uyurdum,
dokunduğum camlar kırılırdı derinliğinde uykumun.
Nil, gözlerimden geçsin diye
güne kirpiklerim kırılırdı.
oysa, saklambaç oynayan bir çocuktu büyüttüğüm;
babasının dudaklarına sıkışmış ve unutulmuş...
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Devamını Oku
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Şiir hassas bir yüreğin çektiği acı dolu,şiir dolu..
Ama tüm bunların ötesinde yaşamın sırrını çözememiş ve hayaına son vermiş bir şairirn olması beni çok derinden ezdi.
Belki hayatta olsaydı ,kimlere daha ne çok şey verebilcek kaybedilmiş bir şair daha...
Benim de çok yakından tanıdığım biri vardı 19 yaşında ve kendi açısından çok mutsuz günler geçişmişti o yaşına kadar. Bundan daha önemlisi;o da ,hayatın ve insanlığın tüm çarpık yönlerini sadece görmüyor sanki her anlamıyla bire bir kendi yaşıyordu. İnsan bu kadar hassas ve kısır döngüye girmiş olmasın,intihar etmek su içmek gibi gelir ve ne acı bir kayıptır.
Ve ,çok yakından tanıdığım bu kişide fazla dayanamadı bu yoğun duygu fırtınasına ve yaşamını sonlandırmaya karar verdi bir gece..
Büyük bir raslantı eseri (hikayenin burası uzun olduğundan kısa kestim) kurtarıldı.
Kurtarılışından sonra ona şöyle bir örnek vermiştim:
Hayatı girdiğin bir sinemaya benzet ve sinemaya girdiğin an dışarda bir sıfırlık,hiçlik düşün ve seyrettiğin filim ne kadar kötü olursa olsun ,dışarıya çıkmanın hiç bir amacı yoktur. Çünkü dışarda bir hiçlik var ama buna rağmen seyrettiğin ve beğenmediğin filim ne kadar kötü olursa olsun ufak bile olsa iyiye gitme ihtimali ve senin zevk alma ihtimalin var,bunu hiç unutma !!- demiştim.
Her neyse, bu örnek belli bir açıdan işe yaramış olmalı ki ,o bir daha bunu denemeyi bile hiç aklından geçirmedi ve Fikret Şahin adı altında iyi veya kötü şiirler yazmaya devam ediyor.
Keşke,bu değerli şarimizi de yolundan döndürecek birileri olsaydı yanında.
Sevgi ve saygıyla anıyoruz kendini
Fikret Şahin
Bugün, İNTİHAR konulu bir yazıyı, hatalarından arındırmaya çalıştım. Genç bir avukatın, Baro Dergisi’nde çıkacak bir yazısıydı. Yazıda; 1990 da yirmi sekiz bin kişinin intihara teşebbüs ettiğinin, en az onda birinin ölümle sonuçlandığının saptandığından, en çok suçluluk duygusundan, yüzde doksanının da ruhi rahatsızlıktan kaynaklandığından, tahsillilerde daha çok rastlandığından, yaz aylarında artış gösterdiğinden, intihar etmeden önce kişinin, etrafına bazı sinyaller verdiğinden; düşük dozda ilaç kullanma, cinsellikten soğuma, değer verdiği eşyaları eşe dosta dağıtma, ruhi bozukluk, içe kapanma, mutsuzluk, ümitsizlik, karamsarlık gibi haller sergilediğinden; intihara teşebbüs eden erkeklerde eylemi tekrarlama riskinin, bayanlara nazaran otuz kat daha fazla olduğundan, bu riskin, sekiz yıl devam ettiğinden, her teşebbüsün, bir yardım çığlığı olarak algılanması ve yardımda uzman kimselerden yararlanılması gerektiğinden, uzman kuruluşlarca, yirmi dört saat hizmet veren, intiharla mücadele telefonlarının varlığından bahsediliyordu.
(TCK m: 84’te “Başkasını intihara azmettiren, teşvik eden, başkasının intihar kararını kuvvetlendiren ya da başkasının intiharına herhangi bir şekilde yardım eden kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İntiharın gerçekleşmesi durumunda, kişi dört yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Başkalarını intihara alenen teşvik eden kişi, üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. İşlediği fiilin anlam ve sonuçlarını algılama yeteneği gelişmemiş olan veya ortadan kaldırılan kişileri intihara sevk edenlerle, cebir veya tehdit kullanmak suretiyle kişileri intihara mecbur edenler, kasten öldürme suçundan sorumlu tutulurlar.” hükümleri yer almaktadır.)
İNTİHAR konulu eserler kaleme alırken, başkalarını intihara teşvik edeceğini düşünmeliyiz. Son zamanlarda, bu tür eserler yasaklandı. Ağır para cezası var, yayımlayanlara. Kekilli’nin “Bu akşam ölürüm!” isimli şarkısını dinleyen pek çok hazır kişi intihar etti. Nilgün MARMARA da, önceki intihar eden şairler gibi bu şairimizin de intiharından sorumludur. Özendirici olmuştur.
Neden daha çok şair ve yazarlarda görülüyor? Çünkü onlar, ruhsal derinliklerine iniyor, VURGUN yedikleri için sağ çıkamıyorlar. Gerçek şiirler de diplerdeki kayaların yosunları arasında saklı midyelerin içinden çıkıyor.
Bak şimdi şu mısralara:
yeniden acılarıma sordum:
yaşamın neresinde saklanmalı ozan,
ya da nasıl saklamalı yaşamı?
Bu mısraları bir oradan bana cevap veren bir şâirin yazdığını düşün, bir de intiharı seçmiş birinin yazdığını öğrendiğini düşün.
Bu sende bir şey değiştirmez miydi?
Bu durumda objektif kalabilseydim muhtemelen robot olurdum.
Mehmet Binboğa hocam;
dünün şiirindeki sözlerinize henüz yetişebildim...
aslında dediğinizde son derece haklıydınız..
o şiir tali bir anlam içerir ama hani mukayese ettiğim üstteki şiirlerine göre yine de sönüktür...
tabi Orhan Veli'nin en sönük şiirini güneşe atsan parlaklığını buradan seçeriz o da ayrı mevzu :)
Mehmet Özdemir hocam;
onun tartışmasını yaptık dün ama tartışmaya da ulaşılamıyor haliyle silinince..
ama geçici, teknik bir arıza denildi..
sitede onarım varmış...
gönlümüzü ferah tutalım...
düzeltilecekmiş...
(toplum olarak devamlı biryerlerimiz onarılıyor ama düzen tutmuyor..
herhalde keçeyi suya attık çıkan yerine taş koyuyoruz...)
günün şiirine gelince;
bugün gerçekten günün şiiri olsun...
geceden birşeyler yazmaya gözüm yemiyor zira :)
saygılar sunuyorum...
Yorumlarımı kendim sildim Mehmet Bey.
Şâirin intihar ettiğini bilmiyordum. Ama gözlerimin önüne birden şâirin hikâyesi serilince şiire tarafsız bakamadığımı hissettim. Okuduğum her mısra (belki de başka zaman olmayacağı kadar) dokunmaya başladı.
İlk yazdıklarım zaten imlâ hatalarını ima eden cümlelerdi, şâir ölmüş olduğuna göre onların da bir anlamı kalmamış oluyordu.
Öte yandan başka kimseden ses gelmeyince sürekli sürekli sayfada boy gösteriyor olmaktan rahatsızlık duydum...
Böyle şeyler işte.
Biz de insanız.
Sonuç olarak siteyle ilgisi yok.
yorumlar neden siliniyor anlamadım..
bir sorun mu var...
önceki yorumları okuyamıyoruz...
tadı kaçar buranın da...
Şairin intiharı
Bir süredir masamın üstünde tek sayfa bir mektup duruyor.
'Şuna bir göz at' diye elime tutuşturulmuş bir mektup...
13 Eylül 2002 tarihli... Düzgün bir el yazısıyla yazılmış.
En üstte büyük harflerle 'Aslında bütün mesele neydi?' yazıyor:
'Hani, ‘Hayatın neresinden dönülse kardır’ dizesi var ya Nilgün’ün, canım benim, ben yaşamın neresinden döneceğimi çoktan belirlemiştim. Nilgün Marmara’nın 29 yaşında, S. Plath’in şubat ayında intihar etmesi, benim de 29. yaşımın 29 şubatında intihar etmemi gerektirmezdi. Ama madem ki yaşamda kalmaya kendimi ikna edemiyordum, o zaman bir tarih belirlemeliydim ve 29. yaşımın 29 şubatını seçtim. Bu yüzden ‘Şubatta Saklambaç’a bir yığın başka sırla birlikte intihar edeceğim tarihi de gizlemiştim. Ne var ki, kitabımı bir türlü bastıramadım (o kitabı görmeden ölmek bana nasıl acı veriyor bilemezsiniz). Ama şimdi...'
İlk okuyuşumda burada durdum. Devam etmeye korktum.
Sonra merakım yendi korkumu...
Okudum:
***
'Ama şimdi yaşamımın bu ayrım noktasında hiçbir yerde huzur bulamadığıma göre bu tarihi bekleyecek gücüm de kalmadı. Hem Zebercet de belirlediği tarihten önce intihar etmemiş miydi? (Kimbilir belki kendimle barışabilseydim...)
Yerleşik Yabancı’ydım her yere Metin Abi... Sen yanarak öldün ve ben ne yangınlar geçirdim sana ulaşabilmek için.
Daha ne kadar dayanabilirdim, herkesin bir başkasının acısı pahasına mutlu olduğu yaşama?
Tüm arkadaşlarımı ve sevgilim Meral’i çok seviyorum.
Beni affedin.'
***
Mektubu ileten arkadaştan öğrendim sonrasını...
'Şair - yazar - akademisyen Zafer Ekin Karabay o mektubu yazdığı gün, Eskişehir’de intihar etti.'
Neden peki?
'Aslında bütün mesele neydi?'
'Şiir hem yitiş, hem kurtuluştur' diyen bir şair, niye 29’unda kemerine asar kendini?..
'Yaşamdan daha büyük olma isteği mi? 30 yaş kırgınlığı mı?
Mağrur bir an mı?'
Hayır!
Mesele (Mayakovski’den Kaan İnce’ye, Van Gogh’dan Nilgün Marmara’ya, Jack London’dan, Hemingway’e kadar) bütün sanatçıların, vicdan sahiplerinin, hayatı sevenlerin meselesi:
Ozanın, başkalarının acısı pahasına elde edilen mutluluğu kabullenememesi...
Alaattin Topçu’nun deyişiyle 'hayatın ağırlığı karşısında insanın hafifliğini', 'N’apalım, dünya böyle' diye geçiştirememesi...
Sokaktaki tevekkülle baş edememesi... Sokaktakilerden olmayıp, onları dönüştürmeye de gücünün yetmemesi...
Ve 'kendiyle barışıp' haksızlığa alışarak yok olmaktansa, intihar ederek var olmayı tercih etmesi...
Nilgün Marmara da 'Ey, iki adımlık yerküre/ senin bütün arka bahçelerini gördüm ben' deyip gitmedi mi?
***
'Son mektup'un üzerinde bir not var:
'Bunu Kül’de yayınlarsanız sevinirim' deyip muzipçe soruyor:
'Nasıl sevineceksem?'
Sonra da bu talepteki tutunma çabasına dikkat çekiyor, parantez içinde:
'Bu da hâlâ yaşamak istediğimi mi gösteriyor nedir?'
Son kitabını göremeden ölmüş bir ozanın son mektubunu yayımlatma isteği... Vahşeti yüreğinde hisseden 'yabancı'nın dayanılmaz bozgunu...
'Kaçış değil onlarınki, reddediş', biliyorum.
Ama yine de 'Bu reddiyenin başka yolları olmalı' diyorum.
Bunca haksızlığı ve bizim onca haksızlığa alışmışlığımızı böyle yumruk gibi yüzümüze vurmadan, canına kıymadan...
Bizi şiirsiz, şairsiz koymadan...
Hayatla başa çıkmanın ozanca bir yolu olmalı...
Çünkü Karabay’ın dediği gibi;
'Yolculuğa çıkmışlar için hem limansa şiir, hem de gemi...'
O gemiyi en son şair terk etmeli...
CAN DÜNDAR - MİLLİYET GAZETESİ
Köşe sakinlerinin affına sığınarak, şiir ve şair ile alakalı olduğunu düşündüğüm yazıyı kopyala-yapıştır yapıp buraya asma gereği duydum.
Saygılar.
uyurdum,
dokunduğum camlar kırılırdı derinliğinde uykumun.
nil, gözlerimden geçsin diye
güne kirpiklerim kırılırdı.
oysa, saklambaç oynayan bir çocuktu büyüttüğüm;
babasının dudaklarına sıkışmış ve unutulmuş...
sobelendim, saklandığım saydam düşlerin ardında.
sunacak başka birşeyim yoktu, bir çocuğun
bayram sabahındaki beklentisini sundum yaşama
ve tedirginliğini oğlu savaşta bir annenin.
uzak ezgisini dinleyerek bırakıp gitmelerin.
nil güne akarken şubat gibi biriktim;
dört yıl topladığı acısını
yirmidokuzuncu adımında gösteren.
ve çıktım yaşama
onun sakladıklarını sunarak saklandığım yerden.
sonra kendime dönüp dinledim
yeniden acılarıma sordum:
yaşamın neresinde saklanmalı ozan,
yada nasıl saklamalı yaşamı?
.....
yirmidokuz yirmidokuz yirmidokuz ...........................
otuz otuz ve otuz;hiç birimiz bu kadar yokuz..............
kaçacak yer yok münteha.. nasıl saklanmalı..ve nereye...
Bu şiir ile ilgili 78 tane yorum bulunmakta