Ağır yaralıydı işte ciğerinden o çelebi peygamber
moteller arayan ulaklar
kaygusuz havarilerle
vaat edilmiş uykuların toprağından geçiyordu
o sayısal ayet
köşebaşları beton obaların
kaldırımların kanserli dokusu
arsız bir unutkanlığa tutulmuştu
sarışın epidemi –zehir elementi
yalnızlığın o ilk arkesi
evlerle birlikte evriliyordu ataları duyguların
elleri ne kadar büyüktü çocukların
eşsesli cümleler kuruyordu hiçiz kardeşler
bendirler vurulurken uyku girişlerinde
içmişken o nikotinli badeyi
duygusal ilaçlarla intihar ederdi her gece
karasal musonları ay takvimlerinde
ve ağır ağır sürerdi ıssızlarda
radyo-televizyonun titrek savaşları
gözlerinden vurgun yerdi derinliğinde görüntülerin
hızır sendromlu
o soylu mimarları saydam tonozların
takke ve kasketlerle korunurdu bu migrenden
o dinlendirici karanlıklar yoktu…
hızlandıkça semahı arabaların
biraz daha yavaştı zaman
bilseydim hangi iklimlerin ürünüydü?
terra rossa ve Kızılırmak
ışığın dikitleri
toprağın kırkıncı yası kırkikindileri
filizkıranlar ayazların bakıları
yoksunluğun ebced hesabı
ve var olması zerdali ile bademin
yatağanıyla birlikte uyuyordu o veli
ezgisizliğe mahkum ediliydi-
düşlerinde kol gezen yeşil aztek medeniyeti
Özlemek?
bir damla kanlı parmak izi iki kaşımın arasında
büyük toprak soykırımı
gelinciklerin krematoryumu
siktir edilmiş anızlar
anızlar ki karaşın anızlar ki mitoloji
büyük tutulmaların diğer yarısında
ulu ve uslu
kafa derisine çizilmiş bir Orta Anadolu
hatırlanmayan rüyalarda görülmüş yüzü yaradanın
belleğin amel defteri
safkan eylüllerde batmıştır artık
o paslı Hitit güneşi
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta