Sabahçı Kahvesinde Kasavet

Sadık Kocabaş
163

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

Sabahçı Kahvesinde Kasavet

Adam girdi içeri, buz gibi bir selam savurdu,
Karanlıkta kalmış bir köşeye, sırtı duvara dayandı.
İki şekerli, koyu demli bir çay istedi, garson, "Buyur dayı," diye söylendi.
Elde tabaka, parmaklar titrek, başladı kağıda tütün sarmaya.
Muhtar çakmağı, o eski yorgun ateşi yaktı, ciğerine dumanı boşalttı.
Bir yudum acı çay, bir fırt sıkıntı, gözler camda, takılıp kaldı uzaklara,
Sanki bütün memleketin derdi o dumanla çıkıp gidiyordu.
Kar kapının eşiğine değil, artık cana dayanmıştı, ayazdı.
Evde odun değil, umut kalmamıştı, çocuklar açlığa uyanırdı.
Cepteki son kuruş bitmiş, aylık zaten hep gecikirdi, sanki intikam alırcasına.
Garson geldi yine, "Ne var ne yok dayı, bir derdin mi var?" dedi.
Adam boğuk bir sesle, sordu: "Bankalar bu şehrin hangi saatinde açılır?"
Garson, "Dokuz'a daha çok var, bekle ki umudun kapısı aralansın," dedi.
"Olsun," dedi adam, "Bekleriz... Vardık bir kere bu kahpe düzenin kapısına."
"Daha ben sormadan, o gurbetçi oğlan yollayacaktı bir telgraf, bir utanç parası."
"Kar bu yolları kesmeden, bu yoksulluk beni ezmeden, gidip bekleyeyim bankanın taş duvarında."
Garson güldü acı acı: "Açıldı kapılar dayı, haydi, sıra senin," diye seslendi.
Adam, o eski, yamalı şapkasını başından alıp, suçlu gibi girdi veznenin önüne.
Eski bir kimlik uzattı, "Bana havale, bir parça onur var mı?" diye sordu.
Veznedeki o soğuk surat, dosyaları karıştırdı, adama bakmadan: "Bekleyin," dedi.
"Para çoktan gelmiş," dedi adam, sesi titrek, boynu büküktü.
Ama evlattan para almak, bu topraklarda bir zamanlar suçtu, bir ayıp.
Yüreği yandı, töreyi düşündü, bu yeni dünya ne hale getirmişti bizi.
Namus dedi, vicdan dedi, ama boğaz dedi, çaresizlik dedi.
Bu çileli hayatın son sözü de budur: Kalemsiz Şair.

Sadık Kocabaş
Kayıt Tarihi : 1.11.2025 23:27:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!