Kuşların bataklık ayinlerinden geri kalan pıhtılar kabuk tutarken,
ölüm yayılmıştı etrafa.
Sırıtan kemikler,
yırtılmış vücütlar.
Kurbağalar beyaz göbeklerini sarı sıcağa çevirmiş,
can çekişiyorlardı.
Şeytan karanlığın pelerinine gizlenmiş,
zevkle fısıldayan çanlarını çalıyor.
Tırpanlarının keskin parıltısından
gurur duyuyordu ölüm melekleri.
Ve uzakta,
nargilesini pöpürteden dede,
yavaşça sandesini düzeltiyor
ve duaya başlıyordu o gün ölecekler için.
Ademoğlu;
Ölümü ve Savaşı haykıran kalabalıkta yapayalnızdı,
yarılan göğsüne tuz bastılar onun.
Katletdiler birbirlerini.
Hep birdik oysa.
Şeytanın alevlerin arasındaki raksı,
zindanlardaki beyaz gözlü bakireleri kendine çekiyordu tutkuyla.
Sokaklara dolan etin yanık kokusu,
acıyan boğazları doldurdu.
Kurt sinekleri çökeldi birden,
boşalmış göz yuvalarına.
Sokaklarda kemiklerini itler yalayıp oynaşdı,
bütün sıcak öğleden sonra.
Küllenen etine,
eşek arıları yuvaladı sonrasında.
Çamurla örtüldü yarım çocuk cesetleri selle gellen yağmurda.
Yağan yağmur iyice körükledi insanoğlunun yüreğindeki savaş ateşini.
Mahmut Utku ÇakarKayıt Tarihi : 21.1.2012 12:20:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Savaş
Ne beyaz güvercin kaldı
Nede barıştan eser,
Her yerde barut kokusu, her yerde iniltiler.
Şeytanlar ateşledi savaş dinamitini
Havraları bozmuyor savaşın yeminini.
Kokmuyor artık güller
Kıymetsiz dalda yaprak
Pörsüdü; renk atıyor kızıla dönen toprak.
Şehirlerle beraber ümitler yıkılıyor
Koyun koyuna ölüm pervasızca geliyor.
Kıyamet provası oynuyor azar azar
Mezarı kim buluyor artık topludur mezar.
Savaş yıkıp geçiyor varlığın gayesini
Kendine hazırlıyor cehennem gayyasını
Ölüm elbet gelecek neden savaşla ölüm
Bugün savaşın adı gözyaşı ve de zülüm.
Atila Yalçınkaya
TÜM YORUMLAR (1)