uyurdum,
dokunduğum camlar kırılırdı derinliğinde uykumun.
Nil, gözlerimden geçsin diye
güne kirpiklerim kırılırdı.
oysa, saklambaç oynayan bir çocuktu büyüttüğüm;
babasının dudaklarına sıkışmış ve unutulmuş...
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Devamını Oku
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan'la ben ağlaşırız
Karabay’ın dediği gibi;
'Yolculuğa çıkmışlar için hem limansa şiir, hem de gemi...'
O gemiyi en son şair terk etmeli...
Niye son terk eden sen olmadın gemiyi! Selçuk bey bende sizinle hem fikirim, şairin intihar etmesinden dolayı, şiirine yorumda tarafsız kaldım. diğer yorumlarınıza da katılıyorum.. ( sistem hatasından dolayı ancak okuduk yorumları)
Bir gazetenin birinde şaiirler, yazarlar vesaire sanatla uğraşanların paramparça bir ruha sahip oldukları ve paramparça bir hayat yaşadıklarını ve intihara meyilli olduklarını konu edinmişti.
galiba öyle, bir yazarımızda şöyle diyordu; '' yazmasam çıldıracaktım'' kimide yazmanın insanı çıldırtığını söylüyordu! bu şunu göstermiyormu ne kadar çelişki içinde olduklarını yazıp yazmamakta! yazmak onlar için hem kurtuluş oluyor, hemde olmuyor!banada şair bir arkadaş yazmanın insanı, depresip yaptığını söylüyordu ve beni yazmamam için uyarıyordu! Kimini dindiriyor, tatıştırıyor, kiminin kılıcı oluyor kalem, güç veriyor, haz veriyor, tutkuyla bağlanıyor, şavaşıyor tüm acılarla, olumsuzluklarla... vs. kimini daha da derinleştiriyor, içselleştiriyor, yiyip bitiriyor, savunmasız, güçsüz kılıyor, içine kapanıp dünyaya ve en önemlisi kendine küstürüyor... Yazmak ne kadar ağır geliyor bazıları için ve ne kadar eğlenceli bazıları için.. aklım almıyor belkide almak istemiyor...
Ölüm kurtuluştur , deyip de herkes ;
Zamansız göçmeye , etmesin heves ...
Canının kâtili , ziyandadır o ;
İntihar küfür der , tek İlâhi Ses ...
Hayat , rûhu boğsa , olsa da kafes ;
Çarpışmayıp , hemen pes etmek abes ...
Şiir ; bir düzyazı , bilmece gibi ...
Neden , nasıl ölmüş , aşkın sâhibi...?
Özgeçmişe ait bilgi olmasa ;
Şiirden çıkmıyor , intihar , tabî...
Şiirde bilmece , gelmez bana hoş ...
Neler diyor diye , sözcük sözcük koş ...
Asıl gâye , haz veya elem almak ;
Çıkmaz düşünceler , ediyor sarhoş ...
Yorumları okudum. Gözüme çarpan bazı konulara dikkatinizi çekmek isterim…
Zafer Ekin Karabay, Can Dündar’ın söylediği gibi 29 yaşında intihar etmedi. Doğum ve ölüm tarihleri şöyledir: 21 Eylül 1975 -13 Eylül 2002. Nilgün Marmara’nın ( ve dolayısıyla Slyvia Plath’ın ) ihtihar düşüncesine yakın olduğu doğrudur. Nilgün ile benzeşen bir tarihte ölmeyi planladığı da… Ancak Karabay, henüz 27 yaşında iken ve edebi açıdan fevkalade verimli olduğu bir dönemde intihar etmiştir…
İkinci olarak da Camus’ya takıldım. Tek felsefi sorunu intihar olarak algılayan Camus, yaşamın yaşamaya değip değmediğini sorgulamıştır hep. Bununla beraber, tüm saçmalıklarına karşın yaşamaya devam etmeyi savunmuştur. Nitekim intihar etmeyip, oldukça genç bir yaşta ve araba kazasında yaşamını yitirmiştir…
Son olarak, başka intihar şairlerinden söz edildiğini fark ettim. 2007’de bir kitap yayımlamıştık. Bu konuyla ilgilenen dostlarımıza önerebilirim. Genç yaşta hayatına son veren 44 şairi, hayat öyküleri ve şiirleriyle tanıtmaktadır:
AHMET GÜNBAŞ - “Göğ Ekini Biçer Gibi” (Erken Ölümlü Şairler Antolojisi)
(Hayal Yayınları – 2007- ISBN: 978-9944-5196-5-6)
Şimdi etkilendiğini söyleyenlerin bazıları şöyle düşünüyor:
Bu şiirdeki kadar kolayca deşifre edilemeyen bir intihar şiiri nasil yazılabilir?
İntihar fikrini en iyi gizleyecek olan bir Flamenko mu, Çayda Çıra mıdır? Hüznünüzü bahar tablosuna mı dana iyi gizlersiniz, güz gözlemcisi rolünü oynayarak rüzgârların önünde savrular sarı yaprakları tasvir ederek mi?
Daha önemlisi:
Bunları neden düşünesiniz
Neden yapasınız ki?
