denizden esen rüzgarla sallanan, gelincik tarlasının gelincikleri için
denizden esen rüzgarın alabildiğine kendisi, o uzun boylu gelincik için
deniz ve denizler için, darağaçlarını sallayan mayıs rüzgarları için….
. /.....
bütün tezler ve devrimler üzerine, nisan üzerine ve ekimler gibi
tozlu bir şemsiye durur
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
Devamını Oku
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla
EĞRİ OTURUP DOĞRU KONUŞALIM LÜTFEN!
Okumaktan dem vuranlar önce okuyup öğrenmeyi bilsinler!
Örneğin Yaşar Kemal'in yaşam öyküsünü okusunlar.
Gelelim Yaşar Kemal'in müteveffa eşi Tilda'ya:
Dünyaya bir Yahudi olarak geldiği doğrudur. Mathilda, Abdülhamit’in baştabibi Jak Mandil Paşa’nın torunudur. Çevresi ona kısaca Tilda derdi. Ancak sonradan Müslüman olmuş ve kendi vasiyeti üzerine Abdülhamit’in babası Sultan Abdülmecit’in inşa ettirdiği Teşvikiye Camiinde son yolculuğuna uğurlanmıştır.
Yabancı(!) birine Müslüman camiinde cenaze töreni yapıldığı nerede görülmüş? Hem yabancı olsaydı bile kime ne? Aksini düşünmek, ayrımcılığın, bölücülüğün en başta gidenidir!
Öyle “Çukurova’yı, Çukurova insanını tanısanız, bilseniz” laflarını da yemeyiz biz!
LÜTFEN GENELLEME YAPMAYINIZ!
Seyhan Nehri kıyısında ilk şiirlerimizi yazmadık mı biz?
Eski İstasyonu, Şakirpaşa’yı, Reşatbey Mahallesini, Çınarlı Sokağını, yazın dengimizi toplayıp da serinliğine sığındığımız Bürücek’i, Tekir’i, Namrun ve Gözne yaylalarını bilmez miyiz hiç?
Karataş kıyılarında ne çok koşturduğumuzu hatırlamaz mıyız?
Bağlarımızı unuttuk mu peki?
Bağbozumunda şıralar kaynatıp pestil yaptığımızı?
Salçamızı hazırlarken ellerimizin bileklere kadar yandığını veya avludaki dut ağacının gölgesinde yeşil zeytinleri sabırla nasıl kırdığımızı?
Ya da yorgun iş günlerinin sonunda, lüks lambasının ışığında, kuyudan çektiğimiz buz gibi suyu nasıl kana kana içtiğimizi?
Gençliğimizi geçirdiğimiz, yine Sultan Abdülhamit devrinde inşa edilen taş binayı, yani Adana Kız Lisesini belleğimizden silmek mümkün mü? (Şimdiki “Adana Kültür ve Sanat Merkezi”)
Taşköprü’yü mesela? Üzerinden geçip de çırçır fabrikasına çalışmaya giden –sonradan Arif Nihat Asya’nın öğrencileri olan - sevgili babamızı ve yine orada işçilik yapan Yaşar Kemal’i nasıl unutabiliriz?
Ya köylerimiz?
Hemite Köyünü tanımaz mıyız hiç?
Yaşar Kemal’in göç sonunda yerleştiği ata ocağını?
Taşçı köyünü, İmamoğlu’nu, Camili’yi ve daha nicelerini?
Camili Köyü (ve Rıfat Efendi Çiftliği) ki – tarihe Camili Vakası olarak geçmiştir – 1920’de inanılmaz bir toplu kıyımla Ermeni katliamına uğramıştır. İnsanların fırınlarda yakıldığı, kesilip kuyulara doldurulduğu, köy meydanında birbirlerine çivilenerek katledildiği bir yerdir burası. Tarih orada capcanlı duruyor. Çiftlik binası sit alanı olarak halen korunmaktadır çünkü.
Nereden mi biliyorum?
CAMİLİ'Lİ RIFAT EFENDİ’nin torunuyum da oradan biliyorum!
KÖKÜNE KADAR ADANALIYIM BEN!
Çukurova’yı da, Çukurova insanını da iyi tanırım.
Merttir onlar.
Haksızlığa hiç gelemezler!
Herkes gibi Yaşar Kemal de eleştirilebilir elbette. Buna bir itirazım olamaz. Ama gerçekleri saptırmak bize uymaz!
NOT: Sayın Çeştepe, bu anma metniniz için sizi gönülden kutluyor; sayfanızı işgal ettiğim içinse çok özür diliyorum. (Arzu ederseniz pasifleyebilirsiniz de.)
Ama birinin de doğruları söylemesi lazımdı.
Deniz Gezmiş ve arkadaşları ölüme “tam bağımsız Türkiye” diye haykırarak ve gülerek gittiler. Onları ben gördüm, haykırışlarını ben duydum. Ve benim gibi aradan geçen onlarca yıla rağmen bugün de onları gören, o sesi hala duyan milyonlar var bu ülkede.
Dün gece Bursa’ nın Nilüfer ilçesinde Deniz’lerin anısına dikilmek istenilen anıta, sırtlarındaki talimat düğmesine basılan bir takım kişiler ellerinde kazmalar ve boyalarla saldırırlarken çıkardıkları sesi duyanımız var mı aramızda . Okuduğumuz niyetlerinden ve bıraktıkları kirli izlerden başka onları gören bir kişi var mı aramızda.
Onlarca yıl sonra bugün Deniz’lerin anılmasına karşı çıkanlar, siz gördünüz mü ya da duydunuz mu daha dün gece, sırtlarındaki düğmeye basılması ile de olsa kin ve tarifsiz bir nefretle o sözde saldırıyı yapanları ya da okudunuz mu niyetlerini….
Ve hala karşı mısınız Denizlerin anılmasına …..
'RÜZGARIN DENİZDEN ESTİĞİ' ni paylaşan ve paylaşacak olan tüm şiir dostlarıma teşekkürlerim, saygım ve sevgim ile ....
KALEMLE YAZILSAYDI EGER DEVRIMLER,,,,KALEM KIRILINCA BELKI,,,,ISTE O ZAMAN OLURDU DEVRIMCILER,,,,sayin cevat CESTEPE , sizi ve gunun siirini yurekten kutluyorum. uc fidanimizi saygiyla selamliyorum.guzel siirinizden dolayi size ve secenlere sevgiler sunuyorum.
kalemle yazılabilseydi eğer devrimler
kalem kırılınca belki, işte o zaman ölürdü devrimciler/
sayın üstad ı bu anlamlı ve etkileyici şiir için kutluyorum...böyle birgünde böyle bir şiir olabilirdi ancak günün şiiri....
sevğili hocam şiirinizi okudugumda içimdeki devrimci duygunun ve heyecanın çoşkusu ile size sarılmak ellerinizi sıkmak isterdim sizi saygı ile selamlıyorum
Cevat hocam bu başarızınızı yeniden kutluyorum...Sevgi ve selam ile.
anlamlı olmuş.yüreğinize sağlık.
şimdi hangi sazla çalıp, hangi sesle söylesem ki türkülerimi sana
sana ve bu mayıs sabahında doğmuş ve doğacak bütün çocuklara
yaşanacak kitap gibi koca dünyayı, küçük kardeşine bırakacak olanlara...
yüreğine sağlık hocam.
ne
yazık ki
ne ilkeler kaldı
ne
devrimcilik,
ne
güneş,
ne günyüzü
ne bir parça mavilik,
ne tkp
ne
sosyalizm,
cevat abi,
şimdilerde
ne moda
biliyormusun,
yaşasın menfaatizm...
…
...
yazık
denize
mahire
inana hepsine,
ve çok yazık...
devrim
şehitlerini aşk ile saygı ile anıyorum...
kızıl çocuk...
Sayın Çeştepenin eserlerinin müdavim bir okuyucusuyum...'Rüzgarın denizden estiği' bu günlerde de bu eser, sayfaya ve güne çok yakışmış; bir kez daha tebrik ediyorum...
Bu şiir ile ilgili 188 tane yorum bulunmakta