Şah meclise girer
vurur tef kendi kendini
şeyh edebalinin ellerine
el çırparak uçar karanfiller mavi yeşil çinilerde
ve püsküllü eflatun halılarda
ardına döküldü gözüm
sen en yumuşak en sert ve en yaşlı
affettin
ellerini kopardığımda senden
seni, en asilimizi ve
en köylü olanımızı;
gölgesini güneşe verenden
bebeğini toprağa satandan
ve ineğini sofranın başında tutup
danasını kör bıçakla kesenden
daha hainimiz
binlerce asit havuzlarında kör ettim
suçlarını
şimdi ise saçlarını savurup
ateşimi yere çalan seni
affediyorum
şah meclise girer
ağlaşır saz her bir telinin her bir bahtına
yüzleri isten simsiyah kadınlar
dolanır Bağdat Kapısı’nda
bıraktı ömrüm tüm öcünü
yatağında
simsiyah ettin birdenbire
Kirazlı Yayla’nın tüm kızlarını
oysa Sivas illerinde tüm nefretini
yaktın sanmıştım
sen en erkek en anaç ve en
ürkektin
korkulara mavzerdin cehennem telaşlarında
apansız mitralyözlerin
biten mermisiydin
gündüz düşlerimde
ben de serptim tohumlarımı
bedeninin her bir kızıltısına
mavi balıkçı öperken arnavutköy sahilini
iki köprü arasında oynarken
çocuklarımız
şah meclisten çıktı çıkacak
çabuk ol
al tefi al sazı ve al gençliğimin bende kalanını
bana bilmediğim bir şeyler söyle
affedenlerin ilki susmakta
günlerinin yarısını geri vermeye hazır şimdi
tarihçilerin ilki
seni bana veren almıyor senin bendeki yarını
ben susuncaya değin
dizlerimin üzerinde uyanana değin
Kayıt Tarihi : 9.11.2006 00:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)