Akan derelerin selden geçilmez,
Kükrersin, hırçınlığın bilinmez,
Serindir suların, tuzdan içilmez,
Derdini söyle, bilelim Karadeniz.
Ayakta duruyor sıralı dağların,
Vardır tarihi konuşan tekkelerin,
Asırları anlatan onurlu dedelerin,
Kader kahramanı şehit evliyaların,
Dağlar açılsın geleyim İstanbul.
Büyüksün, bilinir senin adından,
Açar bahçede gonca güller,
Kitap, kalem, çanta, dergiler,
Doldurur koşarak bahçeleri,
Şöyle göz gezdirir bahçıvanları.
Alır her fidan sırada yerini,
Eridikçe dağlardan kar,
Süzülür Altay’dan kartal,
Anadolu’um, seni bekliyorum,
Bir elimde silah, diğerinde kalkan.
Mehmet’im İzmir’e gelinceye,
Gül bahçesinde gül,
Gözünü çevirdi hafif şöyle,
Boyuna baktım yüzü güzel,
Olsa da kokar, olmasa da.
Endamı boyu güzel!
Hele evladım dinle sözümü,
Kötü düşünüp incitme özünü,
Çalış, hazıra dikme gözünü,
İleri yürü bırak beni.
Değişti dünya, hızlandı bilim,
Görünüyor her taraf tozpembe,
Hayal kuran kafa bende,
Omuzları çökük, ağırmış saçlarım,
Ayrılmaz oldu gönül senden.
Yürüdüm ulaşmak için yolları,
Sen dalgalan mavi göklerde,
Kalmasın atamın kanı yerde,
Bilirsin dedemin kabri nerde?
Üzerindeki kırmızı rengi sende.
Korkma! Yükseklerin sultanısın,
Aylar sonra geldi bayram,
Herkes olur ona hayran,
Yoksul için kesilir kurban,
Bundan hoşnut kalır yaradan.
Ocakta yahni, yemek pişer,
Güzeller alır senin adını,
Ederler sözünü içenler tadını,
Bırakma sakın gönül tahtını,
Suyu soğuk Akçaoluk Pınarı.
Kayalı eşmeden süzülür çıkarsın,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!