Rüyalar
Korkutulmuşluklarla bu kadar büyütülmüş.
Efsanelerle bu kadar yetiştirilmiş.
Beyninin en derinliklerine söküp atamayacağı tabular yetiştirilmiş bir yaşam.
Çocuklara bebeklerinden itibaren cennetsel yaşamlar anlatan masallar kişi büyüdükçe yaşamın o sert, katı acımasız gerçeği ile karşılaştığında rüyaları daha çocuklukta düzenlemiyor muyuz?
Yaşam rüyaları dizayn eden en önemli unsurdur.
Rüyalar beynin dinlenirken deşarjıdır.
Yaşadıklarıyla, yaşayamadıkları ile düşündükleriyle, anlatamadıkları ile konuştuklarıyla, konuşamadıkları ile beklentileriyle beklemedikleri ile algıladıkları, algılayamadıkları ile beynin istirahat halinde bile rahat bırakılmamasıdır.
Korkularımız aydınlıkta her tarafımızı nasıl kontrol ediyorsa, uyku halinde de yakamızı bırakmaz, korkularımızla dalarız, korkularımızdan kaçmaya çalışmaktır uyku bir nebze ama rüyalarımızda, gerçekler arkamızdan kovalar.
Uyuduğumuzda bu kontrol, kontrolsüzlüğe dönüşür, başlar beynin birleşimleri.
Objelerle tepkileriniz, tepkisizlikleriniz birleşir.
Gündüz bir haksızlıkla karşılaşmış insan, korkularından, o haksızlığı dile getirirken karşılaşacağı tepkilerden çekindiğinden o haksızlığı içine sindirmiş, patlayamamış, anlatamamış, kartopundan çığa dönüştürmüş içini, uykusunda bir volkana dönüşür, buna rüya mı diyoruz.
Sürekli işsizlikle yaşayan insanlar rüyalarında bunun köklü acılarını da yaşatmaktadırlar.
Sonra rüyalardan mesaj çıkartır insanlar.
Hani aksakallı dede efsanesi.
Hepimiz öyle veya böyle kutsal, teolojik, geleneksel öğretiler içinde duyarız.
Kurtaramayız da kendimizi.
Kendimizi suçlamamalıyız da.
Ölümün gerçek olduğu evrende, neyin tam gerçek, tam doğru, doğru olmadığı evrende, suçlamalar yıpratır insanı.
Hep şunu düşünürüm.
Bir adaya bütün bu eğitilerin, öğretilerin dışında bebekler koysak, acaba yaşamı algılayışları, rüyaları nasıl olurdu acaba.
Doğduğundan itibaren bir adaya bırakılmış, sadece doğa içinde kalmış Robinson’un rüyaları nasıldır acaba.
Belki de insan yaşamak için korkulara da gerek duymakta.
Bilemiyorum.
İnsanlar günlük yaşamlarında ne kadar özgür olurlarsa rüyalara da gereksinimleri kalmayacak gibi.
Soralım bunu.
Günlük yaşamlarında iş, aile, doğa, sosyal çevrelerinde özgürlükleri kısıtlanan duyduklarını söylemeyen, söyleyemeyen düşündüklerini içine gömen insanlar uykularında konuşacaklar, biz buna rüya mı diyeceğiz.
Korkusuz bir dünya yaratmak olası olsaydı, rüya görür müydü acaba insanlar.
Merak ediyorum.
Kendime soruyorum.
Sanki evete yakında bir yanıt veriyorum.
Ama Yaratan’ın dışında hiçbir şeyin tam doğru olmadığı, insanlığında görevinin doğruya ulaşmak olduğunu düşündüğüm zaman zeminde, diyorum ki, evetiminde tartışılması gerekir.
Okulda öğretmenine, mahallesinde komşusuna, arkadaşına, annesine, patronuna, iş arkadaşına v.d. duymaları gerekeni, değil de, duymalarını istediğini söyleyen, yaşamın bütün gerçekliğinden kopup, yaşamı paylaşım ruhuna uygun düzenleyen insanoğlu, tabii ki, ertesi güne beynini hazırlarken bu işleyişi sorgulayacaktır.
Rüyalar budur mu diyeceğiz.
İlhami ŞenolKayıt Tarihi : 4.4.2009 00:59:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İlhami Şenol](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/04/04/ruya-595.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!