şimdi yağmur dualarında açılmış eller
odundan parmaklarıyla kalkan ormanlar
kınalı gelin elleri yâri yabanda
bir deri bir kemik onca ihtiyar
bir de çocuk elleri papatya sağanağı
kalem defter bilmeyen
doyurmaz olmuş boz toprak gayri
gözyaşıyla sulamışız nice dar zaman
zulum arttıkça yokluk
zalım yokluklarda kılağılanmış öfke
öfkeden türkü yapanlar
türküden şamar
en ışıklı dallar yürüsün ışkın sürüp
yürüdükçe alev açar halk ormanı karanlıklara
biz ki
kapmayalım bir yol nacağın sapını
diklenmeyelim şöyle elimize tükürüp
kaç yedi düveli yerle yeksan etmişiz
çat diye çatlamasın taşlar
hele yürüyün bir
devrimler şimşeklenir gür türkülerde
haykırın suratına nifak saraylarının
elinde anahtarıyla işçiler
çok zamandır hiç hayalsiz memurlar
geleceği yağmalanmış öğrenci
yürüyün damar damar
biz ki
yeryüzünde görülmemiş tahammül
milyonlarca sabır taşı
devleti baba belleyenler biz
anamız Anadolu
o büyük suskunluğuz
kaçıncı kaçkunluğuz
attı mıydı tepesi
o emsali görülmemiş şamar
boz toprağı devşirip hey canım
kına gibi sevda gibi umut gibi
coşkular harmanlayıp yoksulluklardan
kıtlıkların bağrına türküler ekenleriz
yürek tepeden tırnağa yangın
tepeden tırnağa rüzgar
selam olsun panzerlere diklenenlere
selam olsun ormanlarca büyüyenlere
ulur karanlık bir dağ nefes aldıkça
bir ırmak akmaya durdukça
mavzerler doğrultulur üstüne
panzerler tanklar giyinir zulum
yağmuru giyindikçe sırtına yoksulluğum
selam olsun haksızlığa dur diyenlere
ellerinden öperim ey ulu çınar
ey pankartları bayrakları kana bulanmış
kara bulutlar sarmış yıldızı ayı
hele bir yol yürüyün
sus deyin zulme
dur deyin karanlığa
olmazsa
biz ki
sayılmayan parmak ile
tükenmeyen kırmak ile
milyonlarca sabır taşı
heyelanlar gibi sökün ederiz
işitsin kör karanlıklar
pulluğun sapını bırakır kara ömer
dirgene yapışıverir hacalinin kızı eşe
okkalı bir taş kapar yerden
çanakkalede düşen eselinin torunu
bırakır davarı dağa emanet
yürümeye görsün hele
aha şu gördüğün ala dağlar
şu yarısı yakılmış orman
hala koşulan kara saban
kaç aydır mazot içiremediği
irebecin sar’ öküz dediği traktör
destur demeye görsün
israfil surun üfler emperyalizme
ayağa kalkmasın bir
laf değil
koskoca Anadolu
zulmun alın çatında kıyamet kopar
‘ulen yetti gayrı’ demeyelim bir
yedi düvel bilir destanımızı
olanca pervasızlığıyla öldü sanılan
görürler
nasıl ayağa kalkar dikilir
aç kalmışız
ölmüşüz milyonlarca yoksulluklarda
salgınlar atlatmışız
kıranlar yaşamışız
susmuşuz ölüm gibi
devlet babamız
vatan anamız deyip
katlanmışız
pusmuşuz
ama dayanmasın bıçak kemiğe
benzeri görülmemiş
ateşin orduları tutuşur
uluyan karanlığı yaka yaka geliriz
biz gelmenin zamanını biliriz
Çanakkalede düşen hasan oğlu ibrahim
‘destur’ deyip kalkacaktır yerinden
hastane kapısında çocuk üstüne
içeri alınmadan can veren fatma
öfkeden cana gelip ayağa dikilecek
satılan topraklar için
ve ayaklar altına
atılan tarih adına
ve daha milyonlarla
milyonlarla
bizimle birlikte yürüyecekler
koca bir ülkeyi satanlara
sormak için geçmişin geleceğin hesabını
su –ateş-kül ve rüzgar
ayağa kalkacaktır
yaşayan ve ölmüş
kim varsa
bir gider bin geliriz
şahlanır dağlar
ve sabır taşları çatlar
30.04.2007
adnan durmaz
Kayıt Tarihi : 2.5.2007 17:20:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Adnan Durmaz](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/05/02/sabir-taslari-2.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!