Merhaba bu yazıyı okuyan kişi,
Biliyorum, artık bu başlangıç bile eskidi. Ama başka türlü de başlayamıyorum. Sana mı yazıyorum, kendime mi... bilmiyorum. Belki her mektup biraz kendine yazılır, çünkü asıl dinlemesi gereken hiç kimse kulak vermemiştir zamanında. Ben de herkes gibi sustum.... Ama içimde o kadar çok söylenmeyen var ki... artık taşıyamıyorum. Bazı kelimeler, zamanında söylenmediği için zehir olur. Ben, o zehri içe içe yaşlandım. Şimdi içimde büyüyen bu öfke... aslında söyleyemediğim şeylerin çürüyerek içimi yakmasından başka bir şey değil.
Biliyor musun, zamanında söylemek istediklerimi söyleyebilseydim belki daha az kırılırdım. Belki bu kadar dolmazdım ama olmadı.
Biriktirdim.
Yutkundum.
Sustukça içim çürüdü... Şimdi ise geç.
Çünkü karşımda kimse kalmadı.
Çünkü gitmeleri hep sonradan fark ettim ben.
Önce "uzaklaştı" der insan kendine...
Sonra "yoğun",
Sonra "yorgun",
Sonra "böyle biri zaten hiç yoktu"... ama vardı.
Ve ben yok gibi davrandım. Ben de sessiz kaldım ama içimde... o sustuğum her kelime, bir gün, böyle dönecekmiş gibi, bekledi hep. Şimdi burada oturmuş, yazıyorum. Öfkemle, kırgınlığımla ve en çok da geç kalmışlığımla. Senin de vardır ya... Hiç söyleyemediğin bir "özür". Edemediğin bir "veda". Kuramadığın bir cümle. İşte ben, hepsiyim. O cümlelerin toprağında filizlenememiş bir sesim ben. Bağırmak istiyorum adını bile hatırlamadığım birine. Ya da tam tersi; çok iyi bildiğim ama adını anmaktan bile korktuğum için sustuğum birine...
Belki bir öğretmene...
Belki bir sevgiliye...
Belki bir anneye, babaya...
Ya da kendime.
Evet. Belki de en çok kendime kızgınım. Çünkü herkes gittiğinde ben yine burada kaldım, gidemedim. Cesaret edemedim. Kalmaya cesaret ettim ama... söylemeye asla. Bazı kelimeler boğazında bekler ya insanın. Yutarsın, susarsın ama hiçbir zaman geçmez.
Beni dinle lütfen... Bu mektup bir çığlık aslında. Sessizce atılan bir çığlık. Bir insan ne kadar sessiz bağırabilir, bilmek istersen bu satırları oku. Ben burada susarak bağırıyorum.
Bir gün biri bana "neden her şey bu kadar ağır sende?" diye sormuştu. Cevabım hazır değildi o zaman.
Şimdi biliyorum: Çünkü hiçbir şeyi zamanında bırakamadım. Ne birini, ne bir duyguyu, ne bir sözü... Hepsini ya çok tuttum, ya çok yuttum. Ve içimde birikti. Şimdi o fazlalığın altında eziliyorum.
Bazı insanlar gitmeden vedalaşır. Bazıları kaldığı hâlde seni terk eder. Ben ise kalan ama gidenlerdenim. Gibi yapanlardan.
İyiymiş gibi.
Kabullenmiş gibi.
Affetmiş gibi.
Oysa içimde hâlâ "neden?" diyen bir çocuk ağlıyor. Kimseye belli etmeden, duvara dönük, yastığını ısırarak... Hâlâ nedenlerini arayan bir çocuk.
Sana bir sır vereyim mi? Ben bazen "keşke" kelimesiyle sabahlara kadar konuşuyorum.
Sanki geri getirecekmiş gibi.
Sanki özür diletecekmiş gibi.
Sanki zamanı saracakmış gibi.
Ama hiçbir şey olmuyor. Geçmiş geri gelmiyor ama içimde kalıyor ve ben onunla yaşamaya çalışıyorum. Bir cenazeyi evde ağırlamak gibi. Gitmeyen bir geçmişle aynı masada oturmak gibi.
Bugün bu mektubu yazarken ellerim titriyor ama soğuktan değil.
Öfkeden.
Kırgınlıktan.
Ve belki hâlâ sevmekten.
Eğer bu mektubu okuyorsan... Lütfen sen kendi kelimelerini zamanında söyle, saklama, korkma. Gidene söyle, kalana söyle, kendine söyle. Çünkü bir gün sessizlik büyür ve senin yerine konuşmaya başlar. İnanki, o zaman hiçbir cümle, seni sen gibi anlatamaz.
Bu mektubun sonunda yine bir boşluk bırakacağım ama bu kez o boşluk, bir mezar gibi olsun.
Göm oraya bir kelimeyi.
Bir adımı.
Bir vedayı.
Bir laneti.
Ya da bir seni.
Belki de bazı şeyler artık yaşamak istemiyor, sadece gömülmek istiyor.
Ben bu mektubu bırakıyorum şimdi.
Rüzgâra değil bu kez, bir duvarın arkasına, bir iç çekişin sonuna, bir susmanın kıyısına.
Okudun mu bilmiyorum. Ağladın mı hiç bilmiyorum ama ben yazarken çok ağladım ve içimdeki seslerden biri ilk kez sustu. Belki o da dinledi.
Hoşça kal deme bana.
Sadece… duyduğunu bilmem yeter.
– Adı hâlâ eksik biri
Kaya SuKayıt Tarihi : 28.7.2025 12:07:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bilinmeyen bir kişi için rüzgâra emanet edilmiş, geçmişin yükünü taşıyan sayfalar...
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!