumu yerine daha insan odaklı bir anlayış getirmişlerdi. Bu anlayış her ne kadar özden kopmamaya gayret ettiyse de, sanatsal faaliyetlerde de kendisini göstermiş. Bir “Eğitim” ve öğretim kurumları olarak Osmanlının parlayan tarafı, aydınlık yüzü olmuşlardır.
..
HAYALLERDEN GERÇEĞE AZMİMİN ZAFERİ 17 ve son Bölüm
Saygıdeğer gönül dostlarım. Kurduğum hayallerin gerçeğe dönüşmesi için azmimin zaferini okuyarak, anlayarak sizlerde şahit olmaya sabırla özen gösterdiniz. Hayat hikayemin sadece özetini yazdığım halde sayfalar almadı. Henüz yazıp paylaşacağım nice özet konular var ama sizlerinde zamanınızı fazla almak istemem. Konuyu biraz daha özetleyerek sona doğru yaklaştım.
Gelinimin bir kızı oldu, torunum Ceren Cennet evin hükümdarı şimdilik odur.
Allah'ım sağlıklı ömür verirse özetlediğim anılarımı daha detaylı anlatarak (Benimde hayatım roman) isimli kitabımda toparlamaya çalışacağım. Basım için hazır olan (Köşemdeki inciler) Kitabım şiir yorumlarıyla ciltler halinde inşallah önümüzdeki yıllarda okuyucu hayranlarımla buluşacaktır. Allah ve insan aşkıyla bütünleşen, güncel ve diğer konuları içeren Guinnes rekorlar kitabına girmeyi tasarladığım tamamı 11 heceli, kafiyeli beş kıta şiirlerim var.
..
İnsan varoluşuyla nesnel dünya hem iç içe, hem de karşı karşıyadır.Bu durum hem uyum ve hem de uyumsuzluk üretir.Hem çözüm, hem de çözümsüzlük…
Daha dayanılır, daha hoş ve güzel bir dünyanın (gerçek’in) yaratılabileceğini duyumsatan uyarılar ve “kışkırtmalar “ ne zaman ve niçin başlar, ne zaman dayanılmaz bir durum alır ve sizi kâğıt- kalem terkisine bırakır …bilinmez. Doğrusu, bilinmese de olur. O kendi yolunu yürür, siz (sanat öznesi/ şair) kendinizinkini…
Nesnel dünyaya ve kendi sertliğine / kabalığına bir yerinden dalan sanat öznesi / şair elindeki çok amaçlı ağız armonikasıyla (dil) önce yeni evinin (sonsuz senfoni/ şiir) projesini çizer: Kendininkinin ve kendininkini çevreleyen evlerin eksik ve çirkin yerlerini bildiğinden kafasındaki taslak; daha mutlu yaşayacağı bir ev ve yakın çevre taslağıdır. Dil taşları, kolonları,kirişleri,kiremitleri, sıvası, boyası ve göz boncuğuyla kondurulan; nazara açık saray yavrusu…Kucaklayan ve emziren senfonik anne…
Mimari biçim önemlidir. Yalnızca işe yararlık değil ama, bundan daha da fazla olarak çarpıcılık / çekicilik, estetik güzellik öne çıkarılmalıdır. Şair, orada bir ömür (!) eskiteceğine göre her köşe, her derinlik, her çizgi kendine göre ve biricik/ benzersiz olmalıdır. Kalemin kağıtla olan dansındaki figürlerden işin nasıl gittiği de anlaşılabilir zaten.
..
Bizler meramı, şiirle söylerken;
Şiirler ne yapsın? Okunmaz oldu.
Bazan sevdalarla gönül eylerken,
Aşk bile gönül'e dokunmaz oldu.
Söz sanat idi, sanat makbul iken,
Sanat amaç idi, araç değilken.
..
İncinmiş olan kimse,
Taklitlerle hayatını yaşadı.
Halkı anlattığında,
Halkın içine
Birisi daha doğdu.
Sanat yaşamıyla,
Ulaştığı düzeyle,
..
Seni gün doğumunda (batımında) ananlar, ne güzel bir sanat dedi.
Şüphesiz bu güzellik O'nun, O'nundur bu kainat dedi.