( :))))
Şiirdeler zaten.
Tam ciğerindeler şiirin.
her şair ölümü..nde..o gün bir liman ayrılır gemisinden)...her şair ölümü nde o gün...(ay yavaşça dokunur toprağına)..her şair ölümü nde güneş az biraz soğur...da kendi ellerinde hala şiirleri...derken...küçük bir...çocuk annesine koşar(o vakit kıskanır)yer değiştirir mi dersin?..sular............................kendini verir mi toprağına...şiirin sakin ve yalın güzelliği...beni oldukça etkiledi...
İnancımıza göre canlılığımız, kazanımında tasarrufumuz olmadığı için, malımız değildir. Nefsimizi korumak zorundayız. Allah’ın emanetidir, emriyle alınır. “…kendinizi öldürmeyiniz…” (Nisa, 29) ayeti ile intihar, Müslümanlara haram kılınmıştır. İntihar, elli büyük günah arasındadır. Öyle büyük bir günahtır ki vebali, başkasını katletmekten daha ağırdır!
Öyle her yere paldır küldür gidilmez. :)
çünkü barışı sakladılar...
tüm savaşlardan...
...
kızılçocuk.
uyurdum,
dokunduğum camlar kırılırdı derinliğinde uykumun.
Nil, gözlerimden geçsin diye
güne kirpiklerim kırılırdı.
oysa, saklambaç oynayan bir çocuktu büyüttüğüm;
babasının dudaklarına sıkışmış ve unutulmuş...
sobelendim, saklandığım saydam düşlerin ardında.
sunacak başka birşeyim yoktu, bir çocuğun
bayram sabahındaki beklentisini sundum yaşama
ve tedirginliğini oğlu savaşta bir annenin.
uzak ezgisini dinleyerek bırakıp gitmelerin.
...
bu şiirde ekndime ait çok şey bulduğum için çok sevdim..
şairi kutlarım
Kötü Anılar Silinebilir mi?
Portoriko Üniversitesi'nden bilim adamları, fareleri, stres refleksine neden olan elektrik akımı ile ses sinyali arasında bağlantı kurmaya koşullandırdı.
Farelerin beyninin duygusal hafızanın oluşumunda rol oynayan bölümüne hafıza ve öğrenmede kilit öneme sahip BDNF (Beyin Kökenli Nörotrofik Faktör) proteini enjekte edildi.
Hayvanlar koşullandırılırken verilen ses sinyali tekrar verildiğinde, farelerin korku ya da kaygı hissetmediği belirlendi.
'Science' dergisinde yayımlanan araştırmaya imza atan bilim adamlarına göre, bu durum tehlike veya korku hissi uyandırmayan başka bir anının, 'strese neden olan öğrenilmiş anının' yerini aldığını gösteriyor.
İnsanın BDNF proteinini doğal olarak ürettiğini vurgulayan bilim adamlarından Gregory Quirk, travma geçiren kişilerin kötü anılarını unutabilmesi için beyin tarafından üretilen bu proteinin salgılanmasını sağlamanın yeterli olabileceğini belirtti.
Prozac gibi mevcut bazı ilaçların BDNF proteini üretimini artırdığını ancak bunun için uzun tedavi sürecinin gerektiğini, ayrıca bu ilaçların duygulara duyarlılığı artırarak ters etki gösterebildiklerine dikkati çeken Quirk, araştırma sonuçlarına göre başka ilaçların geliştirilebileceğini söyledi.
---------------------
Bu taze bir haber.
Beyaz bir kâğıdın en üstüne altı yuvarlak çizin. İçlerine şunları yazın: Mutluluk, ümit, eylem, eylemsizlik, ümitsizlik, depresyon.
Biraz boşluk bırakıp beş on küçük mandal koyun bunları bu altı daireye rastgele bağlayın. Mesela ilki çekildiğinde
ümit ve eylemi tetiklesin, ikincisi ümit ve eylemsizliği tetiklesin, üçüncüsü ümitsizlik ve eylemi, dördüncüsü ümitsizlik ve eylemsizliği meselâ...
Yarım doktor candan, yarım hoca îmandan eder misâli insanın ne olduğunu hâlâ anlayamamış psikolog ve psikiyatristlerimiz oldukça daha çok intihar görürsünüz. Adam fare deneyi yapıp bulduğu şey için hemen insanlara sihirli bir mutluluk ilâcı üretmeyi düşünüyor. Bir dakika arkadaş, o iş o kadar basit değil. Senin ümit mandalına bastığını düşündüğün bazı düğmeler aynı anda uzun vadeli ve aşırı beklenti gibi bir şeyi daha tetikliyor olabilir, ve bu uzun vadeli aşırı beklentinin gerçekleşmemesi en üstteki yuvarlaklar arasında bir kısa devreyle doğrudan depresyonu tetikliyor olabilir.
Bu kurguyu çok daha iyileştirebilir, derinleştirebilirim ama gerek yok.
Ne demek istediğim anlaşıldı sanıyorum.
Bu mesajımı sil
Bu şiir ile ilgili 78 tane yorum bulunmakta