Pusu kurdum hayâllerime…
Yok kaçışları!
Ama var ihtiyacım…
Kötü geçmekte cümleten her ânım…
Avcısına tutsak olmuş bir av misâli ne yapacağımı bilmez bir hâldeyim. Kurban mı olacağım? Hayır.
Ama “ölümden beter” sözünün anlamı kanımla beraber dolaşıyor vücudumda…
Varsa yoksa diye başlayarak dalıyor gözlerim; ama yolculuğun tadını çıkartamıyorlar. Kendilerinin arkalarına saklanmış bir çift laf gibi bilinmesi kolay olmayan duygular demir atılı çoktandır limana…
Yani Orçun’a…
Ve bu arada ve bu ondan önceki arada ve şimdi ki zamanda dahi aynılar, küçük çocukların korkuları gibi; kötüler, kocamanlar ve korkutuyorlar.
Beni onlardan koruyabilecek kahramanım görünmüyor ufukta…
Onu yaratamıyorum bile bu zor zamanlarımda!
Kendimi sayfalara, sayfalara da hislerimi gömmeyi marifet sayıyorum. Ve yerimde!
Dönüp bakıyorum geçene…
Oradayım.
Şimdi?
Oradayım.
Kendim adına faydalı diyebileceğim tek olumlu davranışım harflerin üzerine şapka koyabilmem...
Ama aynı ben, yağmurlu havalarda simsiyah bulutlara artistlik yaparcasına takmıyorum şapkamı…
Çünkü bazı geceler, beyazımsı hâlleriyle yakaladığım o bulutlara, hani belki varsa o ân biraz tebessüm içimde ve niyetliysem paylaşmaya borç veriyorum. Eh hâliyle, yağdığında yağmur geri alıyorum. Bunu niye mi yapıyorum?
Bu soruya cevap vermiyorum.
O zaman niye soruyorum ki?
Çünkü kelimelerle oynuyorum. Ben, bunu da öğrendim. Ama öğrenemedim “ne sebepten olursa olsun” melodisindeki terk edişleri…
Bu yüzden yazmaktayım ve aynı sebepten batmaktayım Kış Güneşi gibi…
Çünkü güneşin ömrü dört mevsim görünmek…
Benim ki ise sevmek!
En çok sevdiğim Kış Güneşi tadında…
Mutlu olur onu gören gökyüzüne asıldığında…
En çok beklenen odur bu mevsimde, bir ân ortaya çıkması ve kendince kaybolması…
Bende hep beklenen olmak istedim. Ben hep bekleyendim. Bir itiraf, bir şikayet ya da bir serzeniş değil bu…
Sadece, kalemimin huysuzluğu…
Alışkın değil böyle yazılara, ondandır. Zaman, deva ya her derde! O da alışır…
“Ben alışmadan mı? ”
Bu gece, tabloma, yalan renkten kelimeler sızmış da farkında değilim. Tanrı’m, ben ne hâldeyim?
Rüyâlarıma gönder yakarışımın cevabını…
Çok oldu onunla oralarda karşılaşmayalı…
Ve uyanmayalı ik gözümün iki sahibinin hatırlarına akan iki damla göz yaşlarımla…
Ve isyan kelimesinin anlamını üstüne basa basa iki kere yerine getirmek!
Mil çekmek dünya hâline!
Ölüme göz kırpmak o ân ve umuda sarılmak!
Saklamak duyguları kalp hizasına, haykırmak bildiğin tüm kelimelerle, dellenmek olabildiğince, zincire vurmak sakinleşmek isteyen düşünceleri!
Sesini yükseltmek umudunun, aynı ânlarda ölmeyi de dilemek…
Gebermek!
Gebertmek!
Ya baç verdiğim için hayata hayâllerimi, hislerimi ve sevdiklerimi;
Ya da ölümün bu seslenişini hak ettiği için kaderimi…
Tanrı’m bana gülümsedikçe, isteklerim yanaklarında birer buse;
Ben bu geberttiğimi, yani kaderi, kaderimi bir daha yazarım, bir daha…
Bir daha yazarım!
Ama ondan önce:
Seven sevse de, sevmese de kimse;
Ben ant içtim kendimce ki gönlümdedir izi,
Bardaktan boşalırcasına seviyorum sizi…
Kayıt Tarihi : 18.8.2006 22:52:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
03.20 18.01.2006
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!