..
Paydos buyruguna topragi ve tabiati önkosullanmamis insanlik dünyasiydi, hatirladigi kadariyla gözün alabildiginden uzak ve aklin hayalin yorulabildiginden daha ötelerden sinirsiz sonsuzlugunu kavrayip anlayabildigi degerliligin hangisine yetisir özümsenirse birdigeriyle cogalip zenginlesmeye kolkucak sardigi.
Sevgi dedikce sorumluluga sorumluluk dedikce bilgiye bilgi dedikce cesarete cesaret dedikce katilimciliga katilimcilik dedikce özgüvene özgüven dedikce özümsemeye özümseme dedikce emege emek dedikce vicdana vicdan dedikce akil fikir birikimine akil fikir dedikce düzene dengeye düzen denge dedikce sagliga huzura ve kaynagi bitmez tükenmez yasama sevincine, dönüp dolastigi dünyayi dara zora sokmadan ve yitirilmemis hayal ve düsüncenin hayata cagrilip söylenen büyük bestesinde ormanla denizle dereyle sincapla ugur böcegiyle kurbagayla kuzuyla cimenle bulutla ayni nice ve nicelercesiyle duyan bilen sezen yüklenen ve tasiyan damarlardan toplanip ….
Yokluklariyla bunalip bogulmanin eninde sonunda dagi bagi suyu yagmuru cileyi örgüyü cicegi buydayi evi sokagi uru kökü soyu sülaleyi toplumu düzeni dünyayi bozup kurcaladigi kadar siddete kavgaya gecimsizlige nefrete küslüge kofluga kokusmusluga huzursuzluga ve mutsuzluga davetiye cikararak insanligi kangrene dönen kisiyi kiyassiz ölümcüllerle kapatip kilitleyecek olan kusatilmisliga henüz kendi haline terk sogulmamis sogumamis cöllesmemis coraklasmamisken her kisi…
Cantayi esikten hasir kilim serili sekiye atar atmaz dünyasi parsel paftalariyla haciz damgasi yememis sinirsiz sonsuz kurdun kusun yozun kertenkelenin kaplumbaganin sümbülün salkimin sögüdün kevenin kengerin alicin alecigin akli fikri düsüncesi özü esasiyla yasama sevinci sonsuz ve sinirsiz cocukluk dünyasiydi…
Sonra sanatin sinemanin müzigin egitimin ulasimin sevginin sayginin sorumlulugun aklin bilginin inancin kültürün birikimin ilginin paylasimin emegin adaletin varligina hükmsüzdür manasina gelicilikle son vere vere, soygun sömürü yagma talan vurgun ganimetcilliginin aldatildikca aldatan gamimet servet saltanatciligi haydut haramilini egildi büküldü yamuldu yamandi ve tapindi insanligina son verdikce semirip serilmeyi sivtinip kertinen coraklik.
Buna sebep ayni kurak kapali giselilikten ekmegi suyu topragi akli fikri niyeti emegi gayreti planli programliligin kin kusucu ve nefret güdücü endiseli kuskulu kisitli ve karamsar kendi duvar duvara kalin kabuguna kapanmisligin derinlesmesinde yagma hirs haram sömürü soygun sapkinligini simsiyahlasmaktan baska hayati olmayan sinema sanat egitim müzik medya market ve edebiyat, ön kapaklara veya cadde yol kenarlari afislesmesine daima haril haril calisip isleyen aruzanin günlük menüsünü, dakkalik günlük aylik ünlülerini birincilerini kaynak aktarici ve duruma icat edilmis insan saglayicilari olarak listeye siralar veya yazili icabi bitmis listeleri yenileriyle gicirlastirip tazelestirirler.
Stephan Hawking…
..
ESİNTİ 18. 01. 2008
Suat TUTAK
ONLAR DA SÖKE’NİN GÜZEL İNSANLARI...
“Hem öğretmen; hem yazar, şair ve şaire...”
..
ESİNTİ 18. 01. 2008
Suat TUTAK
ONLAR DA SÖKE’NİN GÜZEL İNSANLARI...
“Hem öğretmen; hem yazar, şair ve şaire...”
..