Dallarında namahrem bir meyve gibi
Salınıyorum Beşköprüden
Serdivan bir el yumrusu gibi değişiyor
Sincabın kuyruğu Çarkın çınarlarında sıkışıyor.
Rüzgâr ve tren
Aynı anda sohbete giren.
Yıl mıdır? Ay mıdır? Dakikada biten.
Zamanın önünde giden bir sevda geziniyor.
Çıkınca yayla, inince ova, dalınca göl ve göl evinde kahve.
Güneşin tadı içerde nemli, kenarda yabansı bir deniz, kum kristalleşmiş sıcak bir vaha.
Suların aşkını yazıyorum Sakarya nehrine
Islan ve arın
Aşkın adıdır nisan
Veya yarın
Kandillerin ışığında Taraklıda bir geceyi salıyorum üstüne kulelerin
Tutuşuyor benliğim, sanki içimde bir köşk yanıyor.
İster Vezirköprüyü yıkın, ister çark deresinin çarkını kırın.
Terlediğime göre gölgelerde, sular üstüme üstüme buharlaşıyor.
Galiba bir şehir kurutuluyor telgraf tellerinde
Uzun çarşıda geziniyorum.
Bir ahi tutuyor gibi kollarımdan,
Dama atılan pabuçları sayıyor, orta cami arkasında.
Çeşme meydanına varan yerde,
Adı koyulmamış hüzünler yaşıyor.
Zamanı solduran Ormanköy minibüsleri.
Ahını tutmuş da aşkını gariban bir kız taşıyor.
Renkler değişiyor, her çehrede başka bir coğrafya
Balkanlar geçiyor Yazlık köprüsünden,
Şehir Osmanlıdan toplanmış son sayfa.
Binbir iksirle pişirilmiş gibi.
Bir cümbüş ya da milletler barışı
Nehrinde şairler haykırır.
Uzaklaşsam bile en uzak diyardan duyduğum bir fısıltı.
Sakarya…
Anlaşılması zor.
Tarifi enfes bir şehir
Kayıt Tarihi : 19.8.2010 21:18:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!