SAAT DÖRT
Özlemin barometresi var mı, bilmem ama dinle:
Seni özlemek… çöldе donmak,
Kutuplarda yanmak gibi.
Bir serap görmek gibi —
Orda olduğunu bilmek,
ama ulaştığım anda
yok olman gibi.
Seni özlemek,
bir masalın önsüzü gibi.
Sayfa sayfa çevirip
tekrar tekrar okuduğum
yıpranmış bir kitap gibi.
Kırık dökük harfler
boğazıma dizilirken,
En mutlu anda
dibe vuruşum…
Zihnimin bana oynadığı
bir oyun gibi.
Bu kaçıncı duvara çarpıp
yosun tutuşum?
Kaçıncı hayal kırıklığı
seni özlemek?
Bir bataklıktayım sanki,
Çırpındıkça batıyorum.
Bir dal ne zaman uzanır,
bilmiyorum…
Ama bekliyorum.
Özlemek denilen şey,
belki de tam budur:
Kelimeler dudaklarımda
buz tutar,
anlatamam seni.
İki dakika tutarım nefesimi,
Dünya film şeridi olur
gözlerimin önünde.
Ölüm korkusu sarar bedenimi.
Oysa…
"Yarimdir hayat hikayesi."
İşte,
özlemek böyle bir şey:
Yarısı ateş,
yarısı kor.
Seni özlediğim günü anladım.
Ciğerlerim,
göğüs kafesimi parçalayarak
şarkılar söyledi.
Boğazımda bir yumru,
yutkunamadım.
Her gece
ölsün diye yumrukladığım
kalbim,
sessizce isyan etti.
Bir ara düşündüm:
Bir yara kabuğunu bu kadar mı özler?
Bir bebek annesine
bu kadar mı hasret kalır?
Sen hiç
dilinin çatlayarak
suyu beklediği anı yaşadın mı?
İşte…
Kurak topraklarıma
bir damla yağmurdur özlemin.
Ve ben,
bugün de seni özledim.
Saat dört.
Ve ben…
seni çok özledim.
Gel diye değil,
bil diye söylüyorum:
Özledim.
Adam (kadın)…
Özledim.
02.05.2025 16:38
Kayıt Tarihi : 2.6.2025 16:40:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!