Ne zaman seni düşünsem göz bebeklerime çiğ düşüyor durup dururken soğuk bir ter, ansızın halsizlik, oturup bir duvarın dibinde kendi kendime “Allah rızası” için diyorum, bilen biliyor ya yinede bir kez daha söyleyim, çok az sevap işledim, içim dışım günah dolu ve bir kerecik bile pişman olmadım, tövbe ederken görülmüşlüğüm yoktur. Bütün hayatım sana bir şeyler yazmakla geçti, hatta seni hiç tanımıyorken bile kendime seni anlatım, onun içindir ne zaman yanıbaşımda dursan, teninden tanıdık bir sevgili buharlaşıyor, bağımlısı olduğum o kadınsı gücüne teslim oluşum, bir nevi yeni bir zafere dönüşüyor. Seni düşünmek en boktan şarkıların bile bir yerinde bir hüznün olmasına sebep oluyor ve kurtarıyor bütün söz yazarlarının namusunu iki paralık olmaktan ve hiç bir zaman kurumuyor saçların, ne zaman başımı çevirsem ıslak, sırtında “çek al beni kurtar” diye çığlık çığlığa bağıran, en ufak bir esintide kendini savuran görüp görebileceğim en şımarık en şirret eteklerin. Ben senin yanında her saniye biraz daha güçsüzleşmekten korkmuyorum, ben senin yanında her türlü saçmalamayı büyük bir ustalıkla kıvırmayı seviyorum. Sonra her defasında nedense sızıp kalan benim ve her defasında üstüme üzenle örttüğün battaniyenin altında kan ter içinde kurumuş dudaklarımla uyanıyorum. Peki neden sen hiç uyumuyorsun?
“Bana aşıkmısın” dediğinde bir anda kendimi balkon demirlerinden boşluğa bırakmış bir kedi gibi kaçtığımı biliyorsun. Sana “aşığım” deyip başımı derde sokmak istememiştim. Hem belki bunu kendine maaletmende bana bir haksızlıktı, sen benim sevdiğim kadına çok benziyorsan bu sana aşık olduğum anlamına mı gelir. O kadın yani hiçbir yerde görmediğim, zaman zaman bir takım yanılgılarla iz sürdüğüm kimi evhamlıları saymazsak. Ben aşkı hiçbir yerde görmedim. Hayır bu doğru değil, sen aslında yoksun. Seni ben uydurdum ve şimdi bu uyduruk masal ikimize de yetiyor diyecek kadar budala olmanın zamanı değil. Fakat nasıl kızıp öfkelendiğimi bilemezsin. Tüm yaşamımızı Allah’ın cezası bir poker masasında sürdürmekten bıkıp usandım. Elimdeki kartları mimiklerimde seyretmen beni delirtiyor. Ne olur bir kez olsun sende yanıl ve görme ve ne olur bir kez de ben kazanıyım. Saçlarını yıkarken yanında olmayı çok istediğim halde bunu sana bir kez bile söyleyememiş olmak benim suçum değil, yanağına dokunmak için bu kadar bürokrasiye ne lüzumu var dokunmak istiyorum işte ve sicilim hiçte temizi değil. Öfkeme ekmek doğrayıp bütün öğle sıcaklarında kanımı donduran tepeden tırnağa insafsızı bir geleneğin içinde iltica etmek istiyorum dedikçe kapılarını kilitliyorsun. İki cümle arasına bile sıkıştırdığın örtünmelerinden bıkıp usandığımı biliyorsun artık. Kıpırda ne olur kal öyle desem, müebbet mahkumiyetim cebinde duruyor ve her daim kırmak için sabırsızlandığın tükenmez kalemlerin. Her defasında durup dinlenmeden anlattığım “dünyanın ömrü senin ömrün kadardır” dediğimde bir anlam veremiyorsun. Arta kalanların “nur içinde yatsın çok iyi bir kadındı” deleri emin ol fasa fiso, sen bana ne kadar çok yazı yazdırsan yada ben sana ne olur birazcık daha cüretkar ol diyebiliyorsam, o kadarızdır işte.
Bir yanımla ağar işçisiyim bu hayatın ve akşama kadar dört mevsim kum taşıyorum sırtımda en üst katlara, bütün akşamların yorgun bitkin, daha bir bardak çay bile yudumlamadan geçip gittiğim günlerim, bir yanımla eş dost görsünler den başka bir şey olmayan fuarlarda kitaplarımı imzalıyorum büyük bir hayranlıkla sokulup elindeki kitabı bana uzatan genç kızların elerine bakan namussuz bir bunağım ben. Çok bilmiş görmüş geçirmiş ve her türlü halttan anladığını sanan Allah’ın cezası bir militan. Bir kez olsun elimden tutup bir kenara oturtsan “tamam sakin ol geçti bak” desen, belki gerçekten geçecek, fakat hiçbir şey söylemiyorsun, ne zaman geleceğini bile bilmediğim halde sürekli seni bekleme alışkanlığım her gecen gün artıyor. Hiç olmazsa ne zaman geleceğini söylesen? Adımını attığında bir kez olsun telaşlanmadan sakin ve soğuk kanlı bir şekilde kucaklayıp sarılsam bir otogarda “hoş geldin” desem, “saçların çok güzle olmuş” derken bile aslında dudaklarına baktığımı görmesen, vurmasan bunu yüzüme, suçüstü olmasa sana olan zââfım. Galiba “bir delinin hatıra defteri”ne dönüşüyor seninle ilgili yazılarım, sonunda başka bir deli tarafından topluca yakılmasından korkuyorum, sana olan tutkularımın. Bunu ikimizde biliyoruz, kalsan gitmesen hayatımdan, elimi uzattığımda her daim parmaklarımın ucunda bulsam, 20 sene fazla yaşarım ve 20 sene daha çok yazardım biliyorsun. Ben sana tepeden tırnağa aşığım beynimde bir tümür gibi büyüdükçe büyüyorsun, hiçbir tedaviyi kabul etmeyeceğim den o kadar eminsin ki, bunu bende biliyorum, hiçbir güç seni kafamın içinden silip atmaya yetmez hatta sen bile yapamazsın bunu.
01.08.2008 Saat 01.44
Murat DemirciKayıt Tarihi : 4.10.2010 13:31:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!