Sana dair bu ağıt ey çocuk

İlyas Kaplan
1276

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Sana dair bu ağıt ey çocuk


sana dair bu ağıt ey çocuk
gözlerin için ey memleketimin yüzü
durmaz ağlarım, gözlerin için
çığırırım yanık yanık

ormanlarda bir çiçektin sen bir vakitler
rüzgarlar öfkeyle ulur, sen şakırdın
tohum tanesiydin sürülmüş tarlalarda
sen bir vakitler
toprağın kalbine giren yağmurdun
sen ağlardın
hani duyulmaz oldu sesin

bakışlarından birkaç nazar değer pencereme
belki anlatabilirim seni
belki tebessümünü anımsatarak
belki sana şiirler yazabilirim
sana dair
kalbimin sancılarını

şu anda masanın başına geçip yazı yazmak öyle utanç verici ki
öyle aşağılık bir iş geliyor ki bana
şu anda bütün sözcükler tuz
şu anda bütün sözcükler zehir
bu gece hiç bir sözcük yeşermez
hiç bir sözcük çiçek açmaz

giderken
bir kutsal kandil yaktın memleketimin çocuklarına
gözlerinde ateş parçası
ülkemin en derin köşelerini boğdun aydınlığa
sekiz yaşında beyaz kanatlı bir meleksin
bütün melekler gibi
taşırsın bütün dünyanın taşıdığı yükü

köyünün tarlalarında
avazı çıktığı kadar bağrışan sendin
kırlarda rüzgarın önünden kaçarken
uçuşan saçlarının esintisiyle
serinleyen birkaç menekşe çiçeğiydi

ey küller içinde, kara kara, nehirlerle akan sizi
ey beyaz, bembeyaz, diclenin papatyası
avuçlarımızda senin için yeni dualar taşıyoruz
gözbebeklerimizde yakarışlar sunuyoruz Allah’a
ezgiler sunuyoruz söylenmemiş
her haykırış yangın dolu

hey çocuk
yarına ait umutların uyanıyor olacak sokaklarda
yeşerecek kaldırım diplerinde bir fidan gibi
gözyaşı döken anneler feryatlarını i fırlatıyor olacak ufuklara
bir vakit gelecek o gözyaşları
zalimleri boğan coşkun nehirler gibi akacak

hey çocuk
sen yurdumun kenar mahallelerinde
elini uzatıp tutabildiğin
ve yüreğinde toplayabildiğin kadar
rutubet kokulu varoşlarda gülümsüyorken belki
güneşler doğacak yeniden

gözlerin kapkara
köyünün karanlığını taşır gözlerin
çocuk dudakları değil bu dudaklar artık
analarını çağıran dudaklar değil
çağıramazlar hiç kimseyi
sen orada toprağa dikilmiş bir taş iken

bilmezsin yurduna seslenmesini
toprağın inler durur
toprağın inim inim
arkadaştır sana toprağın
çimenler kadar ufacık
toprağa ektiğin umutların kadar kocaman

gökte korkuyla bakan gözlerin
sana seslenecek
ne güzel bakıyorsun öyle
gördüğün parlak ışıklar, o yıldızlar
onlar yarın fıratın sularını aydınlatacak

ey fıratın karanlık suları
alın vücudunu, gövdesini, alın evlatlarını bu toprakların
alın sizin olsun
komayın yağma edilmedik tek bir yer
en son bir ela gözlü çocuk kalıncaya kadar
hep böyle mi vuruşacağız
yaşamla ve ölümle böyle koyun koyuna
ta kıyamete dek.

öyle yarınlar doğacak ki yarınlarda
güneş bile şaşıracak inan sana ey çocuk
silah namlularında karanfiller yeşerecek
hiç korkma sen
anneler öyle bir sarılacaklar ki çocuklarına
umutla ve gururla

yanaklarda parlayan
o dağların ardındaki kıpkırmızı güneşleri
yüreklerimizdeki buzlar göremez oldu
sen ey beyaz melek
doğunun bereketli tarlarında açan ak çiçek
sarı zambak kokusu
düşmanların yüreğini oynat ellerindeki kırmızı gülle
gözlerindeki güneşle

yeni takvimlerin yapraklarından önce koparılan çocuk
yeni şehirlerin mezarlıklarından birinde soğuk bir taş
çok zamandır süren bir ağlayışın gözünde taze göz yaşı
öncesinde
bu vatanın yüreğinde giderek büyüyen adımları ile
özgür umutlar beslerken
sonrasında
toprak eridi ayaklarının altında
tutunacak bir dal bulamaz oldu uçurtmanın kuyruğu
renkleri silindi gökyüzünün

sen ey kırmızı ayakkabılı
sen ey, gözleri yaz güneşi gibi yalım yalım
kara saçlı kız …
sen ey
bakışlarıyla gökyüzünü yaran nazlı çocuk
sakın bırakıp gitme bizi
canavar gibi yüreklerimizdeki o kapkara günahlara

bak bugün okullar başlıyor
şimdi başka çocukların okul tereddütleri yaşanıyor
uçurtmalar başka çocukların ipinden tutuyor
başka çocukların gözleri yağıyor yağmura
başka çocukların rüyasını görüyor geceler
incir ağacı korkuları başka çocukları bekliyor
başka çocukların hülyalarından akıp gidiyor dicle

sen ırmağın öte kıyısındasın artık
yeni çıkacak gazetelerde ölüm haberin
başka anaların dudaklarıyla mahzun taziyeler yazılacak
akşam şimdi
yankılarını yitirmiş, gösterişli bir sessizlik kapladı köyleri
eğildi toprağa doğru bir incecik sis
örttü sonra evleri karanlık peçesiyle
ölüm korkusu aktı köyün damarlarından
sessizlik açlığını giderdi bu ürpertiyle
nehirler gözyaşlarıyla susuzluklarını

patates ve kabaktan arabalar belki hala
koşturuyordur oralarda
belki yine sağanak altında köy çocukları
asma yaprağından şemsiye yapıyordur kendilerine
sütlü mısırın közlemesi belki hala aynı tadındadır
ve deredeki oyuncak değirmenin
hala nazlı nazlı dönüyordur

kin alevleri sıçradı göğsüme
yürüyelim
ayaklar yorgun ve bitkin
coğrafyanın alnına dökülen bir yıldız salkımı gibi devrildi
gecenin rıhtımındaki duvarlar gibi yıkıldı
ben bir çığlık attım
sonsuzluğunu tamam etti gece
kalktı birdenbire ayağa o malum derenin isyanı

hey doğunun yaban gülü
kara gözlü ,kara talihli kızı
o patika yollar sensiz şimdi
bir ikindi sonrası yaşadığın korkuyu hala hissediyor musun
hala elifbanın ilk sayfasındaki harfleri sayıklıyor musun
yine ezber korkun var mı
kuran kursunun tozlu yollarına sakladığın hayalleri
çocuk olma imtiyazının hala taşıyor musun
ekşi ayran tadını
yokuşlarda çiçeklerle sohbetini
evinin avlusunda saklambaç oynamayı özlüyor musun

redfer


İlyas Kaplan
Kayıt Tarihi : 9.9.2024 15:30:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!