Boş sokaklarda küçük bir kız yürüyordu.Sırtındaki çantanın ağır olduğu belliydi.Onu birkaç metre geriden takip eden onaltı-onyedi yaşlarındaki genç bu küçük kıza yetişmek istercesine adımlarını sıklaştırdı.Ona doğru yaklaştı.Hafifçe eğilip küçük kızın yüzüne baktı.Küçük kız, kendisine bakan bu genç adamı görünce, korktu önce.Ama hemen sonra o da bu genç adama baktı ve gülümsedi.Biraz hiç konuşmadan yürüdüler yan yana.Sonra bir ara adını sordu genç adam küçük kıza.”Tuğçe”dedi küçük kız usulca.Hüzün vardı gözlerinde.Mevsim kış,hava soğuk olduğu için yüzü yarıya kadar atkıyla kapalıydı küçük kızın.Ama yine de belliydi.Hüzün vardı gözlerinde ve dudaklarında nedenini bilmediği çarpık bir gülümseme.Az ileride soğuktan titreyen ve kayıtsızca sağa-sola koşturan bir köpek gördü ve “Kardeşlerini arıyor herhalde”dedi küçük Tuğçe. ”Neden annesini değil,sahibini değil de kardeşlerini? ”diye aklından geçirdi,ama sorgulamadı genç adam.”Evet”dedi sonra -biraz da geçiştirmek istercesine-“Evet,herhalde.”Sonra evinin nerede olduğunu sordu küçük kıza.”Daha çok var”dedi küçük Tuğçe. “Çantanı almamı ister misin? ”diye sorulduğunda ise,gözleri “Evet”diyordu ki,ağzı “Hayır”dedi “Teşekkür ederim.”Sonra o da genç adama sordu nerede yaşadığını.Bir an durup düşündü genç adam.Nerede yaşıyordu? Kimdi? Nasıl biriydi? Hiç bir şey hatırlayamıyordu.Şuursuzca dolaşırken rast gelmişti bu küçük kıza.Daha da kötüsü, hala şuursuzca dolaşıyordu aslında.Ve bu küçük kızı evine kadar bırakmak istiyordu nedense.Küçük kızın durumu anlamasını istemedi.O da küçük Tuğçe’ ya “Daha çok var”dedi.Kaç kardeş olduklarını sordu sonra.”Üç kardeştik”dedi küçük Tuğçe.”Kardeşlerine ne oldu? ”diye sorulduğunda ise,gözleri buğulandı,titrek bir sesle:”Artık yoklar”dedi, “Öldüler! ”Bu üzücü cevaptan sonra bir şeyler hatırlamaya başladı genç adam:Onun da bir kızkardeşi vardı.Ve şimdi, telaşlı köpeği gördüğü zaman, küçük Tuğçe’nin neden hemen aklına”Kardeşlerini aradığının” geldiğini anlamıştı.Çünkü kendisinin aklına da hemen kendi kardeşi gelmişti.Ve bacaklarında bir acı hissetti o an.Gözlerini açtı sonra!
Bacaklarının üzerinde gerçekten de bir ağırlık vardı.Enkaz altında kalmıştı çünkü.Tarih 17 Ağustos 1999’du,büyük bir deprem olmuştu,evleri yıkılmıştı ve o enkaz altında kalmıştı.Bunun gerçek olup olmadığını anlamak için gözlerini kapattı bir daha ve kapattığı an küçük Tuğçe geldi gözlerinin önüne.Küçük kızkardeşi Tuğçe! Hüzün vardı gözlerinde yine.Ve dudaklarında nedenini bilmediği o çarpık gülümseme.Gözlerini açtı sonra ve “Yardım edin,buradayım! ”diye bağırdı birileri duyar umuduyla.Bir kaç zaman sonra bulundu ekipler tarafından.Ağır yaralıydı,ama yaşayacaktı.
Onu hayata bağlayan,Küçük kızkardeşi Tuğçe’nin hayali olmuştu.He bir de,aslında kardeşlerini değil de,enkaz altında kendisini arayan köpeğin,Kurtarma ekiplerinin köpeğinin hayali…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
cok guzel baslangic ve super bir final de olabilir etkilendim cocuklarimada okudum sessizce dinlediler ve onlara aciklamaya calistim cok sagolun ,,, supersiniz
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta