- Yemeğini ye de yat biraz, Kubi. Uykusuzsun. Rengin mosmor. Sonra sınavda şeşi beş görürsün. Yat biraz. Daha saat ondörde dünyalar var. Ben seni uyandırırım.
- Ya sen?
- Sen gidince ben yatarım, meraklanma. Kadınlar nasıl olsa kendini kayırır.
Genç kadın, zaten çok dar olan salonun yarısından azını, ipten kornişe asılı temiz bir basma perdeyle ayırmış, perdenin arkasını mutfak haline sokmuştu. Eliyle bu perdeyi toplayarak yana açtı. Plastik bir çay tabağına cam bir kavanozun dibindeki son zeytinlerin tamamını döktü. Bir naylonun içinde sarılı duran ucu-kulağı kopmuş ekmek parçasını çıkardı. Hepsini, plastik bir tepsiye özenle yerleştirdi. Cam bir bardak alarak tuvaletle lavabonun birlikte bulunduğu küçük bölmeye girdi. Lavabo musluğunu sonuna kadar açıp suyu soğutmak için bir süre bekledi. Sonra musluğu sıkıştırıp bardağı su altında gıcırdatarak yıkadı, berrak bir suyla doldurarak çıktı. Hazırladıklarını, bir takım notlara göz gezdirmekte olan eşinin oturduğu masaya koydu:
- Ha ‘di Kubi. Ye ve derhal yat.
- Sen de otur, Minicik.
Genç kadın eliyle reddetti:
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum