Bir İstanbul sabahında.
Saatime bilmem kaçıncı kez baktıktan sonra iki dirseğimi masanın kenarına dayayıp, parmaklarımı da birbirine kenetliyor ve ellerimi çenemin altına vererek geniş penceremden dışarıdaki daha geniş manzarayı seyre dalıyorum.
— Şimdi gelmek üzeredir.
Uzun bacalarındaki numaraları çoktan düşmüş Boğaziçi vapurları belli ki yol yorgunu. Zamanın ve boğaz sularının akış hızına inat, alabildiğine nazlı güzellikleriyle kendilerini yapay bir gölde yüzdürmek için suya indirmiş yaramaz bir çocuğun oyuncakları gibi. Öylece süzülerek akıp gidiyorlar. Ortaçağ gölgeli kagir ormanı içine saklanmış Galata kulesinin, Kız kulesine hiç dinmeyen hayran bakışlarını sanki hiç görmüyor ya da görmezden geliyorlar.
— Şimdi gelmek üzeredir.
Âlâyiş-i dünyâdan el çekmege niyyet var
Yakında adem dirler bir şehre azîmet var
Uçdı bu fezâlardan mürg-ı dil-i nâlânım
Ârâm idemez oldum efkâr-ı seyâhat var
Devamını Oku
Yakında adem dirler bir şehre azîmet var
Uçdı bu fezâlardan mürg-ı dil-i nâlânım
Ârâm idemez oldum efkâr-ı seyâhat var