Fırat Sunel’den çarpıcı bir göç romanı...
Romanı okurken yazarın emeğine, bilgi toplama gayretine, türkçeyi en ince üslubuyla ifadesine hayran oldum. *Benim vatanım Türkiye değil, benim vatanım türkçemdir* dedirtiyor insana. Romanda ele alınan gerçekler, şimdiye dek bilmediğimiz ve bildiklerimizin ortasında olan boşlukların ötesini hem dolduruyor, hem de bilinmeyen arka perdeleri gün ışığına çıkarıyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın gölgesinde, Gürcistan’da Ermeni, Yahudi, Gürcü, Azerbaycan ve Türk, farklı etnik aidiyeti olan insanların yaşadığı Ahıska’da, küçük Ömer ve Nika’nın dostlukları merkezinde yepyeni olayların gelişi anlatılıyor.
Bu dostluklar, bu insanların evlatlarının savaşta olmalarına rağmen ve onların yüz binden fazla insanın bir gecede silahlı askerler tarafından köylerinden alınıp yük vagonlarıyla, Orta Asya’ya sürgün edilmeleriyle trajik bir şekilde kesintiye uğrar. 40 gün süren ölüm yolculuğu sırasında otuz bin kadar insan açlık, soğuk ve hastalıktan hayatını kaybetmiştir. Gelişmeleri okurken insan bir an oralarda, bedeni ve ruhu o dramlarda sarsılıyor, oralarda yaşıyor ürpertiyle.
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, sedire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
$en Yuva Apartmanı, bodrum kati.
Kutu gibi bir dairede otururlar.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta